Google Play Store
App Store

Her yıl daha çok çocuğun okul dışında kaldığını biliyoruz. 2022-23 döneminde okul dışında kalan öğrenci sayısı 442.643 iken 2023-24 döneminde 612.814. Biliyoruz ki bu kız çocukların erken yaşta evlendirilmesi demek, çocuk işçiliği demek, ev içi emeğe hapsedilen binlerce çocuk demek.

Çocuk yoksulluğundan okul yoksulluğuna

Ayşe Alan - Eğitimci, Yazar

Geçtiğimiz yıl eğitim gündeminin önemli bir kısmını yeni müfredat çalışmaları, müfredatın yayınlanması ve ardından gelen tartışmalar kapladı. Hem karar alma zamanı olarak aceleye getirildi hem de haziran başında açıklanan uygulama kararı neticesinde eylülde başlayacak yeni eğitim öğretim yılı için yeterli hazırlık zamanı verilmedi. Bu hızlı değişimin zorluklarını dönem başından beri yaşıyoruz.

Bununla birlikte, memleket gündemine pek çok “ağır” başlık girdi. Bu yoğun gündemin arasında, en temel sorun olan yoksulluk üzerine daha az konuşmaya başladık.

Türkiye’de çocuk yoksulluğu giderek büyüyen bir sorun. UNICEF’in raporuna göre, çocuk yoksulluğu konusunda OECD ülkeleri arasında ikinci sıradayız. Türkiye’de çocukların %42,4’ü, yani yaklaşık 10 milyon çocuk yoksulluk içinde yaşıyor.

“YOKSULLUK ŞİDDETİN EN KÖTÜ HALİDİR”

Yoksulluğu daha çok ekonomik bir olgu olarak algılamak çok katmanlı yapısını görmemizi engelliyor. Tam da bu yüzden çocuk yoksulluğunu özellikle önemsemek ve üzerinde çalışmak gerekiyor. Çünkü çocuk yoksulluğu demek çocukların fiziksel, sosyal, duygusal gelişim olanaklarından mahrum olması demek. Ayrımcılık demek, toplumsal dışlanma demek, insanlık onurundan mahrum bırakılmak demek. Mahatma Gandhi’nin “şiddetin en kötü halidir” dediği yoksulluğun çocukluğu yok etmesi demek. Yoksulluk demek, kendi yaşama koşullarını iyileştirmekten mahrum olmak demek.

Her geçen yıl daha da derinleşen yoksulluğun eğitim üzerinde yıkıcı etkileri var. Eğitime erişimin düşmesi, kaliteli eğitimden mahrum olma, okul devamsızlığı, okulu bırakma, okulda açlık, akademik başarının düşmesi, sosyal dışlanma çocuk yoksulluğunun olağan sonuçları. Bu sorunlarla yüz yüze bırakılan milyonlarca çocuğun geleceği çalınıyor. Yığınlarca insan adeta kırılmaz bir döngünün içinde debeleniyor. Son yıllarda öğrenci ve velilerin gelecek için okuldan umudu kesmelerinde tüm bunların büyük etkisi var.

Çocukların ihtiyaçları sadece barınmadan, sağlıktan ve beslenmeden ibaret değil. Yoksul çocukların sosyal ve duygusal ihtiyaçlarının karşılanması da en az diğer başlıklar kadar, hatta belki de daha önemli. Sosyal ve duygusal ihtiyaçları ön planda tutan bir yaklaşım, yoksul çocukları güçlendirir ve ayakta tutar. Yoksulluğun okuldan kopmaya neden olmasını önler, çocukların kendilerini güvende hissetmesini ve bir gelecek tahayyül etmesini kolaylaştırır. Ailenin sınıf kaderinin çocuğa miras kalması ancak bu sayede önlenir.

YOKSULLUĞUN HASARI KAMUSAL EĞİTİM İLE GİDERİLEBİLİR

Çocuk yoksulluğu kavramı gibi gündemden düşürmememiz gereken diğer mesele kamusal eğitim. Devletin kamusal eğitim politikalarını kamu yararına düzenlemesi, çocuk yoksulluğunun yıkıcı etkilerini azaltma gücüne sahip. Ancak bizim ülkemizde kamusal eğitim kamucu değil. Ne acıdır ki, kamusal eğitimin kamucu olmaması bile mevcut durumumuzu tarif etmekte yetersiz.

