Google Play Store
App Store

Bir aralar “çıpa” sözcüğü ne çok kullanılırdı. Ekonomi çevreleri “döviz çıpası” diyerek, kurdaki dalgalanmaları ve fiyat istikrarını sağlamak için dövizi belli bir değerde sabitlemekten söz ederlerdi. “AB çıpası” da kimi siyasilerin pek sevdiği bir kavramdı; Türkiye’nin akıntıya kapılıp sürüklenmemesi için, kendini bağlaması gereken bir hedef ve değerler bütünü anlamında.

Dün Selçuk’un (Candansayar) anketlere takılmaktan, Ateş’in de (İlyas Başsoy) X’e hapsolmaktan söz eden yazılarını okurken, bu “çıpa” geldi aklıma: Şimdi siyasette/muhalefette çok gerekli bir kavram olarak!

70’lerin sonunda sosyoloji okurken K. Mannheim’ın; belirli bir sosyal sınıfa, ideolojiye veya kuruma sıkı sıkıya bağlı olmayan, dolayısıyla toplum, kültür ve siyaset hakkında bağımsız ve eleştirel bir şekilde düşünebilen entelektüelleri kastederek, olumlu bir kavram olarak kullandığı “serbest dolanımlı entelektüeller”i (free floating intelectuals) ilk duyduğumda içim ısınmamış, kavramı “yüzer gezer entelektüeller” diye makaraya sarmıştım.

İletişim kuramcısı McLuhan, günümüzün internet teknolojisinin çok uzağındayken, elektronik medya ve televizyonla dünyanın nasıl birbirine bağlanarak “küresel köye” dönüştüğünü söylemişti. O küresel köyde; bilgiyi hazmederek “akılla” kararlar veren bir “okuyanlar” grubu vardı, bir de televizyondan ses ve görüntü ile beslenen ve “duygusal” kararlar verenler. Okuyan/sözel iletişim kuran insan mantıkla, görsel-işitsel elektronik insan daha duygularıyla karar veriyordu.

Demokrasi dediğimiz sistemin ancak okuyan, eleştirel olabilen, sözel iletişim kuran vatandaşlarla mümkün olduğunu da günümüz internet çağının bambaşka bir gerçekliği olduğunu da bilelim.

Bu çağda, hemen her konuda, elektronik ortamda/internette, nerdeyse anlık/günlük anketler/referandumlar yapıp, bütün kararları da onların sonuçlarına göre alarak daha mükemmel bir demokrasiye ulaşacağımızı savunanlar var.

Oysa, internet üzerinden boca edilen “bilgiler”, aşırı bilgi yüklemesi ve benzer insanların mekândan bağımsız birbirleriyle bağlantılı hale gelmesi sonucu, bir tür “yeni teknolojik kabileler” oluştu. Dünyaya anlaşma ve uzlaşmayı dışlayan, çatışmacı bir duygusal kabile siyaseti hâkim oldu.

Bu ortama tam uyum sağlayan, duygusal-anlık-kesin çözümler vaat eden popülist/sağ liderler yükselişe geçti. Köksüz, kafası karışık ve bağlanacakları bir “çıpa”dan yoksun insanlar da çatışan kabilelerin tebaaları olarak totalitarizmin destekçilerine dönüştüler.

İnsanların nasıl kararlar aldıklarına, özellikle de akıl dışı kararları nasıl verebildiklerine dair araştırmalar iki düşünce sisteminden söz eder: Hızlı, içgüdüsel ve duygusal çalışan Sistem 1 düşünce biçimi ile yavaş, bilinçli ve mantıklı işleyen Sistem 2 düşünce biçimi.

Totalitarizmden uzaklaşıp demokrasiye yaklaşmak ancak Sistem 2 düşünce biçimiyle mümkün, ama doğrudan kişileri hedef alan ve “duygusal bir araç” olan internet çağında bunu nasıl yapacağız?

Bir kitapta okumuştum; nörobilimci Tali Sharot, “İnançlar hızlı arabalar gibidir… Refahımızı ve mutluluğumuzu etkilerler... zihnimizi bizi güçlü ve haklı hissettiren bilgilerle doldurmaya çalışırız ve bizi kafası karışık veya güvensiz hissettiren bilgilerden kaçınırız.”, demiş.

Hep rahat ettiğimiz hızlı arabalarda, hızlı ve duygusal kararlar alarak, X’e hapsolup anketlere sarılarak ilerlediğimizde ölümcül kaza riski de artar!

Savrulma ve yüzer-gezerliğe çok uygun bu zamanlarda, yoldan çıkmadan hedefe ulaşabilmek için muhalefetin sağlam bir çıpaya ihtiyacı var: O çıpa, otoriter rejimin hak ve hukuk temelli bir parlamenter sistemle değiştirilmesidir. Ötesi, şimdi, teferruattır!

Böyle bir çıpaya tutunamayan, anlık günlük tartışmalara takılıp duygusal kararlarla ilerleyen bir muhalefetin savrulup dağılmasına kimse şaşırmasın!