Çiftçi sömürü kıskacında
Geçtiğimiz hafta AKP’lilerin “müjde” olarak duyurdukları ancak esasen tarımda sömürü planı olan Tarım Kanunu kapsamında çıkarılan “İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine İlişkin Yönetmelik”i çiftçi eylemleri bağlamında ele almıştık. Bir grup avukatın bu yönetmeliğe ilişkin “mülkiyet haklarını ihlal” ettiği; tarımsal üretimi olumsuz etkileyeceği ve büyük şirketlerin arazileri kiralayarak tarım sektöründe tekelleşmeye neden olacağı gibi gerekçelerle Danıştay’a iptal başvurusunda bulunduklarını okuduk.
Sonuç ne olur bilemiyoruz, adaletin ve hak mücadelesinin hali ortada. Öte yandan çiftçilerin üretim haklarına ilişkin ihlal edilen haklarının mülkiyeti aştığını unutmamak gerek. Maliyetin altına satışa zorlanarak borç ödemek için üretir hale gelen çiftçilerin bu nedenle ipotek altında olan tarım arazilerini; tarım kanununda yapılan diğer değişiklikleri ve piyasalardan bağımsız üretme imkanı kalmadığını unutmamak gerek.
Geçtiğimiz haftaki bir diğer gelişme de bunu destekler nitelikte. Sömürüyü şiddetlendirme konusunda sabırsızlıkla bekleyen iktidar yönetmeliğe yönelik tepkiler sürerken vakit kaybetmeden tarımsal üretime ilişkin yeni bir karmaşaya daha imza attı. “2025-2027 Yıllarında Yapılacak Bitkisel Üretime Yönelik Desteklemeler İle Diğer Bazı Tarımsal Desteklemelere İlişkin Karar” Cumhurbaşkanı kararıyla Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu kararla Tarım Kanunu’nda yapılan değişikliklerin bir halkası daha tamamlanmış oldu.
∗∗∗
Kararda özellikle mazot, gübre ve prim desteklerinin ayrıca yer almaması haklı olarak tartışmaya, karmaşaya ve endişelere yol açtı. Bakanlık açıklama yaparak mazot ve gübre desteklerinin temel destekler içinde ödeneceğini açıkladı ama bu endişeleri gidermeye yetmedi. Planlanma diye yaptıkları şey tarımsal destekleri, temel, planlı üretim ve üretimi geliştirme olarak üç başlık altında toplamak olmuş. Desteklerde sertifikalı tohum dayatması devam ediyor. Destek artışlarının oranının Orta Vadeli Plan’a uygun biçimde olacağı belirtilmiş, enflasyon es geçilmiş, girdi KDV oranları ise hâlâ yüksek. Böylesi bir destek planlamasının, çiftçileri üretime teşvik etmesi mümkün görünmüyor.
Tarım Kanunu’nda yapılan değişikliklerin mimarı Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci zamanında bu planı savunmak için tarımsal üretime ilişkin olarak “başıboş”luğun bir faydası olmadığını vurgulamış “Neyin, nereye, ne zaman ekileceğine karar veren bir sistemin ortaya konulması gerekiyor.” demişti. Kanun’da bu sözler üretim izni ve buna uymayanlara ilişkin cezai yaptırımlar biçiminde ifade bulmuştu. İşte desteklere ilişkin karar da burada önemli yer tutuyor. “Planlı üretim” adı altında ürünlerin destek katsayısı değişiklik gösterecek. Bakanlığın belirlediği yerde belirlediği ürünün ekilmesi durumunda mazot ve gübre desteği artacak. Böylece nereye ne ekileceği “planlama” adı altında destekler yeniden düzenlenerek şart koşulmuş olacak. Bu bakımdan da destekler sınırlandırılarak, araziler kiraya verilerek yapılan planlamanın çiftçiye faydası olmayacağı kesin. Peki kime faydası olur?
∗∗∗
Çiftçi-Sen Genel Başkanı Ali Bülent Erdem özetlemiş: “Bu destekler şirketlerin istediği yönde ürün desenimizin belirlenmesine yönelik. Halkın gıda ihtiyaçlarına uygun olarak değil, en fazla parayı ihraç ettikleri zaman nereden kazanacaksa o ürünleri üretmeye yönelik bir çaba içerisindeler. Toprakların kiralanmasıyla bu desteklenme biçimi birbirini destekliyor. Küçük çiftçiler üretemez hale gelecek”[1].
Üretimde planlamanın çiftçiler dışarıda bırakılarak yapılmasının nelere gebe olduğunu geçtiğimiz onlarca yıldan biliyoruz. Gıda sisteminin, bugün itibariyle açlığı derinleştirecek bir noktaya gelmesinde neyin, nereye ekileceği sorusunun yanıtını piyasaların; IMF, DB, DTÖ gibi emperyalist kuruluşların ve onların destekçisi hükümetlerin küçük çiftçileri ve köylüleri gıda sisteminden tasfiye eden yanıtlarının yer aldığını biliyoruz. Gıda sisteminin karar vericileri sermayedarlar olarak kaldığı sürece toplumsal ihtiyaçların karşılanamayacağını da biliyoruz.