Çünkü artık yoksulluğun ötesinde bir yerdeyiz. Çocuklar okula aç gidiyor, okulda beslenemiyor. Yeterli beslenme ve öğrenme arasında olumlu bir ilişki olduğunu biliyoruz. Sabahları kahvaltı yaparak güne başlayan çocuklar hem daha sağlıklı hem de öğrenmeye daha açık oluyor. Oysa yoksul çocuklar kahvaltı yapmadan okula gidiyor. Aileler, çocuklarına dolu bir beslenme çantası veremiyor.

Tüm bunların üzerine okulların temizlik meselesi de eklendi. Çocukların hayatlarının önemli bir bölümünü geçirdikleri okulların yeterli hijyenik ve sağlıklı bir ortam olması da zorlaştırıldı. Temizlik malzemesi alınamayan, temizlik personelinin görevlendirilemediği, velilerin çaresiz kalıp okulları temizlediği bir yerdeyiz.

Geldiğimiz bu noktada kamusal eğitimi tartışmak bile lüks kaldı. Devlet yoksulluğu kıran bir mekanizma olması gerekirken, bizzat okulu yoksullaştıran bir mekanizma haline geldi. Yoksulların, toplumun en güçsüz kesimi olarak eğitimdeki bu içinden çıkılamaz yoklukla başa çıkmaları çok zor.

TAŞIMALI EĞİTİM, ÇOCUKLARI EĞİTİMDEN UZAĞA TAŞIYOR

Bu durumun göstergelerinden biri de taşımalı eğitimdeki son değişiklik. MEB tasarruf tedbirleri kapsamında Taşımalı Eğitim Yönetmeliği’nde yaptığı değişiklikle, öğrencileri çevre okullara taşıma sınırı olan 50 kilometreyi, 30’a indirdi. Bu değişiklikle birlikte uzak köylerdeki çocuklara yurtlarda kalma yolu gösteriliyor. Yurtlara velilerin haklı sebeplerle güvenmediğini biliyoruz. Nitekim yönetmelik değişikliğinin hemen ardından Ardahan’da eğitimden kopan çocukların haberini aldık.

2002 yılından bu yana ülkede Kuran Kursu sayısının yüzde 400 artmış, deprem bölgelerinde Diyanet’in mevcutlara ek olarak onlarca yeni Kuran Kursu açmışken çocukların okula taşınmasının nasıl bir tasarruf tedbiri olduğunu düşünmeden edemiyor insan.

MEB verilerine göre 2006-23 yılları arasında 17.951 köy okulu kapanmış durumda. Bu okulların tamamını doldurabilecek bir kırsal çocuk nüfusuna sahip olmadığımızı biliyoruz. Zaten taşımalı eğitim de bu yüzden var. Ancak taşımalı eğitimin menzilini neredeyse iki kat yükseltmek binlerce çocuğun okula ulaşımını engellemek, çocukları okul dışına itmek demek.

Her yıl daha çok çocuğun okul dışında kaldığını biliyoruz. 2022-23 döneminde okul dışında kalan öğrenci sayısı 442.643 iken 2023-24 döneminde 612.814. Biliyoruz ki bu kız çocukların erken yaşta evlendirilmesi demek, çocuk işçiliği demek, ev içi emeğe hapsedilen binlerce çocuk demek.

Köy okullarını, mahalle okullarını kaybettik. Daha da kötüsü bunun en temel hakkımız olduğu gerçeğinden uzaklaştırıldık. Her çocuğun, evine yakın bir okulda, nitelikli eğitim alması gerektiği konusundaki idrakimizi ve bunun mümkün olabileceği hakkındaki tahayyülümüzü yitirdik. Bari çocukların sağlıklı beslenebilecekleri okul yemeği tahayyülümüze sıkı sıkı sarılalım.

Oysa ne sağlıklı ve temiz mahalle okullarını, ne okul yemeğini sağlamak hiç de zor değil. Mesele kamusal eğitimin yeniden inşa edilmesinde. Sosyal politikalar iyi planlanıp, kaynaklar hakiki problemlere yönlendirildiğinde eğitim yoksulluğu da ortadan kalkar.