Google Play Store
App Store

Rejimin Başı, aslında oldum olası aynı zihniyetle ve aynı ayrıştırıcı dili kullanarak siyaset yapmayı sever. Dikkat ederseniz, ağzını her açtığında hep "Bunlaaar! Onlaaar!" göndermelerini yapar. Otoriter yönetimlerin ve yöneticilerin karakteristiğidir bu.

Çeperine topladığı kitleyi, "koruyan, kollayan ve himaye eden" onlara her türlü konforlu yaşam olanağını sağlamak için elindeki imkânları sonuna kadar zorlayan, ama toplumun geri kalan kesimini ayrıştırıp maddi ve manevi anlamda "ondan alıp ötekine vermekte" hiçbir sakınca görmeyen bir anlayıştır bu. Ama bununla da kalmayıp, kendi yandaşı olmayanları düpedüz "düşman göstererek" onlara karşı sürekli savaşın bayraktarlığını da yapmaktan asla çekinmez.  Bunlar hep, benzer rejimlerde rastladığımız ve tarih boyunca halkçı, devrimci, toplumcu güçlerin mücadele ettiği ve uğruna bedeller ödediği, ödemeye de devam ettiği "faşizan" anlayışın adeta "ansiklopedik" tanımı anlamında bir davranış biçimidir.  Kendisini bir siyasi lider değil, "Emir komuta zinciri içinde yönettiği bir ordunun komutanı" gibi görür bu zihniyetteki yöneticiler. Açıktan kılıç sallar karşısındaki kitleye. Yine, tarihi örnekler göstermiştir ki başarısız oldukça, zayıfladıkça, güçten düştükçe ve köşeye sıkıştıkça o kılıcı daha da acımasızca sallayarak kelle almaya mütemayildir.

∗∗

Son dönemde, gerek Rejimin Başı gerekse çevresinden sıkça duymaya başladığımız bir sözcük var ki aslında bu "bölücü, çatışmacı, dışlayıcı ve kışkırtıcı” üslubun ve niyetin açık bir tezahürü anlamına geliyor.

"Cephe" ya da "iç cephekavramlarını telâffuz eder oldu Recep Bey ve yandaşları. Seçim dönemlerinde "ittifak"ları duymaya alıştık, koalisyonlar da malum. Ama "cephe" kavramını kullanmaya başlayınca işin rengi, tonu, kesafeti ve ciddiyeti değişiyor.

Siyasi tarihimizde 1958 senesinde Demokrat Parti iktidarının oluşturduğu ve muhalif kesimi dışlayan ve kendi tanımladıkları kampa dahil olanların isimlerini radyodan listeler halinde anons etmeye kadar vardıran bir "Vatan Cephesi" oluşumunu hatırladım hemen.

Her ne kadar Cumhurbaşkanı’nın "mücadele alanı" maksadıyla telaffuz ettiği bir laf gibi görünse de, bu "Cephe" kelimesi ziyadesiyle kulak tırmalayıcı ve demokratik siyaset platformunda asla tercih edilmemesi gereken bir kavramdır.

Üstelik bugünkü iktidar, bir yandan kendisine muhalif en ufak bir sesi, iki satır yazıyı ya da sözü bertaraf etmeye ve derhal kolluk ve yargı gücünü kullanarak içeri tıkmaya, bedel ödetmeye çalışırken, bir yandan da daha kötü bir şey yapmakta "seçimle elde edemediğini sopayla ele geçirmeye" kalkışmakta ve maalesef başarabilmektedir.

Kayyum uygulamasını zaten adet haline getirmişken şimdi de hem 2019 hem de 2024 seçimlerinde vatandaşların oyuyla yitirdiği belediyelere "gözünün üstünde kaşın var» zihniyetiyle açıkça topyekûn taarruza geçmiştir.  Önceki gün Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri ile başlayan, dün Beykoz Belediyesi ile devam eden bir "huruç" harekâtı ile bu taarruzun ilk "hücum boruları" çalmıştır.  Bununla da kalmayıp, aylar önce gündeme gelmesine rağmen bir süredir üzeri örtülü gibi görünen "belediyelerin SGK borçlarının tahsili için haciz harekâtının" emri de verilmiştir.

∗∗

Maksat çok açıktır.

CHP’li belediyeler bir yandan kamu kaynaklarını konsere, eğlenceye "lay lay lom işlere harcıyor ve bu yolla birilerinin cebini dolduruyor gibi gösterilecek. Bir yandan da, kamu kurumlarına olan borçlarını ödemiyor (ödeyemiyor) konumuna sokularak güçten düşürülecek, haciz yoluyla eli kolu bağlanacak, halka hizmet vermesi de önlenerek, bir dahaki seçim için propaganda malzemesi biriktirilecektir.  Hacizler belki de toplu ulaşımı, çöp toplanmasını, en temel hizmetin verilmesini önleyecek ve halkın tepkisi belediyenin kapısına yığılmaya çalışılacaktır.  Siyasi ahlakın dibine vurduğu bir dönemin günlük somut olgularıyla karşı karşıya olduğumuz gerçeği bir yana, aynı siyasi kadronun ve zihniyetin, kendisinin geçen (en az) 30 yılda yukarıda saydığımız "suçlardan" sabıkalı olduklarını unuttuğumuzu zannederek bizleri aptal yerine koymaya çalışan bir tavırdır bu.  Ancak bunlardan daha da vahimi, bu ayıplı harekâtı "Asimetrik bir savaş" biçiminde hayata geçiriyor olmalarıdır.

Yani, siyasi iktidar elindeki polis, jandarma ve yargı mekanizmasını, siyasi emelleri için utanmazca kullanarak, "Savcıya soruşturma açtır, dosyayı İçişleri’ne yolla, o da müfettiş görevlendirsin, görevden alsın, sonunda yargıla ve kendi emrindeki yargıya ceza verdir" zincirini çalıştırma hazırlıklarının ayak sesidir bunlar. Üstelik kendileriyle ilgili geçmişte milyarlarca dolarlık daha vahim iddiaları, aynı mekanizma yani kendi elindeki güç "sumen altı, göz ardı, kulak arkası" etmişken.  Bu cepheleştirici anlayışa, asimetrik topyekûn taarruza karşı muhalefet ne yapmaktadır?  Bu yazıyı yazdığım dakikalarda ana muhalefet lideri bir basın toplantısı yapıyordu.  Eminim, rejimin başı da korkudan tir tir titremiştir bu "basın toplantısı silahını" görünce.  Yumoş - normoş - pembiş muhalefet anlayışından sıyrılmadıkça kitleleri bu dayanılmaz istibdata karşı mobilize edemedikçe ve bir an önce erken seçimi meydanlardan zorlamadıkça daha çok bombalanırsınız.

Bombalanırız.

Bizden söylemesi.