Çeliğe su verilecek mi?
II. Dünya Savaşı’ndan bu yana nadir görülen olağanüstü toplantıya sahne olan Britanya Parlamentosu’nun gündeminde ‘‘çelik’’ vardı. Hükümet, bir yasayla Çinlilerin elindeki Scunthorpe tesisinin kontrolünü devraldı.

Semiha DURAK / Londra
Britanya Parlamentosu geçen cumartesi tarihinde nadir görülen olağanüstü bir oturumla toplandı. Milletvekilleri, Paskalya tatillerini yarıda kesip, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana altıncı kez düzenlenen olağanüstü oturum için Westminster’a döndüler.
Bu tarihi ve acil gündemin konusu, Britanya’nın çelik üretiminde kullandığı yüksek fırınları “kurtarmaktı.” Hükümet, alelacele çıkarılan bir yasayla British Steel’in Çinli sahibi Jingye Group’un elindeki Scunthorpe tesisinin kontrolünü devraldı. Medyada büyük bir vatanseverlik havası estirildi. Başbakan Keir Starmer, yıllardır görmezden geldiği Kuzey İngiltere’yi sanki yeni keşfetmiş gibiydi. İşçilerle kameralara poz verdi, “İşinizi ve hayatınızı korumaya geldik” dedi.
Ama bu sahneye dikkatli bakınca, gösterişli retoriğin ardında yılların ihmalinin, politik ikiyüzlülüğün ve sistemli çözülmenin izleri görülüyordu. Starmer’ın şimdi övgüyle seslendiği işçiler, yıllardır düşük ücretle ve özelleştirmenin ardından gelen belirsizlik ve güvencesizlikle baş başa bırakılmışlardı.
STARMER’IN POZLARI
Mesele çelik olunca, Sovyet yazar Nikolay Ostrovski’nin “Ve Çeliğe Su Verildi” romanını anmamak olmaz. Romanın kahramanı Pavel Korçagin, “İnsanın en kıymetli şeyi hayattır ve bu hayat, yeryüzünde en güzel şey olan mücadeleye adanmalıdır” diyordu. Scunthorpe’un işçileri, hayatlarının Starmer için zerre kadar değeri olmadığının bilincindeler. Yıllardır süren ve şimdi fırınların kapatılma tehdidiyle büyüyen mücadelelerinde, gelecekleri belirsiz çocukları, yıllarını çeliğe adamış ve bu tesislerden emekli olmuş anne babaları ve sendikalarıyla omuz omuza duruyorlar. Scunthorpe’un kimliği çelikle öylesine bütünleşmiş durumda ki, fırınların kapatılması ve üretimin durması yalnızca ekonomik değil, varoluşsal bir tehdit anlamına geliyor. Yerel futbol takımı “The Iron” adını bu fırınlardan alıyor. Çocuklar demir-çelik kokusuyla büyüyor.
Bu yüzden Jingye’nin yöneticileri 5 Nisan’da tesise girerek kapanış sürecini başlatmak istediklerinde, karşılarında hayatlarını savunan işçileri buldu. Yöneticilerin üretim alanlarına girişleri engellendi. Polisin müdahalesine rağmen işçiler geri adım atmadı. Üretimin kontrolünü kolektif olarak sahiplenme iradesini gösterdiler.
FIRINLARI KURTARMAK
Onlar için mücadele, yalnızca fırınları korumak değil; yaşamı ve toplumun üretimle kurduğu bağı savunmak anlamına geliyordu. Çünkü mesele yalnızca çelik değil, bu ülkede üretimin kim için ve ne uğruna yapıldığıydı. Ve Scunthorpe’ta yalnızca çelik değil, toplumun üretimle kurduğu bağ çözülüyordu. Demokratik, ekolojik ve kamu yararına dayalı bir sanayi stratejisi olmadan yapılan her “kurtarma”, yalnızca bir vitrinden ibaret.
