Google Play Store
App Store
Çete, Ganimet, Yargı

Bir hukukçu olarak yargı üzerine yazı yazmak istediğimde, bir yandan sayısız konu başlığı içerisinde seçim yapmakta zorlanırken, öte yandan bir bıkkınlık duygusu geliyor üzerime. Bu duygunun çok yaygın olduğu kanaatindeyim. Her gün onlarcasını yaşadığımız apaçık hukuksuzlukları klasik anlamda kadrolaşmaya, militan hâkim/savcılara, siyasi baskıya, hukuk eğitiminin yetersizliğine, vs bağlayan –kuşkusuz haklılık payı olan– yazı yazılabilir. Zaten de yazılıyor. Nasıl bir hukuk cinneti yaşadığımızı tek bir karar, iddianame ya da soruşturmadan çıkarabiliriz. İşte Ayşe Barım iddianamesi!

Çok yaygın olduğunu düşündüğüm bıkkınlık duygusunun iktidara trajik bir çaresizlik olarak yansıdığını görüyoruz. Memurlaştırarak emir komutaya bağladığı, cemaat ve çıkar ağlarına ihale ettiği yargı mekanizması bile tatmin etmiyor iktidarı. Onun içindir ki ardı arkası gelmeyen “reform (!) paketleri” çıkarıyor. Sınavları zorlaştırıyor, militan hâkim savcıların önünü açıyor… tüm bunlara rağmen objektif araştırmalar –ve tabii ki pratiğimiz– yargıya olan güvenin artık ölçülebilir sınırın bile altına düştüğünü gösteriyor. Geldiğimiz noktada şunu söyleyebiliriz sanırım: iktidar yargıya hâkim olmak isterken yargıyı ortadan kaldırdı! Geriye meşruiyetini yitirmiş çıplak bürokratik bir mekanizma kaldı. Devletin zor aygıtı olan yargının meşruiyetini yitirmesi ise eninde sonunda derin bir yönetememe krizine dönüşecektir. Bunun farkında olsalar gerek günde üç öğün yargının ne kadar tarafsız ve bağımsız olduğunu vazediyorlar. “Propaganda Başkanlığı” AKP’’li milletvekillerine ve ilişik TV yorumcularına gönderdiği not ağırlıklı olarak yargısal süreçlere ilişkin taktikler içeriyor.

İktidarın yargıyı nasıl bu hale getirdiğinin pratik analizi çok yapıldı. Genellikle 2010 Anayasa değişiklikleri ile başlatılan, Fethullahçı dönem, Yargıda Birlik dönemi, vs analizler yapıldı. Belli krizler ve davalar (Anayasa Mahkemesi/Yargıtay Krizi, AİHM’den kopuş, Gezi ve İBB soruşturmaları, vs) üzerinden de analizler yapıldı. Yargıdaki yıkımın gerekçelerini açıklamak ve mukadder bir iktidar değişiminde tarafsız ve bağımsız, etkin bir yargı inşası için çok kıymetli.

Ben bu yazımda pek kullanılmayan iki kavram üzerinden olan biteni açıklama ve olası çözüm yollarını araştıracağım: Ganimet Sistemi ve Çete..

Öncelikle yargıdaki sorunlar tartışılırken genellikle sistemin/ rejimin diğer unsurlarıyla arada bir bağ/belirleyicilik yokmuş gibi değerlendirmeler yapılıyor. İşte eğitimin kalitesinin artırılmasıyla, liyakatin getirilmesi ile sorunlar çözülebilir gibi… Oysa ister altyapı/üstyapı belirleyiciliği, ister devletin zor aygıtları/ ideolojik aygıtları, ister liberal hukuk devleti yaklaşımıyla ele alalım yargı sistemin diğer belirleyiciliğinden azade değildir. O nedenledir ki birçok ülkede benzer sorunlar yaşanıyor. Buna kapitalizmin kendi krizlerine benzer tepkiler vermesi de diyebiliriz, kapitalistlerin birbirlerinden öğrenmesi de.

Gelelim Ganimet Sistemine (spolis system). Sanırım ilk olarak Özal, adını söylemeden bu sistemi övmüştü. Başbakanın değişmesi ile tüm kamu görevlilerinin değişmesi gerektiğini savunmuştu. ABD-perver ve devleti şirket gibi yönetme sevdalısı ülkemiz sağcıları kökeni ABD’de olan bu hayalle rini Cumhurbaşkanlığı sistemi ile kurumsallaştırdılar. Üstelik ABD bu sistemi terk etmişken! Ganimet Sistemi özetle, kamu çalışanlarının partilerini desteklemek için bulundukları makamda siyasi faaliyette bulunmasını ve partileri seçimi kaybederse çalışanların görevden alınarak yerine kendilerine siyasi olarak bağlı kişilerin getirilmesini içerir. İslami dayanağı da olan bu anlayış “siyasal İslam”la buluşunca, giderek kamusal her değeri –bu arada yurttaşın hukukunu da– “helal” görür hale geldi. Üst bürokratlardan başlayan “ganimet kadrolar” alt kadrolara ve hâkim savcılara yayıldı. Oysa belirttiğim gibi ABD, 1829-1880 arasında yürürlükte olan sistemin yıkımını görüp Pendleton Yasası ile sonlandırmıştı (Bu konuda T24’de Cemal Tunçdemir’in “Trump’un Altın Çağı” yazı serisini öneririm).

Çete ise Kapitalizmin üretim, tüketim, dağıtım ilişkileri ve dolayısı ile hukukuna içkindir. Kendi hukukunu ve yargısını üretip ayakta tutar. Şu alıntıyı yapayım: “Çete, kendi kolektif çıkarlarını bütünün aleyhine dayatan kendi içinde yeminli bir gruptur. Millet, bu çetelere hizmet eden örgütlenmedir. Milletin ‘bütün’ olduğu savı, safi ideolojidir…” ganimetçi anlayış çeteleştiği zaman aralarındaki dayanışma suç ortaklığına dönüşür. Bu da statükonun ölümüne savunulmasını, her bir aktörün bu sisteme uyumunu garanti altına alır.

Yargıda olan biteni ekonomiye ve bürokrasiye egemen olan “ganimet çetelerinden/ağlarından” dolayısı ile sistemden ayrı düşünmek en iyi niyetli çözüm girişimlerini bile eksik bırakacak, en fazla kısa bir süre rahat nefes aldıracaktır. Bir müddet sonra yeniden kendi çarpık yargısını yaratacaktır.

Sonraki yazım çözüme dair olacak.