Che’nin halası, yukarı bakanlar ve biz

Nesli Zağlı

“Kapitalizm hiçbir şekilde insanlığın iyiliğine değildir. Bunun tam tersi vahşi ve yıkıcı bir nihilizmin aracıdır.” Alan Badiou

Çok zor bir senenin içinden pek yakında çıktık. Üzerimizden 2021’in tozunu ve pasını henüz atabilmiş değiliz. Ben ruhsal anlamda göreceli olarak biraz da az yorgun hissediyorum çünkü senenin son iki ayında başıma talihli bir şey geldi; şalterimi indirmişler gibi gündemden koptum. Gündem, dolar, kur, ekonomik güvensizlik ve yaşam kaygıları ülkenin bağrında pat pat atarken ben bir anda nabzı kaybettim.

Haber okumuyorum, okusam da anlamıyorum, anlasam da birkaç saniye içinde zihnimden uçup gidiyor. Bu harika durum başıma alkol veya madde tesiri altında gelmedi. Bana kalırsa tamamen kendiliğinden ve doğal olarak sistem kendini ülkeye kapattı. Son iki aydır burada da yazmadığımı fark edenleriniz olduysa içlerini rahatlatayım; iyi bir amaç için “oradaydım”. Hepinizin bir gün “oraya” gitmesi için neler yapmamız gerektiğine birlikte kafa yormalıyız. En azından birkaç aylığına dolarsız, kaygısız, cinayetsiz, rantsız, sahte ve yüzeysel bir makyaj gibi sunulan seçim hamlelerine tanık olmadan… Kısacası bu yıl sizin de devreleri yakıp hata verip gündemden az da olsa ayrışma yılınız olsun dilerim.


Gündemden ne kadar uzak da olsam elbette “Che’nin halası” olarak anılan 70 yaşındaki Ankaralı lifçi teyze gözümden kaçmadı. Az eğitimine rağmen, eleştirel ekonomi politiğine hâkim, lif sattığı tezgâhında Rus edebiyatı okuyan, ilgiyi seven, insancıl ve emekçi bir hala. Siz de görmüşsünüzdür ülkede bir elin parmaklarını geçmeyen muhalif haberciler hep röportaj yaptı. Bilge halamız da hepsiyle aynı iştahla konuştu. Tabii o konuştukça bizim içimiz eridi, videoları tekrar tekrar izledik. Aynı teyzelerine, amcalarına tekrar tekrar karnesini göstermesi istenen çocuk gibi. Bunda da bir sorun yok ama kimse de sormuyor bu ülkede içinde yaşadığımız sistemin hakkaniyetsizliğinin ve zorbalığının farkında olan insan sayısı neden numunelik? İlk yanıtınız eğitimsizlik ve cehalet olacaktır ki Che’nin halası bize rasyonel zihnin eğitimden bağımsızlığını oldukça net gösteriyor. Sistemin bize dayattığına karşın berrak ve net bir bakış açısı oluşturmak sadece manifesto bilgisini değil adalet duygusunu, eşitçiliği ve barışçıllığı gerektiriyor. Barışçıllık derken de aslında insan, doğa ve hayvan sevgisinin de elzem olduğunu unutmamak lazım. Bilgelik için önce insancıllık lazım.

che-nin-halasi-yukari-bakanlar-ve-biz-965300-1.
Verdiği röportajda düzene karşı söylemlerle Che’nin halası olarak adlandırılan Zehra Canan.


Kapitalizmin en büyük tuzaklarından biri zaten bu “insancıllık” sürecini sekteye uğratmak. Kapitalist düzen kendini en vahşi haliyle dayatırken ona eşlik eden sosyoekonomik çarpıklıklar ve kültürel yozlaşma kendini insana dair olanın enkazı üzerine inşa ediyor. Global tekeller, kapitalizmin sahte bilgeleri olan gurular, kâr, rekabet, başarı fetişizmi derken insan ruhunun sinirlerine baskı yapan ve çok can yakan bir canavardır kapitalizm dediğimiz. Bunlar hep kafa yorduğumuz şeyler olsa da son günlerde epeyce insanın izleyip konuştuğu Don’t Look Up filmi tüm sancılarımı sinir uçlarımda tekrar hissettirdi. Belki filmin başarısı benim için global kapitalizme duyduğum yoğun tiksinti ve öfkeyi tetikleyebilmesi oldu. Ben de dedim ki bir film bende bu kadar güçlü duygular uyandırıyorsa ya iyi bir yapımdır ya da tabii ben içime sığmayan bu fanatik kapitalizm karşıtlığı için taşacak mecra arıyorum. Sinemaya pek hâkim biri olmadığımdan film, iyi film veya kötü film diye görüş belirtme gereği duymuyorum ama filmin yarası yarama denk geldi desem sanırım yerinde olur. Dolayısıyla film hakkında spoiler olabilecek bir bilgi vereceğimi sanmıyorum, sadece duygular...

