Cemil Kılıç, Milli Eğitim Bakanlığı okullarında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenidir. Eğitim Bakanlığı, bu dersin öğretmenlerinden beklemediği laik fikirleri benimseyip savunduğu için onu öğretmenlikten ihraç etti. Bu iktidar döneminde, laikliği savunan herkese bulunduğu yere uygun yaptırım uygulandı. Meslekten laik olduğu için öğretmenlere özel muamele yapıldı: Dövüldüler, gözaltına alındılar, hapse atıldılar; uyarma, kınama, maaş kesimi, yer değiştirme (sürgün) gibi 657 Sayı Devlet Memurları Kanunu'nda sıralanan her türlü cezaya çarptırıldılar; hemen hemen tüm öğretmenlere idari yaptırım uygulandı. Fakat hiçbir cezalandırmanın yasal gerekçesi laiklik olmadı. Cemil Kılıç'a kesilen cezada da laiklik denmiyor fakat suçlamanın, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeninin dini kitap ve konuşmalarından üretilmiş olması, meselenin laiklik olduğunu anlamamıza yetiyor.

Modern okullarda istihdam edilen İlahiyatçıları öğretmen olarak görmüyorum. "Manevi destek" adı altında hastanelerde görevlendirilen tıbba alternatif din adamlarına doktor denemediği gibi okullardaki din adamlarına da öğretmen diyemeyiz. Cemil Kılıç'ı da onlardan ayırmıyorum. Fakat Cemil Kılıç, egemen Sünni din yorumunun dışında kendi yorumunu geliştirip akla uymayan dini pratikleri eleştirerek kendisini diğer din dersi öğretmenlerinden ayırıyor. Hastanede, cezaevinde, okulda isterse camide olsun bu, herhangi bir İslam mezhebinin egemen olduğu yerde kabulleneceği bir şey değil. Kaldı ki Kuran dışı referansları eleştiren, dini seküler yaşamla uzlaştırmaya çalışan Cemil Kılıç'ı kabullensin...

İslam, diğerlerinden farklı olarak detaylarla ilgilenen bir din. Bu da onu modern ilişkilere, hukuka, bilime, siyasete, bunların geliştirdiği ahlaki ilkelere müdahale etmek zorunda bırakıyor. O nedenle her yerde ve her şeye müdahil ruhbana ihtiyaç duyar. Tanrı adına fetva veren bu sınıf Tanrı'ya, kitabına ve peygamberine inanmayı Müslüman olmanın yeterli şartı saymaz. Esas olan gündelik yaşamı yorumlayan din adamlarına inanmaktır. Onların din yorumunu eleştirmek mezhep, tarikat, cemaat ve camia gibi yukarıdan aşağıya kurdukları tezgahı bozmaya kalkışmaktır. Bu düzeni sarsan dindar biri olduğunda cezası daha hafif olmaz. Kendisini “Muhammedi Müslüman” olarak tanımlamasına rağmen Cemil Kılıç'ın başına gelenler, temayüle uymayanın hiçbir şekilde müsamahaya tabi olmadığını gösterir.

Hıristiyanlık da günlük yaşama İslam gibi hatta ondan daha katı bir şekilde müdahale ederdi. Fakat Hıristiyanlık, ruhbanın yorumunu Hıristiyan olmanın koşulu saymıyor artık. Onlar, günlük hayatın hızına erişemeyeceklerini, dinle çelişen görüş ve pratiklere yanıt geliştiremeyeceklerini çoktan anladı. Aynı güçlüğü İslamcı din adamları da çekiyor, fakat onlar kendilerini geri çekmiyor; çünkü sözlerinin geçmediği yerde Doğu toplumlarına özgü kullanabilecekleri baskı araçlarını devreye sokabiliyorlar. Kuşkusuz şiddetin de bir sınırı var. Sınır neresi derseniz, bana pek uzaktaymış gibi gözükmüyor.