Yoksulluk gittikçe derinleşiyor. Hatta o kadar derinleşiyor ki yoksul olma hali, artık açlıkla mücadeleye dönüştü. Açlıkla mücadele halini bugün her yerde görebiliyor, bu yazıyı kaleme alırken bir yandan da saha çalışmalarına devam ettiğim İzmir’de yakından tanık olabiliyorum.

Çocukların bayramına bahar gelecek

Hacer Foggo

Yoksulluk; küresel krizler, iklim krizi, salgın, ekonomik buhranlar ve neoliberal politikalar nedeni ile artık her birimizin kapısını çaldı. Bu krize, gündelik hayatın içinde her gün tanık olmaya devam ediyoruz.

Yoksulluk gittikçe derinleşiyor. Hatta o kadar derinleşiyor ki yoksul olma hali, artık açlıkla mücadeleye dönüştü. Açlıkla mücadele halini bugün her yerde görebiliyor, bu yazıyı kaleme alırken bir yandan da saha çalışmalarına devam ettiğim İzmir’de yakından tanık olabiliyorum. Günlük, güvencesiz, asgari ücrete veya biraz fazlasına çalışan insanlar gıdaya erişmekte zorluk çekiyor. 

Sürekli yoksul mahallelerde olunca, yoksulluğun nasıl katlanılmaz hale geldiğini ve insanların yaşamak için nelere katlandıklarına, nasıl idare etmeye çalıştıklarına da tanık oluyorum. İzmir’de torununa meyve almak için pazar arabası ile pazara çıkmaya utanan yaşlı bir kadına, TOKİ taksitlerini ödeyemeyen bir babaya, elektrik faturasını ödeyemediği için elektriği kesilen ailelere, bir işe girmek için aldığı sağlık raporunda kansızlık çıkan 18 yaşındaki gence tanık oluyorum.

Yoksulluk; İzmir’de de yüzleştiğimiz, içinden geçtiğimiz, tanık olduğumuz ya da sahada deneyimlediğimiz somut bir gerçeklik ve ne yazık ki yoksulluk hikâyeleri çarpıcı, can yakıcı ve artık ertelenemeyecek kadar hepimize yakın.

Tam bu sebepten yoksulluğu görünür kılmak ve azaltmak için; plan, program ve stratejiler geliştirmeli, insan hakları temelli, çocuğun üstün yararını gözeten politikalar oluşturmalıyız. Önceliğimiz daima çocuklar olmalı, çocuğun çıkaramadığı ses olmak zorundayız.

Devreden yoksulluk bitecek 

Kapitalizmin insanlara sunduğu en temel şey, “istersen her şey olabilirsin” vaadidir ki bu vaat, fazla süslenmiş bir yalan, sonsuz bir olasılık denizinde, herkes her şey olabilir, herkesin her şeye potansiyeli var ama gerçek bundan daha farklı.

Yoksulluk içinde büyüyen çocukların, yoksulluk içinde yaşamayan çocuklarla aynı fırsatlara sahip olduklarını söylenir. Oysa yoksul çocuklar, ailelerinin temel ihtiyaçlara erişememeden dolayı etkilenir, kira ödenmediğinde ailelerinin peşinde bilinmeyen bir yere doğru sürüklenirler, okullarından olabilirler, çalışmaya başlayabilirler, suça sürüklenme gibi sürekli risk altında yaşarlar. Yoksullara karşı önyargılar ve damgalamalar çok fazla. Yoksullar görmezden gelinir, yoksulluk hikâyelerini dinlemek zor gelebilir çünkü yoksullarla karşılaşılması ve yoksulluğun çoğalması bazen yoksul olmayanlara korku verir konforlarının bozulmasından korkarlar. Yoksulluğun nedenlerini ararken ekonomik istikrarsızlığı, gelir eşitsizliğini, kültürel, bölgesel ayrımcılığı, fiziksel veya zihinsel engellilik durumunu düşünmezler. Tüm bunların ortasında kalanlar ise çocuklar olur. Çocuklar ve çocukların maruz kaldığı çocuk yoksulluğu.

