Google Play Store
App Store

Memlekette onca hadise yaşanırken, siyaset sahnesi allak bullak olmuşken, abuk bir senaryo ile adeta "Apo Meclis’e, Ahmet Hoca İmralı’ya" diye özetlenebilecek bir garabet içindeyken, "Üsküdar vapurunu nereden çıkardın?" diyebilirsiniz?

Tarihin video bandını 7,5 yıl kadar geriye sarıp 16 Nisan 2017’ye dönelim mi?

Meşhur hileli "Rejim değiştirme referandumu"nun gecesinde İstanbul Huber Köşkü önünde toplananlara hitaben ne demişti R.T. Erdoğan?

"Boşuna uğraşmayın, atı alan Üsküdar’ı geçti..."

Kastettiği şey, muhalefetin özellikle de CHP’nin sonuçlara itiraz edemeyeceği, etse de bir sonuç alamayacağına ilişkin güveninin ifadesiydi bu sözler.

Peki bu güven ve cesaret nereden geliyordu?

Hiç kuşkusuz, bu sözlerden tam 9 ay önce, 15 Temmuz (Allahın lûtfu) darbe girişiminin ardından ilan edilen ve amacı besbelli olan olağanüstü hal ortamında bu referandumun yapılmasına, CHP’nin itirazı olmamasından.

Cumhuriyet tarihinin en önemli siyasi virajlarından biri olan rejim değişikliği, yani "Şahsım iktidarının" perçinlenmesi karşısında işte böyle etkisiz ve tavırsız kalabilen CHP, işte o gün ektiklerini bugün biçmektedir. Biçtiği de çaresizlik, hayal kırıklığı ve arada 2 seçim (2019 ve 2024 yerel seçimleri) kazanmış olmasına rağmen, hâlâ "Şahsım Rejimi"ne boyun eğme durumunda kalmasıdır.

Aradan geçen 7,5 yıl içinde köprülerin altından öyle kirli sular akmış, öylesine talihsiz süreçler yaşanmış ve ana muhalefetteki CHP (futboldan ödünç bir tabir kullanmak gerekirse) "ayağına gelen topları öylesine ezerek" pozisyonları harcamıştır ki, zaten herkesin malumudur.

En son (yine futbol benzetmesiyle) "kaleciyle karşı karşıya, üstelik de kaleci sendeleyip yere düşmüşken" topu ağlara yollamayarak, Sabah Gazetesi yazarının (Yavuz Donat) mikrofonuna konuşmak suretiyle, adeta şunu demiştir CHP Genel Başkanı Özgür Bey:

"Şimdi bu topa vurmayayım da tribünler gerilmesin. Zaten çok gergin bir ortam var statta. Yumuşama ve normalleşme olsun. Yumruklar gevşesin. Ligin gergin atmosferi biraz yatışsın..."

Ve yerinden kalkan kaleci, bir anda o golü atmayı reddeden rakip forvete, arkadan önce aşil tendonuna, sonra, kaval kemiğine, ardından böğrüne tekmeleri yapıştırmaya başlamıştır.

Bir Allahın kulu da çıkıp bana "Abartıyorsun" desin bakalım.

Ekim ayının başından itibaren yine, yeniden sahte bir "Kürt açılımı - Çözüm süreci" başlatıyor rolü oynayan iktidar, bunun arkasında muhalefeti bölüp bu bölünmeden olası bir anayasa değişikliği fırsatçılığına kalkışacağını iyice belli etmişken, CHP Genel Başkanı "Çözüm olacaksa, her türlü girişimi destekleriz" naifliğine kalkışarak, öteki kaval kemiğine de yeni bir tekmeyi adeta davet etmiştir.

Bugün gelinen noktada, bir yandan ortağı Devlet Bahçeli’ye "Apo gelsin mecliste konuşsun" dedirten, ama kendisi "Teşekkür" etmesine rağmen aynı cümleyi telaffuz etmekten kaçınan "Şahsım Rejiminin Başı", bir yandan da, adeta "Abdullah Öcalan Meclis’e, Prof Ahmet Özer İmralı’ya" anlamına gelebilecek bir menfur adım daha atmıştır.

Bu adımla, "bir taşla birkaç kuş vurabilmenin" hesabındadır.

Hem CHP’nin, hem DEM Parti’nin içini karıştırmak, ne idüğü belirsiz bir "Bu sorunu çözerken, muhatabımız millettir" diyerek, "İmralı da, Demirtaş da, Kandil de, DEM Parti de muhatabımız değil" şeklinde absürd bir sözde formülle kafaları karıştırarak ortalığa yeni bir sis bombası atmaktadır.

Tek amacın, en azından 4 yıl daha iktidarda kalabilmek, sıkıştığı köşeden çıkabilmek olduğu apaçık ortada iken, ana muhalefet liderliği bu oyunu hâlâ okumakta güçlük çekmektedir.

Gelin, yine futboldan bir benzetme daha yapayım:

"O hakeme düdüğünü astıracağız" lafını sık sık duyarız futbol aleminde.

Bilmeyenler için hatırlatalım, mesela Beşiktaş bu hafta sahada Galatasaray karşısında uğradığı haksızlığın müsebbibi olarak gösterdiği hakem Arda Kardeşler için bunu söylemiştir.

CHP Genel Başkanı da, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’i tutuklatan Başsavcı ile ilgili "Seyyar Giyotin" benzetmesi yaparak, benzer bir tavır içindedir. Aynı şeyi, Ekrem İmamoğlu’nun tepesinde sallanan "Ahmak Davası" sürecinin yargıçları içinde yapmaktadır CHP. Şimdi de Esenyurt’a atanan kayyım için.

Yani bir nevi "Hakemlerle uğraşırken, asıl Federasyonun tepesinde ve onların da tepesinde neler döndüğünü" gözden kaçırmaktadır.

"Piyonlara" değil, "Şah"a odaklanmanın gerekliliğini unutarak.

Esenyurtlu Başkan Prof. Ahmet Özer’in tutuklanmasına ve yerine kayyum atanmasına neden olan suçlamalar silsilesinin de hukuk bilimine rahmet okutacak olması apayrı bir trajedidir.

Bilmem kaç yıl önce, üstelik de devlet görevlilerinin bulunduğu bir ortamda Öcalan’ın "Çözüm için akıl alınabilecek insanlardan biri" diye ismini zikretmesi, bir taziye telefonu ve örgütle anılan birileriyle buluşması. Üstelik o kişinin (Remzi Kartal) AKP’li önemli yöneticilerle de aynı masada fotoğrafları varken.

Böyle abuk sabuk iddialarla içeri alınmıştır, Türkiye’nin en kalabalık ilçesinde yüzde 50 oyla seçilmiş Ahmet Özer.

CHP, hâlâ "Atı alıp Üsküdar’ı geçen rejimin" ardından bakmaktadır.

Hem de nereden?

Üsküdar vapurunun penceresinden.

CHP’nin görevi bir an önce o vapurdan inip demokrasiden yana tüm güçlerin (arkasına değil) önüne düşüp, bu rejimi uzaklaştıracak bir seçimi acilen zorlamaktır.

Zaman sokağa çıkma, ortalığı ayağa kaldırma zamanıdır.

Evet...

Açık konuşalım.

Yumruklar gevşememeli, sıkılmalıdır.