Çökmekte olan bir evlilik ve toplumsal düzen
Üst orta sınıfın hezeyanlarını, duygularını, riyakâr hayatlarını yeniden görmemizi sağlayan Paula Fox’un ilk baskısı 1970 yılında yapılan Umutsuz Karakterler romanının yıllar sonra yeniden basımı yapıldığında büyük ilgiyle karşılanmasının en önemli nedeni hâlâ değişen bir şeyin olmaması galiba.

İLKE KAMAR
Bir yazarın yeniden farkına varılmasından bahsetmek hem klişe hem de abartı olur genellikle. Hele de bu kişi Paula Fox ise. Çünkü döneminde saygın ve bilinen çocuk kitabı yazarıydı. Ama ikinci romanı ‘Desperate Characters’ tam da böyle bir durum ile anıldı. Çünkü 1970 yılında ilk baskısı yapılan roman, yayımlandıktan neredeyse 40 yıl sonra daha büyük bir ilginin odağı oldu. İşte o kitap ilk defa Türkçede Begüm Kovulmaz çevirisiyle ‘Umutsuz Karakterler’ ismiyle okurla buluştu. Fox’un ‘Umutsuz Karakterler’ romanı, ilk bakışta evli bir çiftin sorunlu hikâyesi gibi görünse de karakterlerin yaşamı üzerinden çok katlı bir cephe açarak dönemin toplumsal ve ekonomik yapısını da ele alıyor. New York’ta geçen Umutsuz Karakterler romanı, 1960’lı yılların Brooklyn’inde, çocuksuz, üst orta sınıftan Sophie ve Otto Bentwood’un bir hafta sonuna taşıyor bizi.
On beş yıllık evli çift Otto ve Sophie Bentwood’un hikâyesini ise beklenmedik bir olay üzerinden başlatıyor Fox. Beslemeye çalıştığı cılız hastalıklı bir sokak kedisi tarafından ısırılan Sophie’nin kuduz olma ihtimalini takıntılı bir hale getirmesi her şeyin tetikleyicisi oluyor.
Sophie’nin enfekte olmuş, şişmiş yarası soylulaştırma politikalarının merkezinde yer alan mahallenin adeta temsili gibi önümüze seriliyor. Yani roman daha ilk sayfalarından itibaren avukatlık yapan Otto ile Fransızcadan kitaplar çeviren Sophie’nin kısa ilişki sorgusunun ötesine geçerek Brooklyn’in dönüşüme uğrayan mahallesinde Amerikan yaşamındaki krizi görmemizi sağlıyor demek mümkün. Bozulmuş, hoşa gitmeyen yoksul mahallelerin, üst sınıflar için ‘iyi bir yaşam’ yerine dönüştürülmek istendiği katı gerçeğini öne çıkarıyor yazar. Aynı zamanda toplumsal yapının çatışmalarına yönelerek dönemin atmosferini ve mekânsal tasvirini de titiz bir gözlem gücüyle ortaya koyuyor:
“Birkaç istisna haricinde, Bentwood’ların oturduğu bloktaki evlerin hepsinde aileler ikamet ediyordu. Evlerin hepsi son yüzyılın üçüncü çeyreğinde tuğla veya kumtaşından inşa edilmişti. Temizlenen tuğlaların tebeşir pembesi ışıltısı çevreye antik bir sükûnet hissi veriyordu. Ön cephedeki küçük salon pencerelerinin çoğunda beyaz panjurlar göze çarpıyordu. Panjur taktırmaya henüz gücü yetmeyenlerin evlerinde yeni camların arkasında süren hayatı kumaş perdeler gizliyordu. Bu kumaş parçaları, geçici önlemden ibaret olmalarına rağmen belli bir tarzı, zevk sahibi olmakla ilgili bir tür önseziyi ifade ediyor ve kenar mahalle sakinlerinin pencerelerinden sallanan paçavralara hiç mi hiç benzemiyordu.”
