Çocukların ölümünden sorumlu olan mutlak yoksulluk

Özgür Hüseyin AKIŞ
İSİG Ankara Meclisi Gönüllüsü
İzmir’de sanayi bölgesinde bir anneyle beş çocuğun kaldığı barınakta çıkan yangında çocukların yaşamını yitirmesinde sorumluluğun parasal nedenlerden mi kaynaklandığı yoksa annenin ihmalkârlığı mı bu iki başlıkta tartışma sürüyor. AKP hükümeti bu cinayetlerin failinin çocukların ebeveynleri olduğunu iddia ediyor. Gerekli sosyal yardımların aileye ulaştığını rakamlarla açıkladılar. Açıklamalar, insanların sosyal yardımlara muhtaç olduğunun yani yoksulluğun itirafıdır. Yoksulluk mutlak ve göreli olarak ayrılırken bu meselede ele alınması gereken birincisi olmalı.
Mutlak yoksulluk insanların hayatta kalabilmesi için fizyolojik ihtiyaçları yani bir insanın hayatta kalabilmesi için gıda tüketimini yeterli oranda yapabilmeleri, yine dışardan gelecek tehditlere karşı barınma ortamlarının olması, bunlar soğuk, sıcak, hijyen ortamlarının barınacakları yerde bulunması. Yine sağlık hizmetlerinden yararlanıyor olabilmeleri başlıca kriterler. BM mutlak yoksulluk tanımında bulunması gereken temel fizyolojik göstergelerde barınma hakkını şöyle tariflemiş.” Barınma: Evlerin her odasında dört kişiden az insan barındırılmalı ve evlerin zemininde toz, çamur veya kil olmamalıdır.” Çocukların barındıkları yerin yaşanabilir koşulları karşılamadığı görülüyor. Her insanın sağlıklı ortamlarda bir barınma hakkı olduğu gerçeğinin altının çizilmesi gerekiyor. Bugün Küba’da ücretsiz barınma hakkının olduğunu görüyoruz.
Yine ebeveynleri çalışan çocuklar için devletin gündüz ve gece olmak üzere ücretsiz kreş hizmeti sağlaması çocuk hakları açısından en önemli başlıklardan bir tanesidir. Çocukların fiziki ve psikolojik gelişim süreçlerinde ebeveynlerin sosyal, ekonomik, kültürel gelişkinliklerine ve inisiyatiflerine bırakılması çocukların doğuştan itibaren eşitsizlikler içerisinde büyümelerine neden olmaktadır.
Çalışabilir durumda olan her yetişkinin çalışma hakkı bir insan hakkı çerçevecisinde değerlendirilip çalışma süresinin ve çalışma ortamının insanın gelişimine uyumlu hale getirilmesinin sağlanması devletin sorumluluğun da olması zorunluluğu bir kez daha hatırlatılmalı.
Asgari ücretin bugün Türkiye’de açlık sınırının altında olması, yine bir asgari ücret zam sürecinin eşiğinde konuşulan rakamların ücretli çalışanlar için hiç de umut vermediğini görüyoruz. İktidar cephesinin sermayeden yana taraf olduğu bu sürecin işçi sınıfını temsil eden sendikaların işçilerin hak ettikleri ücreti almaları gereği bir rakam verilmeden bu stratejinin doğruluğu hatırlanmalı.
Çocuklar öldüğünde siyasetin gündemine girmesi ve sonrasında hızlıca çıkması toplumda da böyle Narinin bir köyün iş birliği ile öldürülmesi, iş yerinde çalışırken ölen çocuklar, barınakta bir yaş ile beş yaş arasında beş çocuğun ölümünün sorumluları mutlak yoksulluğa neden olan sistemin kendisi dersek yanılmayız. En başta mutlak haklarımızın sağlanması için taleplerde bulunarak etrafında örgütlenmek çocukların ölümüne duyduğumuz öfkenin karşılığı olmalı.