Cezasızlık: Algı mı? Gerçeklik mi?
Toplumda tepki çektiği iddia edilen bazı suçların gündemde yoğun olarak tartışılması ile birlikte iktidar açmazda hissettiği zamanlarda hep yaptığını yaptı: Bir yargı paketi üzerinde çalışmaya başladığını duyurdu. Buldukları yöntem ise dahice (!): Cezaların alt sınırını artıracaklarmış. Tutukluluğu kolaylaştıracaklarmış. Medyaya ayar vereceklermiş. İnfaz hükümlerini hükümlü aleyhine zorlaştıracaklarmış. Bunu açıklarken de çokça başvurdukları bir iletişim “üç kâğıdını” kullanarak, cezasızlığın “algı” olduğunu vurguluyorlar. Öncelikle bundan önce çıkarılan bilmem kaç tane “yargı reformu paketinin” hiç birinin çözmeyi iddia ettiği sorunu çözmek bir yana daha derinleştirdiği gerçeğini göz önünde tutarsak cezasızlık pratiğinin daha da artacağını şimdiden söyleyebiliriz. Sadece Erdoğan’ın şu konuşması bile iktidarın çözüm perspektifinden ne kadar uzak olduğunun göstergesi sayılabilir:
“…Cezasızlık algısını ortadan kaldırmak, toplumun güvenlik ve adalet konusundaki kaygılarını süratle gidermek boynumuzun borcudur… Son dönemde ardı ardına gelen polis memurumuzun şehit edilmesinden ve genç kızlarımızın vahşice katledilmesine kadar bir dizi hadise milletimizin haklı bir tepkisine yol açmıştır… Emniyet teşkilatımız işçinde bir zafiyet varsa neşteri vurup gidereceğiz. Adalet sistemimizde yanlışlık varsa tıkanıklık varsa neşteri vurup onu da çözüme kovuşturacağız. Sosyal medyada suçu teşvik etmede gerekli müdahalede bulanacağız…2023’te yapılan bir düzenleme ile boşanmış eşe karşı işlene şiddetin cezası arttı. Bu düzenleme İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmemizden sonra yapılmıştır. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmemizin kadın hakları ve kadına yönelik şiddetle mücadelede en ufak bir menfi etkisi olmamıştır. Türkiye’de kadına yönelik şiddetin çelikten kalkanı söz konusu sözleşme değil, 6284 sayılı kanundur… Ülkemize çağ atlatan kadro yine biziz… Son dönemde medya organlarımız, özellikle reyting kaygısı ile basın ilkelerini umursamayan, son derece sorunlu bir yayın politikası izlemeye başladı.”
FOLKLORİK GÖSTERİ
Oysa İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının saldırgan erkeklik tarafından kadına karşı şiddetin artık serbest bırakıldığı şeklinde yorumlanacağını görmeyen gözler bile görüyordu. Nitekim Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun açıklamasına göre 2024 yılının başından Ekim ayına kadar 296 kadın cinayeti işlenirken, bu 10 aylık süreçte ise toplamda 184 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Ne çelikten kalkanmış ama! “Emniyet teşkilatımız içinde bir zafiyet varsa… Adalet sistemimizde yanlışlık varsa tıkanıklık varsa neşteri vurup onu da çözüme kovuşturacağız.” Cümleleri ise “cezasızlık pratiği” ve nedenleri ile ilk kez, o da “milletimizin haklı bir tepkisi” nedeniyle karşılaşmak zorunda kaldıkları izlenimini veriyor. Oysa cezasızlığın şahikalarından birisi olan Cemil Kırbayır cinayeti bizzat kendisine teslim edilmişti. Gene Cumartesi Anneleri’nin adalet talebi artık iktidar tarafından “anlayış gösterilen folklorik bir gösteri” gibi ele alınıyor.
İktidarın cezasızlık pratiğine dair derinlikli bir anlayışı ve çözüm perspektifi geliştirmesi mümkün değil. Çünkü geçmiş ve pratikleri daha çok cezasızlıktan faydalanma ve bunu yeniden üreterek var olmaya dayanmaktadır. Bu kavram daha çok failin devlet ya da devletçe desteklenen yapı ve kişilerin olduğu suçlarda “fiili veya yasal olarak, faillerinin var olan veya olması gereken yargı süreçlerine tabi tutulmaması veya uygun şekilde cezalandırılmaması ve mağdur edilenlerin onarım hakkına erişememesi” olarak tanımlanmıştır. Kuşkusuz değişen toplumsal dinamikler, suç türleri ile birlikte adi suçlar olarak adlandırılan alana da yansıması kaçınılmazdı. Şu anda bunun en vahşi halini yaşıyoruz.
Her biri üzerine çok şey azılabilecek tespitlerimle bitireyim:
Cezayı artırarak cezasızlığı ortadan kaldıramazsınız. Cezalar yeterince ağır, suç kategorileri geniş.
İnfazı ağırlaştırarak cezasızlığı bitiremezsiniz. Kökenine yani “suç” olgusuna inmeniz gerekir.
Tutukluluğu kolaylaştırarak ve hükümlülüğü artırarak cezasızlığı kaldıramazsınız. Ülkemiz nüfusa orantılandığı zaman en fazla tutuklu hükümlü barındıran ülkelerden. Bu konuda Avrupa’da birinciyiz. Türkiye’de 1 Temmuz 2024 itibarıyla toplam 342.526 hükümlü ve tutuklu bulunuyor. En yakın olan İngiltere’de bu rakam 2023 itibariyle 90 bin 964 kişi.
Yeni suç tipleri olan gençlik çetelerini ve uyuşturucu suçlarını farklı bir şekilde ele almak zorundasınız.
Ceza hukukunu siyasi iktidarın devamını sağlamak için bir aparat olarak kullanmaktan vaz geçmelisiniz.
Hukukun üstünlüğünün yerlerde süründüğü bir ülkede cezasızlığı kaldıramazsınız. (Uluslararası Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsü’nün 2023 yılı raporuna göre Türkiye Hukukun Üstünlüğü kategorisinde 173 ülke arasında 148. sırada. Avrupa’da ise Rusya’nın gerisinde. Türkiye raporda Avrupa’da “demokratik olmayan” dört ülkeden birisi olarak gösterildi.)
En önemlisi de cezaevlerini dolduran başta -hırsızlık ve uyuşturucu- olmak üzere suçlarla, kadın ve çocuklara yönelik suçlarla ve cezasızlık ile izlediğiniz ekonomik/kültürel politikalarla bağını kurmalısınız.