Google Play Store
App Store

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, bir internet programında “İçki tüm kötülüklerin anasıdır” hadisine yapılan espri nedeniyle başlattığı soruşturma ve ardından Boğaç Soydemir ile Enes Akgündüz’ün tutuklanması, Türkiye’de ifade özgürlüğünün geldiği noktayı bütün çıplaklığıyla bir kez daha ortaya koydu. Yargının gerekçesi, “kaçma ihtimali” ve “delil karartma” gibi klişelerden ibaretti. Gerçekte olan ise basit bir şakanın, siyasi iktidar tarafından bir suç haline getirilmesidir. Engizisyon’dan 2025 Türkiye’sindeki mahkeme salonlarına mizah suç sayılıyor.

Savcılığın akıl yürütmesi ilkel bir mantığa dayanıyor: “Dini değerlere yönelik bu sözler, geniş bir kesimi rencide eder, toplumda çatışmaya yol açar.”

Ancak TCK 216/1’in özüne baktığımızda, suçun oluşması için “açık ve yakın bir tehlike” aranır. Yani bir şakanın gerçekten toplumu birbirine düşürme potansiyeli taşıması gerekir. Burada ortada ne şiddet çağrısı vardır, ne de somut bir tehlike. Siyasi iktidar, “İncindim” diyen herkesin duygusunu ceza tehdidiyle korumaya kalkmaktadır. Bu, demokratik hukuk devletinde asla kabul edilemez bir mantıktır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) defalarca şu tespiti yaptı: “Rahatsız edici, şoke edici ya da incitici ifadeler de ifade özgürlüğünün koruması altındadır.” AİHM, Handyside v. Birleşik Krallık (1976) kararında, “ifade özgürlüğü yalnızca zararsız veya kabul gören düşünceler için değil, aynı zamanda rahatsız edici ve şoke edici fikirler için de geçerlidir” diyerek evrensel bir ilke koydu. Yine E.S. v. Avusturya (2018) davasında dini değerlere yönelik eleştiriler tartışıldı; mahkeme, incitici de olsa eleştiri hakkının demokratik toplumlarda vazgeçilmez olduğunu vurguladı. Fransa’daki Charlie Hebdo davaları, karikatürlerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini defalarca ortaya koydu. İspanya’da rapçi Pablo Hasél’in 2021’de şarkı sözleri nedeniyle hapse atılması Avrupa genelinde protestolara yol açtı.

∗∗∗

Türkiye’de yaşananlar ise Engizisyon’un günümüzdeki yansımasıdır. Ortaçağ’da kilise mahkemeleri nasıl düşünceyi suç sayıp insanları kazığa oturttuysa, bugün de iktidar şakayı, espriyi, mizahı suç sayıp tutuklamaktadır. Tek fark, işkence aletlerinin yerini mahkeme kararlarının almış olmasıdır. Ama zihniyet değişmemiştir: İnsanların sözlerini ve düşüncelerini susturmak! Tarihin akışına karşı koyamazsınız. O gün yakıyorlardı, bugün tutukluyorlar. Onlar da biliyor; sanat, mizah, eleştirinin gücü hiçbir baskı mekanizması tarafından yok edilemez. İktidarın kültür-sanat alanına açtığı savaş bunun en somut kanıtıdır. Menajerlerden şarkıcılara, oyunculardan senaristlere kadar herkes birer “hedef” haline getirildi. Ayşe Barım’ın Gezi Direnişi ile ilişkilendirilerek tutuklanması, Cem Yiğit Üzümoğlu’na yurtdışına çıkış yasağı verilmesi, Manifest grubunun konserlerinin iptal edilmesi, Merve Göntem’in gözaltına alınması, Mabel Matiz’in şarkısı nedeniyle soruşturulması… Bunlar yalnızca tek tek davalar değildir. Bunlar kültürel alanı susturmaya yönelik sistematik saldırılardır. Sanatçıların sesi susturulduğunda toplumun özgürlük alanı daralır.

Bugün Türkiye’de yargı, iktidarın emriyle hareket eden bir baskı aygıtına dönüşmüştür. Hukuk, yurttaşın özgürlüğünü koruyan değil, iktidarın politikalarını meşrulaştıran bir araç haline gelmiştir. Ama unutmamak gerekir: Ne Engizisyon, ne McCarthy dönemi, ne de Franco İspanyası sanatçıları susturabildi. Türkiye’de de iktidarın yargı sopasıyla kurmaya çalıştığı korku imparatorluğu tarihin çöplüğüne gitmeye mahkûmdur.

∗∗∗

Kültür alanına abluka hız kesmeden sürerken Gazeteci İsmail Arı’nın gazetemizde dün yayımlanan haberi* nedense gündeme oturmadı. Oysa haber tüyleri diken diken eden raporlarla dolu. Otizmli çocukları çıplak gezdirip aç bırakanlar, dışkılarını yemelerine izin verip şiddete maruz bırakılanlar, bir otizmli bireyin şüpheli şekilde yaşamını yitirdiği bakım merkezindeki sorumlular gözaltına bile alınmadılar. Şiddet zincirlerine imza atan İstanbul Beylikdüzü’ndeki Özel Mor Menekşe Bakım Merkezi hâlâ faaliyetini sürdürüyor. Hatta AKP Beylikdüzü İlçe Başkanı Mustafa Necati Işık ve Kadın Kolları Başkanı Bahar Güngörmüş, 24 Mayıs 2025’te Özel Mor Menekşe Bakım Merkezi’ni ziyaret etmiş. Vahşeti anlatan haberin tamamını okumanızı tavsiye ediyorum.

* https://www.birgun.net/haber/olum-siddet-iskence-merkezi-656419