Çiftçilerin isyanı neden büyüyor
Geçtiğimiz iki üç haftaya çiftçi eylemleri damgasını vurdu. Birçok ilde emeğinin karşılığını alamayan çiftçiler sokaklara çıktı. Esasen hasadı yollara dökme, ürün tarladayken tarlayı sürme, meyve ağaçlarını kesme gibi eylemler son birkaç yıldır gerçekleşmekte ve artış göstermekteler.
Bundan önceki senelerde eylemler çoğu zaman bireysel “sitemler” biçiminde yansıtılıp algılanıyordu. Hâlbuki bundan dört yıl önce Tarım Kredi Kooperatiflerine karşı traktörleriyle sokağa çıkan çiftçilerin isyan dalgası da bugünküne eşdeğer imkânlar taşıyordu. Kredi borçlarının yapılandırılmasını istiyorlardı. Bu eylemlerden birkaç ay öncesinde borçlarını ödeyemeyen çiftçilerin traktörlerine el koyulmuştu. “Bunlar tefecilik yapıyorlar. Bütün köy icralık” demişti bir çiftçi. Unutuldu gitti.
Bu tür benzerlikleri başkaca eylemlerle de kurabiliriz. Örneğin bu yılın başlarında isyan eden narenciye üreticileriyle kurabiliriz. Çok az kişi hatırlayacaktır. Zira pek de ilgi çekmemişti. Ağaçlar kesilmiş, limonlar portakallar yerlerde kalmıştı. Limon tarlada 50 kuruş, tezgâhta 15 liradan başlıyordu... Bir başka sene biber üreticileri hasatlarını yollara dökmüştü. Süt, kiraz, şarap… örnekler gırla. Önceki sene fındık üreticileri ağaçlarını kesiyordu. Tütün üreticileri benzer tepkiler verdiklerinde bugün bakanlığın öve öve bitiremediği sözleşmeli üretim yapıyorlardı. Sözleşmelerde fiyat yazmıyordu. Hasat dönemi şirketler kendi fiyatlarını dayatınca tütün üreticileri de kantara gitmeyerek protesto etmişlerdi. Uşak’ta, Denizli’de, Aydın’da, Manisa’da, Muğla’da sokaktaydılar. Talepleri adil fiyat idi. Girdi maliyetlerindeki yüzde 300-400 artışlara karşı layık görülen yüzde 70 civarı artışı protesto ediyorlardı, zarar ettikleri için.
Yani bu isyanın ön gösterimlerini görüyorduk, bu sorunlar çözüme kavuşturulmayıp daha da derinleştiği için (yeni yasalarla, şirket hâkimiyetiyle, TMO’yla) isyan da yayıldı, büyüdü.
∗∗∗
Sorun şu ki Türkiye tarım politikaları çiftçiyi insanca yaşatmak değil şirketlerin işçisi haline getirmek ve bunu yaparken de onlarca yıllık birikimlerine, tohumundan toprağına, emeğine el koymakta ısrarcı. Son yapılan “İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine İlişkin Yönetmelik” de bu ısrarı yansıtıyor. Sorunlar neden çözülmüyor sorusuna çok güzel bir yanıt: çiftçi desteklenmiyor. Yönetmelik geçtiğimiz yıl değiştirilen Tarım Kanunu’nun ilgili maddesinin uygulanmasına ilişkin, o da yeni değil. Ana muhalefet, kanun Meclis’te kabul edilince "seçimi kazanınca hallederiz" benzeri bir tutum almıştı o zaman. Şimdi de arada erken seçim deyiveriyor.
Ekilmeyen arazilerin kiralanması, üreticilerin şirketler tarafından tekil muhatap alınmasıyla sömürünün sürmesini garantileyen ve örgütlenme önündeki en önemli engellerden birini oluşturan sözleşmeli üretim modelinden bağımsız değil. Bundan önce de, aynı kanun değişikliği kapsamında “Sözleşmeli Üretimin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” hazırlanmıştı. O da üreticilerin mevcut sorunlarına, maliyet hesaplama, insanca yaşam payı gibi sözleşmede yazacak tutara ilişkin örneğin enflasyon koşularını hesaba katan herhangi bir şart getirmiyordu. Dahası, yönetmelik işçileşmekten başka seçenek bırakılmayan buna karşı mücadelesinin dahi sınırlarını çiziyordu.
∗∗∗
Elbette örgütlenme sorununun yönetmeliklerden büyük olduğu tartışmasız. Eylemlerin seyri de bunu gösteriyor. Türkiye’deki eylemlerin Avrupa’daki benzerlerinden en büyük farkı burada. Avrupa’da çiftçilerin kendileri de talepleri de örgütlüydü. Sağı solu, popülisti sosyalisti netti. Türkiye’de ise çiftçinin solla, solun da çiftçiler ile teması zayıf. Çiftçinin zorunlu olarak örgütlendiği odalar, kooperatifler gibi kuruluşların ise sorunlara emekten, yaşamdan, gelecekten yana bakmak gibi bir derdi yok.
Mesela şimdilerde çiftçilerin sorunlarına çözüm olarak ana akım tarım yorumcularının ısrarla sözleşmeli üretim savunduklarını duyuyoruz. Tarım bakanı ile aynı yerden bakıyorlar, şirkete çalışacaktınız diyorlar. Sanayici de kolları sıvamış, çiftçinin maliyetini karşılayamadığı için ekemediği tarım arazilerine talipmiş. İyi de çiftçiler birçok yıldır bu politikalara karşı da sokaktaydı. Görmezden gelecekler belli. Bize düşen de belli. Bunlara karşı bir savunuyu siyaset mecralarına taşımak.