Bugün bu kuzey kasabasında yaşananlar yalnızca ekonomik değil, ideolojik bir kırılma anını gösteriyor. Scunthorpe’un asıl ihtiyacı olan günü kurtarmak değil. Üretimi, mülkiyeti ve geleceği yeniden düşünmeye, yeniden inşa etmeye ihtiyaç var.
Scunthorpe’un tarihi, sanayileşmenin, özelleştirmenin ve krizlerin tarihinin bir sembolü gibi. 19. yüzyılın sonlarında demir cevherinin keşfiyle birlikte sanayi kentine dönüşen bu kasaba, zamanla ülkenin en büyük çelik merkezlerinden biri hâline geldi.
2020’de British Steel, özel sermaye şirketi Greybull Capital’in çöküşünün ardından Jingye’ye devredilmişti. Bu şirket, Çin’in en büyük 10 çelik üreticisi arasında bile yer almıyordu. Ancak o dönemde Britanya hükümeti için tek önemli şey vardı: bu tesisi kamulaştırmak zorunda kalmamak. ABD, Hindistan, Türkiye gibi potansiyel yatırımcılarla yapılan görüşmeler başarısız olmuş, sonuçta sadece Jingye masada kalmıştı.
Ama özellikle son aylarda işler yolunda gitmiyordu. Hammadde sıkıntısı olduğu söyleniyordu ve tedarik olmadan, yüksek fırınların yalnızca birkaç hafta daha çalışabileceği ve ardından teknik olarak tekrar başlatılamayacak şekilde söneceği belirtiliyordu.
Jingye Group, günde 700.000 sterlinlik zararı, artan çevresel maliyetleri ve son olarak da ABD Başkanı Donald Trump’ın ithal çeliğe koyduğu %25 gümrük vergilerini gerekçe göstererek, iki yüksek fırının kapatılacağını duyurdu. Hükümetin sunduğu 500 milyon sterlinlik desteği reddetmişti.
Jingye’nin cevher ve kok kömürü siparişlerini iptal ettiği, üretimi Çin’deki tesislerine kaydırmak istediği şeklinde teoriler mevcut. Daha spekülatif olanı ise, Britanya sanayisini sabote etmeye yönelik devlet destekli bir strateji olabileceği yönünde.
Hükümetin geçici müdahalesi, kamuoyuna “ulusal çıkarları koruma” gerekçesiyle sunuldu. Ancak “geçici” vurgusu, daha derin bir sorunu işaret ediyor: Britanya, kendi çelik üretimini sürdürebilecek yapısal araçlardan yoksun ve uzun vadede kamulaştırmayı finanse edebilecek güçte değil. Bakanlar, Çinli şirketlerle tekrar çalışmayı reddettiklerini duyuruyor. Ancak yerine koyabilecekleri bir alternatif hâlâ görünmüyor.
Hükümetin şirket yönetimine el koyması, uluslararası gerilimleri de tetikledi. Çin hükümeti, Jingye Group’un sahibi olduğu British Steel’in geçici olarak devlet yönetimine devredilmesini “ticareti politikleştirmek” olarak tanımlayarak tepki gösterdi.
Pekin’den yapılan açıklamada, Çinli firmaların “adil muamele” görmesi gerektiği vurgulandı. Bu açıklama, yaşananların sadece ekonomik bir kriz değil, küresel dengeleri zorlayan bir jeopolitik kırılma olduğunu gösteriyor. Jingye’nin fiilen etkisizleştirilmesi, Çin-İngiltere ilişkilerinde önemli bir dönemece işaret ediyor.
Birleşik Krallık, sanayi güvenliği ve stratejik üretim kapasitesi için “ulusal çıkar” vurgusunu öne çıkarırken; Çin ise bu adımı doğrudan kendi ekonomik nüfuzuna yönelik bir tehdit olarak görüyor.
Henüz tam anlamıyla bir ticaret savaşı başlamış değil. Ama yaşananlar, ekonomik milliyetçilik, hammadde krizi ve Trump tarifelerinin yarattığı gerilimin yeni bir cephesini açmış durumda. Scunthorpe’ta sönme tehdidi altındaki fırınlar, sadece bir kasabanın değil — belki de bir çağın sonunu temsil ediyor.