Çocuk yoksulluğu kavramının öznesine bakalım. Maddi kaynakların yetersizliği nedeniyle, çocuğun en temel yaşamsal ihtiyaçlarına erişememesi; yine bu sebeple de o çocuklar yetişkin olduğunda da onurlu ve özgür bir yaşama istedikleri gibi erişemeyecek çocuklar. Bunun temel sebebi yoksulluğun devredilmesi, anne-babadan miras kalması. Çocuk; yoksulluk içinde yaşayan bir ailede doğmuşsa, aynı anda birden fazla yoksulluğa ve yoksunluğa maruz kalabilir. Örneğin, yetersiz beslenen bir çocukta gelişim bozukluğu ve öğrenme güçlüğü ortaya çıkabilir; kaliteli eğitime erişme güçlüğü çekebilir, yetişkin olduğunda da benzer şekilde düşük kalitede bir işte daha ucuza çalışabilir. Bazı durumlarda ise çocuk, maddi imkânsızlıklardan dolayı okulu terk edebilir, çocuk işçi olabilir.

Biraz başa dönelim. Çocuk yoksulluğu, çocuk daha doğmadan önce başlayan bir süreç. Gelişimi sağlayacak olan gebe annenin beslenmesi, çevre koşulları ve yaşadığı stres bebeğin anne karnında ve sonrasında ciddi gelişimsel sorunlar yaratmaktadır. Ayrıca beyin gelişimi ve öğrenme yakından ilgilidir. Yapılan çalışmalar, öğrenmede çok önemli olan beyin kıvrımlarının gelişiminin, dolayısıyla beyin yüzölçümünün yoksul doğan çocuklarda daha düşük olduğunu gösteriyor. Çocuk yoksulluğu, annenin stres sebebiyle sütünün kesilmesi ve bebeklerin mamaya erişim zorluğu ile başlayarak; ilerleyen dönemlerde ise, bebek bezine erişememek ve enfeksiyon riski ile karşı karşıya kalmakla sürerken, erken çocukluk eğitiminden mahrum olmaya ve yetersiz uyaran eksikliği sebebiyle, yaşıtlarından fiziksel, zihinsel ve ruhsal anlamda geri kalmasıyla devam eder.

Öğrenme süreci, sosyoekonomik problem ve ailenin yoksul olma hali çocuğun eğitim hayatında kaliteli ve yeterli erişimine engel olduğu gibi eğitim hayatından uzaklaşmasına da sebep olur. Beslenme çantasız okula gitmek; okuma yazma bilmeyen ebeveynlerin çocuğun ödevine yardım edememe hali; okul malzemelerine erişememe; okul kıyafeti, kışlık mont ve bot gibi ihtiyaçlarının karşılanamaması ve hane içi bütçeye katkı olmak için işe girme durumları çocukların eğitim hayatlarını yarıda bırakmaktadır. Ekonomik kriz ile birlikte gelen dijital eşitsizlikler de çocukların eğitimden uzaklaşmaları, erişememeleri ve okulu bırakmaları sonucu doğurur.

Her gün ekmek makarna yiyip, kömür taşıyıp hasta bakıyorlar

Yoksulluk kavramı zaman içinde evrilmiştir. Eskiden yalnızca gelir üzerinden değerlendirilen yoksulluk; bugün kültürel, sosyal, bölgesel özellikler, siyaset ve psikolojik yanı da dikkate alınarak çok boyutlu bir kavram haline gelmiştir. Yoksulların güçlendirilmesinin en temel yolu, hak temelli bakış açısına sahip olmaktan geçer. Yoksulluk içinde yaşayan çocukların sadece ihtiyaçlarının karşılanması değil, adil bir biçimde temel haklara sahip olmaları gerekmektedir. Çocuk hakları perspektifi ile çocuk yoksulluğunun önlenmesi için mücadele etmek aynı zamanda yoksulluğun olduğu yerde çocuk haklarının olmadığı gerçeğine dikkat çeker.

