Cezasızlık ve infaz düzenlemesi
Av. Mustafa KARADAĞ - Eski Yargıçlar Sendikası Başkanı
Son günlerde kadın ve çocuk cinayetlerinden, hayvan katliamlarından, tecavüz suçlarından dolayı bir cezasızlık algısı konuşmaları yapılıyor.
Doğrudur, Ben de aynısını düşünüyorum, ancak bunun sonucu olarak bir infaz düzenlemesi yapılması gerektiği düşüncelerine katılmıyorum.
Kısaca değinmek gerekiyorsa, Türkiye’de bir infaz sorunu vardır ve basit olarak iki yönlüdür. Biri adi suçlarda cezasızlık algısını doğuran “yatarı olmayan” infaz durumu, diğeri terör suçu olarak nitelenen siyasi suç hükümlülerinin hükmedilen hapis cezasının tamamının çektirilmesi hali ve bu çelişkili, hukuksuz, hasmane kararların aynı cezaevi idarecileri tarafından alınması. Bu da bize siyasi iktidarın ceza infaz politikalarına ne kadar müdahil olduklarını ya da ceza infaz sistemine ne kadar hakim olduklarını gösteriyor.
Cezasızlık algısının giderilmesi önerilerinden önce söylemek isterim ki, 10. Yargı Paketinden iktidarın varoluşunu temin eden daha baskıcı, antidemokratik düzenlemeler çıkacak.
İnfaz sistemi, cezasızlık algısının en masum sebeplerinden biridir. Asıl olan ise suçların soruşturma ve kovuşturma aşamalarında yapılan tercihler – eksikler – hatalar – ihmallerdir.
Örneğin, çok konuşulan neredeyse tüm siyasi partilerin bir şekilde müdahil olduğu Sinan Ateş davasında yapılan şüpheli tercihleri ve mahkemede bu tercihin çok açık bir şekilde ifade edilmesi bir cezasızlık algısı oluşturmuştur.
Örneğin, aklından geçen düşüncelerini masumane bir şekilde sokak röportajında dile getiren Dilruba’nın Anayasa ile korunan ifade özgürlüğünün yok sayılıp hemen tutuklanması yanında kara para aklama ve dolandırıcılık sanıklarının, insanların gözlerinin içine sokularak tahliye edilmeleri, kadın cinayetlerinin, sağlık çalışanlarına saldırıların hiç olmamış gibi kabulü cezasızlık algısını güçlendiriyor.
Muhalif düşüncede olan insanların söz ve davranışlarının hiç tartışılmadan tutuklama sebebi yapılırken iktidar cenahının insanların kişilik haklarına, onurlarına saldırı teşkil eden eylemlerinin görmezden gelinmesi cezasızlık algısı yaratıyor.
Salt savunma görevini yapan avukatların, savundukları müvekkilleri ile bir tutulup tutuklanmalarına karşın suçluyu saklayanların “tespit tutanaklarının” yok edilmesi bir cezasızlık algılaması sebebi olarak orta yerde duruyor.
Selahattin Demirtaş’ın, Osman Kavala’nın, gezi tutsaklarının aleyhlerine hiçbir delil olmadan hapiste tutulmalarına rağmen Gezi’de öldürülen canların faillerinin basit cezalarla kurtarılması, Soma davası kararının Yargıtay Ceza Dairesi üyelerinin devşirilmesi sonrası değiştirilmesi cezasızlık algısını zihinlere kazıyor.
Basına yansımayan, kamuoyuna mal edilmeyen cinsel istismar suçlarının vakayı adiyeden kabul edilip adı sanı belli faillerinin aranıp bulunamaması, 6-7 yaşlarındaki çocukların cinsel istismarını meşrulaştıran sözleri edenlerin ise hiç soruşturulmaması cezasızlık algısı yaratıyor.
Cemaat, tarikat ve siyasi parti gençlik kollarının okullara girip eğitime müdahale etmesinin soruşturulmaması, yok sayılması, hatta bakanlarca savunulması, ama öğrencilere Andı okutan öğretmenin cezalandırılması cezasızlık algısının başka bir sebebi.
Kendi yarattıkları FETÖ canavarının asli unsurlarına yeni unvanlar verilip yüceltilmesine, çoğunun dışarıda tutulmasına karşılık birçok muhalif gördükleri bürokrat, sıvacı, kapıcı, asker ve yargı mensubunun FETÖ’cü ilan edilip terörist olarak cezalandırılmaları cezasızlık algısının ana nedenlerinden.
AKP’li Cumhurbaşkanının, sonradan terör örgütü olarak ilan ettiği, Gülen cemaatiyle iş tuttuğu, ne isterlerse verdiği Başbakanlığı döneminde, mitinglerde yuhalattığı YARSAV Başkanı Murat Arslan’ın delilsiz ve hukuksuz bir şekilde FETÖ’cü ilan edilip cezalandırılması, üstüne alevi olduğu halde Sünni imamla görüşmemesinin şartla tahliye hakkının yakılması sebebi yapılmasına mukabil, cezaevinden iyi halli olarak çıkar çıkmaz önceden yaraladığı kadını öldüren hükümlülerin iyi halli sayılması cezasızlık algısının başka bir sebebi.
Hatay halkının oylarıyla milletvekili seçilen, ömründe bir karıncayı incitmeyip hep hak mücadeleleri yanında saf tutmuş Avukat Can Atalay’ın AYM kararına karşın içeride tutulması ve yasama görevinin elinden alınması ise siyasi iktidarın ne kadar demokrasi düşmanı olduğunun bir göstergesi.
Laiklik karşıtı açıklamalar ve eylemler yapan iktidar yanlısı siyasi parti açıklamaları duymazdan gelinirken HDP’nin kapatılmasında bu kadar ısrar edilmesi, TBMM Başkanının malumatfuruş anayasa açıklamaları yapması, Adalet Bakanının tek başına yargı strateji planı açıklayamaması, AYM ve AİHM kararlarını tanımayan, aykırı kararlar alan yargı mensuplarının yüksek mahkemelere üye yapılması, HSK’de görev verilmesi ve sonuç olarak Reis ne derse onun olması, yargının bağımsızlığını yok edici bir durum olarak ortada dururken iktidarın cezasızlık algısını ortadan kaldıracak bir düzenleme yapma sözleri halkı yanıltmaktan ve gündemi kontrol etme isteğinin icrasından daha öteye gitmiyor.