Şimdi düşünelim dünyayı tehdit eden bir felaket karşısında birincil derecede sorumlular kimlerdir? Vahşi kapitalizmin vahşi yöneticileri. Peki bu vahşileri kim/ne güdüler? Kariyer, konfor, prestij, çıkarlar. Yani? Yani yeşil yeşil dolarlar. Peki dolarlar en çok kimde? Devasa global tekellerde. O halde bilimin korkunç bir felaket bizi bekliyor, bir şeyler yapın çığlıkları karşısında güç kimdedir? Sermayede. Peki son soru; bilim ve rasyonel akıl mı kazanmıştır filmde yoksa sermaye ve şarlatanlık mı? Tabii ki sermaye. Ben filmi kısaca böyle özetleyebilirim. Bu noktada sosyal medyada Psikiyatrist Dr. Agah Aydın’ın neden film için sahte bir muhaliflik atfettiğini baştan anlamasam da sermayenin kazanmasına olanak veren sonu nedeniyle kendisine katılmamak elde değil. Evet film sözde eleştirel ama asla muhalif değil. Düz mantık olarak yürüttüğümüz tüm döngüyü doğruluyor. Zaten ismi de Look Up değil ki. Maalesef biz de kabaran öfkemizle baş başa kalıyoruz.

Che’nin halası ve Don’t Look Up filmi sayesinde 2022 yılına girerken tekrar kapitalizmin dehşet kuşatmasını anmış oldum. Filmi izledikten sonra yorumları takip ederken Çağrı Mert Bakırcı’nın Don’t Look Up videosuna rastladım ve dikkat çektiği önemli bir noktaya takıldım. Bilişsel kopukluktan bahsediyordu, İngilizce ismiyle “Cognitive Dissonance” dediğimiz kavram. Bu kavram bilişsel sisteme yeni bir bilgi geldiğinde gerçeği kendimize göre eğip bükmeyi anlatır. Hatta belki kendi değerlerimize göre yeniden şekillendirme ihtiyacını. Aslında biz kapitalizmin insan hayatı üzerinde oynadığı oyunları, entrikaları ve baskıları gayet iyi biliyoruz. Ama görmezden gelmeye meylediyoruz. Bilim insanı yüzde 100 bir asteroit çarpması ihtimali olsa, tamam anladım yüzde 70 demek ki diyoruz. Çağrı Mert Bakırcı’nın videosunda deniyordu ki bu asteroit aslında gelir dağılımı adaletsizliğidir, iklim krizidir, salgındır, bilim karşıtlığıdır, kâr hırsıdır. Bunların hepsi ama hepsi hem çok gerçek hem çok tehlikeli hem bir avuç “delinin” bas bas bağırarak dile getirdiği, hem de görmezden geldiğimiz değil midir?
Dünyanın vahşi gerçeklerini telaffuz etme konusunda çok titreğiz. Aslında kapitalizmin bizi nasıl bir kıskaç altına aldığını kabullenmekte çok dirençliyiz. Psikolojide İngilizcesi “Just World Belief” olan bir hipotez vardır. Bu hepimizin temelde adil bir dünyaya inanma ihtiyacımızı anlatır. İşte gözümüzün gördüğü tüm eşitsizlikleri, tehditleri, felaketleri eğip büküp yutulabilir bir lokma haline getirmemiz bu yüzden. Ama şunu kabul edelim ki bir ömür bu arkaik yanılsamayla geçmez. Bize bir asteroit yaklaşmıyor belki ama bin beteriyle sınanıyoruz. Hele de yeşil sermaye cenneti Türkiye’de. Kapitalizmin dilli düdüklerinin anlattığı masalı yutmamalıyız. Onların hepsi sermaye sahiplerine uşaklık ediyor. Sadece bu ülkede değil tüm dünyada para konuşuyor, seks hedef saptırıyor, din dilsizleştiriyor. Yine de bu esaretin sonsuz olduğuna inanmıyorum. Fidel Castro der ki “Hayatta hiçbir şey geri döndürülemez değildir, kapitalizm bile”.