Kulağa tuhaf geliyor, değil mi? Dünya tarihinin gördüğü en büyük nükleer kaza olan Çernobil faciasının 37’nci yıl dönümü. Ölen, hastalanan, göç etmek zorunda kalan yüzbinlerce insan oldu, doğaya sayısız zararları hala devam ediyor. Bu günlerde Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) inşaatına Rusya’dan gelen “taze” yakıtın müjdesini alıyoruz. Üstelik süreç her yönüyle tartışmalı açıklamalar eşliğinde devam ediyor. İnsanlar yıllardır yaşam için, çocukların, doğanın, börtü böceğin geleceği için mücadele ediyor. Onları susturmak için Rusların yapıp işleteceği, yüksek maliyetli ve alım garantili projeye yine Rusya’dan gelecek yakıtın haberi “Türkiye’nin enerji bağımsızlığına büyük katkı sağlayacak proje” olarak duyuruluyor. İnsan aklıyla alay ediliyor. Bu yatırımın enerjide dışa bağımlılığı azaltacak ne yanı var? Daha geçen yıl proje inşaatında Rusya’nın aldığı karar nedeniyle iki ülke arasında ciddi ihtilaf yaşandığını unutmayalım.

Peki, böylesi bir dönemde, Rus şirketin sorumluları birinci reaktördeki inşaat çalışmalarının 2023 yılı üçüncü çeyreğinde tamamlanabileceğini, ondan sonra ekipmanı ve yakıtı reaktörde test edebileceklerini söyledikleri halde bu acele niye? Belli ki Akkuyu NGS de seçim öncesi, Karadeniz doğal gazı, TOGG gibi bir propaganda aracına dönüşmüş durumda.

NÜKLEERE İNAT YAŞASIN HAYAT

Projenin maliyeti, Rus şirkete sağlanan imtiyazlar yıllardır tartışılıyor. Kamuoyunu rahatlatan hiçbir gelişme olmadı. Nükleer enerji ile ilgili sorunlar, elektrik üretimindeki payının dünyada azalması, çözülemeyen atık sorunu ısrarla göz ardı ediliyor. Türkiye’nin cennet bir köşesinin, Akkuyu’nun ne hale geldiğini en iyi Mersinliler biliyor. Anadolu Ajansı’nın haberine göre; bugüne kadar 140 bin ton inşaat demirinin kullanıldığı ve 1,3 milyon metreküp betonun döküldüğü santralin yapımında 1300’den fazla iş makinesi görev yapıyor. Güzelim koyun tümden betonla kaplanmış olduğu görülüyor. Sinop’ta da NGS ısrarı sürüyor.

Nükleer Karşıtı Platform (NKP) tüm bunlardaki sıkıntılara değinerek nükleer sevdasından vazgeçilmesi gerektiğini anlatıyor. Akkuyu NGS’nin “Yap, Sahip ol, İşlet” modeliyle dünyada benzersiz olduğunu ifade ediyor. Gelinen noktada bile projenin iptali ile atık yakıt çubuklarının ve çalışma süresinin bitiminde santralin bertarafından, ekosisteme, canlılara, insan sağlığına, tarıma, balıkçılığa verilecek zararlardan kurtulacağımızı vurguluyor. Böylece projenin iptalinden doğacak ekonomik kayıp ile karşılaştırılamayacak ölçüde kârlı çıkacağımızı anlatıyor. Önceki gün İstanbul, Mersin ve Sinop’tan tekrar seslendiler, “nükleer felaket yaşamı durdurmadan sen onu durdur” dediler.

DÜNYA HEKİMLERİ NÜKLEERE KARŞI TOPLANIYOR

Bu günlerde Nükleer Savaşı Önlemek İçin Hekimler Örgütü (IPPNW) Kenya’nın Mombasa kentinde 23’üncü Dünya Kongresi’ni yapıyor. Ukrayna Savaşı’nın sıcaklığını koruduğu ve nükleer silah kullanma tehditlerinin havada uçuştuğu bir dönemde yapılan bu toplantı çok önemli. Türkiye’den Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği’nin (NÜSED) temsilci olduğu toplantılarda ana tema “Silahsızlanma, iklim krizi ve sağlık.” Kimi zaman nükleer silahlanma ile nükleer enerjinin ilgisinin olmadığı, “barışçıl nükleer enerji” gibi kavramların dillendirildiği oluyor, ancak meselenin öyle olmadığı uzmanlarca dile getiriliyor. Bunlar ne yazık ki birbirini besleyen teknolojilere dönüşebiliyor. Kongre’nin başlıkları da zaten bu sıkıntılı ilişkiyi dünyanın gündemine getiriyor: “Nükleer silahlar ve sağlık”, “enerji tercihleri, nükleer santraller ve uranyum madenciliği”, “iklim değişikliği ve sağlık”, “militarizm, gelişme ve sağlık”, “Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması’nın (TPNW) evrensel kabulü.” Kongre’de Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya’nın nükleer silahlanma konusunda geri adım atmalarını ve TPNW’yi imzalamalarını sağlayıcı girişimler de tartışılıyor.

Türkiye pek çok yönüyle kritik bir seçime gidiyor. Hepimizin yaşam hakkımıza dair talepleri yükseltmemizin, gerçek dışı propagandalara itiraz etmemizin zamanıdır. Enkaz altında kalmış bir ülke olarak, bilim insanlarının tüm uyarılarına rağmen, sağlam binalar yapıp canlarımızı koruyamamanın, günlerce yaralılarımızı çıkaramamanın, bugün hala yüzbinlerce yurttaşa insanca barınma olanağı sağlayamamanın acısını yaşıyoruz. Bunlar ne kadar yaşamsal ise nükleer dâhil çevre ve doğa sorunları da o kadar yaşamsaldır.

İşte bunun için NKP gibi örgütlerimiz bu ülkenin yüz akıdır. İktidara aday tüm siyasal partilerin dikkate alması gerekiyor. Aksi durumda neler olduğunu zaten görüyor, bilim dışılığın, akıl dışılığın cezasını canlarımızla ödüyoruz.