Çocuk yoksulluğun tespiti için, çocukların birden fazla yoksulluğa/yoksunluğa maruz kaldığını bilmemiz gerekiyor. Her çocuğun yoksul olmama hakkı vardır. Yani yeterli beslenebilme, önlenebilir hastalıklardan korunma, erken bebek ölümlerini önleme, sosyal koruma, temel eğitim alma, çocuğun güvenliğini sağlayabilme, adalete hakkaniyetli erişim, onurla yaşayabilme hakkına sahip olmaktır.

Geçtiğimiz ay yayımlanan Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) hazırladığı 2022 Türkiye Çocuk Araştırması’nda çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı.1 Araştırmaya göre, çocukların kendilerine ait odalarının olmadığı ve günlük ekmek ve makarnayla beslendikleri ortaya çıktı. Çocuklarda kaygı ve depresyon verilerinin de yüksek olduğu saptandı. 

Aynı araştırmaya göre, son bir hafta içerisinde en az bir ev işi yaptığı belirtilen 5-17 yaş arası kız çocuklarının oranı yüzde 55,2 iken, aynı yaş grubundaki erkek çocukların oranı ise yüzde 49,9 olarak belirlendi. Son bir haftada kız çocuklarının yüzde 36,2’si bulaşık yıkadığını, ev temizlediğini, yüzde 24,9’u yemek yaptığını, yüzde 3,5’i hasta baktığını söyledi. Son bir haftada erkek çocuklarının yüzde 42,5’i ev için alışveriş yaparken, yüzde 7,1’i eve su taşıdığı, yüzde 4,1’inin ise kömür taşıdığı ortaya çıktı.

Paylaştığım istatistikler, çocukların akıl almaz hikâyelerini bir kez daha yüzümüze çarpıyor. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında ve bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik Çocuk Bayramı’nın ikinci yüzyılında mevcut durumu değiştirmek bizim en birinci görevimiz. Çocuklara, yeniden bir hayat sunacağız ki kimse doğduğu büyüdüğü topraklardan ekonomik nedenlerle ayrılmak zorunda kalmasın ve bu bir tercih olsun, zorunluluk değil. Bu cümle her ne kadar yurtdışı anlamını çağrıştırıyorsa, bir o kadar da yurtiçini de çağrıştırmalı. Herkes doğduğu, büyüdüğü, doğduğu ve doyduğu yerde sosyal kültürel haklara erişebilmeli. Çocuklar için yeni bir dünyayı çocuklarla birlikte kuracağız çocuklarımızın yüzüne utanmadan bakabileceğim bir dünyayı...

Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin sadece sözleşme olarak kalmadığı çocuğun üstün yararını ön planda tutan, çocuğu güçlendiren, devamlılığı esas alan ve bütüncül politikalarla çalışarak; çocuklar ve gençlerin umutları yeniden yeşerecek. Biz, bu sözleşmeleri erken Cumhuriyet döneminde olduğu gibi, Cumhuriyet’in çocuk ve gençlere sunduğu sonsuz olasılıklar ve kendini gerçekleştirme imkânı ile yeniden çocuklar ve gençlerin Türkiye’sini yaratacağız. 
1TÜİK’in 2022 Türkiye Çocuk Araştırması verilere göre kendine ait odası olan çocukların oranı yüzde 34 iken, odasını en az iki hane halkı üyesiyle paylaşanların oranı ise yüzde 36,6 çıktı. Bunun yanı sıra günlük tüketim oranlarında da her gün ekmek veya makarna gibi tahıl ürünlerini tüketen çocukların oranı yüzde 62,4 oldu. Bununla birlikte her gün sebze yiyen çocukların oranı ise yüzde 33 olarak saptandı.