Google Play Store
App Store
Çipdünya - Dipdünya ekseninde yaşanan uyanış
ZAMANSIZLAR - ÇİPDÜNYA, Toprak Işık, Tudem Yayınları, 2024

Mavisel YENER

Bir yazarı okuyup kalemini sevdiyseniz, onun tüm yapıtlarını okumak istersiniz. Toprak Işık da benim için sözcükleri kucaklanacak yazarlardan. Yayımlanan son romanı Zamansızlar - Çipdünya, bilimkurgu tenceresinde pişirilmiş bir yapıt olmakla birlikte maceranın esintisine felsefeyi de bol bol katmış. Alt tür olarak ekolojik distopya tanımlaması da yapabiliriz kanısındayım.

Kurgusu içinde dip bucak dolanılacak, ayrıntılarından tat alınacak, ölçüp biçip tartışılacak, fısıldadıkları kulaklara küpe olacak, yürek tellerimizi titretecek “zamansız” bir roman bu. Yazarın mühendis kökenli oluşundan kaynaklanan biyoteknolojik yaklaşım ve çıkarımları, özenle beziyor yapıtı. Buraya kitabın konusunu boca edecek değilim elbette, okurlar uzay zaman helezonunun tadını sayfalarda yavaş yavaş çıkarsın isterim. İki bin yirmi dört mü, iki bin elli mi, iki bin yedi yüz altmış üç mü? Hangi yıldayız? Ne fark eder? İşte “zamansız”lık kavramı hakkında düşünmeye başladık bile… Zamansızlar-Çipdünya geçmiş, şimdi ve geleceği bir arada kurgularken, varsayımlar evrenine konuk ediyor bizi. Matematik kökenli bir astronot olan Birben’in uzay yolculuğundan dönmemesiyle başlayan serüven, okuru iki ayrı dünya ile tanıştırıyor: Çipdünya ve Dipdünya. Çipdünya’nın ilk adımları, zenginlerin kendilerini toplumdan soyutladıkları minik adacıklarda yaşamalarıyla atılıyor. Ancak çevrede öylesine yoksulluk var ki, adacıklar yeterince güvenli olmadıkları için zenginleri koruyan robotlar görevi devralıyor. Yoksulların öfkesi büyürken Çipdünya devleti teknolojide dev adımlarla yürüyor. Demokrasiye inanmıyor, iktidarı soy birliği üzerinden sürdürüyorlar. Zihinlerdeki çiplerin yazılımını düzenli olarak güncelleyerek Çipdünya vatandaşlarını “köleleştirilmiş hibrit insanlar” biçimine dönüştürmüşler. Fakat temel kaygıları yakalarını bırakacak gibi değil. Ya, günün birinde robotlar idareyi ele geçirirse?! Bu kıyamet hissi yöneticilerde gittikçe artıyor.

Dipdünya’da ise teknolojiden uzak, iç güdüleriyle yaşayan az sayıda insan ve hayvan yaşıyor. Kayıp astronot Birben, Çipdünya’ya düştükten sonra dengeler değişmeye başlıyor; Birben, kısa sürede Dipdünya’nın da farkına varıyor. İnsanlığın gelişiminin yalnızca teknoloji ile mümkün olamayacağını hibrit insanlara anlatmaya çalışıyor. İki dünya arasındaki çatışmaların ilerlemesiyle akıl, insanın değeri, özgürlük, etik değerler, dostluk, bilgi, bilim gibi kavramlar üzerinde, eleştirel bakış açısıyla düşünmeye başlıyoruz. Bu kitabı okurken, Jabuti ödüllü Eva Furnari’nin yazdığı ironik bir hikâye olan Bay Mucittaş ve Ailesi’ni anımsadım. Taş devrinden günümüze nasıl evrildiğimizi, daha fazlası için nasıl bilinçsizce hareket ettiğimizi hatırlatıyordu. İnsanların mağarada yaşadığı günlerde Bay Mucittaş, eşi ve oğluyla doğada mutlu bir hayat yaşarken, her gün durmadan yeni icatlar yaparak, yeni eşyalarla daha mutlu olacaklarına inanıyordu. Ancak bitmeyen konfor anlayışı ve sürekli icat yapmaya ayrılan zaman yüzünden aile içi iletişimleri bitme noktasına geliyordu.

Çipdünya ise konuyu birkaç adım daha ileri taşıyarak toplum, bilim ve uygarlık arasındaki ilişkiyi irdelemiş, bazı toplumları, hatta gezegeni bekleyen olumsuzluklar konusunu tartışmaya açmış. Hibritleştirilen insanlardan yola çıkarak “Bilim mi hayatın emrinde, hayat mı bilimin?” sorusuna odaklanmamızı sağlıyor. Kayıp astronot Birben şöyle diyor: “Hayatın emrindeki bilim değil, hayatı emri almış bilim de değil, hayatla bir bütün olarak bilim değerlidir. İnsanlık olarak biz bu hataya çok önce düştük. Kendi küçük hayatlarımızı her şeyin üstünde gördük. Doğaya, diğer canlılara, bilime ihanet ettik. Siz daha da kötüsünü yapmışsınız. Gelişmek diye kendi uydurduğunuz bir şeyin tutsağı olmuşsunuz.” (s.61) Toprak Işık’ın bu romanında keşfedilecek daha pek çok katman olsa da, o suları kulaçlayacak okurların merakını incitmemek adına bunlara değinmiyorum. Serinin ikinci halkasını merakla beklerken, Nâzım Hikmet’in dizelerini yineliyorum, çünkü yazarın ikinci kitapta bu konuyu biraz daha açacağını düşünüyorum. “Dörtnala gelip Uzak Asya'dan/ Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim…”

Soran, sorgulayan, olaylara ve öğrendiklerine eleştirel bakan yurttaşların yetiştirilmesinden korkmayalım! Çünkü, esas distopya çocukların ve gençlerin düşünmekten uzak tutulmaları ile başlayacak. Haddimi aşmak istemem ama, Zamansızlar - Çipdünya serisinin çocuk yazınımızı dünya çocuk edebiyatında da tanıtacak bir kitap olacağı kanısındayım. Kaç dile çevrileceği konusunda kim benimle iddiaya girmek ister?