KARŞITLIKLARLA KURULAN YAPI
Fox romanda karşıtlıkları o kadar güçlü bir şekilde kullanıyor ki her sayfada bu yapı, daha da derinleşiyor. Yoksul bir mahallede, yenilenmiş ve içi lüks mobilyalarla döşenmiş evlerinde ayrıcalıklı bir hayat sürdüren Bentwoodlar tüm bu karşıtlığın öznelerinden biri. Ahşap masa, dekoratif ürünler, keten peçeteler, nitelikli bir kitaplık, desenli antika porselen tabak gibi örneklerle onların yaşamını dışarıdan ayırıyor yazar. Bunu romanın en başında hikâyeyi bir akşam yemeğinde başlatarak yapıyor:
“Mr. ve Mrs. Bentwood sandalyelerini aynı anda geriye çekti. Otto otururken sepetteki Fransız ekmeği dilimlerini, toprak güveç kabındaki tavuk ciğeri sotesini, Sophie’nin Brooklyn Heighs’taki antikacılardan birinde bulduğu mavi söğüt dalı desenli oval porselen tabaktaki söğüş domates dilimlerini ve yeşil seramik kâsedeki Milano usulü risottoyu gözden geçirdi. Tiffany abajurun dekoratif camıyla bir nebze yumuşayan parlak ışık yemeği aydınlatıyordu. Yemek masasından bir metre kadar ötede, paslanmaz çelik eviyenin tepesindeki floresan tüp lambanın ışığı mutfak kapısının önüne yere beyaz bir dikdörtgen halinde düşüyordu”
ÜST ORTA SINIF HEZEYANLARI
Tekrar hikâyeye dönecek olursak. Kedinin ısırmasını çok fazla önemsemeyen Sophie’nin tedavi olma konusunda isteksizliğini de görüyoruz. Bu olaydan derinden etkilendiğini ve şaşkın olduğunu anlamaya başlarız bir süre sonra. Çünkü daha önce beslemiş olduğu kedi tarafından ısırılması ihanete uğradığını düşündürür ona ve olumsuz hislerini tetikler.
Çok geçmeden kedinin ısırdığı yaranın belirginleşmesi ve şişmesiyle daha huzursuz birine dönüştüğünü hissediyoruz Sophie’nin. Kuduz testinin sonucunu beklerken ilişkilerine, korunaklı dünyalarına bakışı da değişiyor. Sevgi ve cinselliğin olmadığı sıradan ve sıkıcı hayatları rahatsız etmeye başlıyor Sophie’yi. Kendi kurdukları korunaklı evlerinde, gerçeklikten kopuk bir yaşamdan fazlası değil sürdürdükleri. Dahası evin dışındaki hayata karşı dışlama, ırkçılık ve sefalet temsillerini bir araya getiriyor yazar örneklerle.
“Basit bir kışkırtma yöntemi. Dün siyah bir adamın çöp sepetini tekmelediğini gördüm. Sepet sokağa yuvarlanınca ellerini beline koyup kahkahalarla güldü. Bu sabah da penceresine battaniye asan o adam yatağının üstüne çıkmış bahçeye işiyordu. Bir araba yavaşça yanlarından geçti, camı ağır ağır indi ve bir el top haline getirilmiş bir kâğıt mendili yavaşça yere bıraktı. Sophie gülmeye başladı. “Amerikalılar …” diye mırıldandı Otto. “Gittikleri her yere usulca boklarını bırakırlar.”
Romanın birçok aidiyet biçimini sorgulayan bir alan açtığının da farkına varıyoruz. Umutsuz Karakterler’in yıllar sonra yeniden basımı yapıldığında büyük ilgiyle karşılanmasının en önemli nedeni hâlâ değişen bir şeyin olmaması galiba. Pencereden dışarı bakıp, adaletsizlik ve ayrımcılıkla ötekileştirilen insanları görmeyip, dışarıyı bir tehdit gibi algılayanların varlığı azımsanmayacak kadar çok. Tehdidin hep dışarıdan, özellikle de alt sınıflardan geleceği düşüncesini ise somutlaştırıyor bu romanda yazar. Üst orta sınıfın hezeyanlarını, duygularını, riyakâr hayatlarını yeniden görmemizi sağlıyor Fox. Dahası özlü anlatımıyla karmaşık bir hal alan evliliğin çelişkilerini, gerilimlerle birlikte ele alıp görünenin ötesine ışık tutuyor demek mümkün.