Psikolojik açıdan çöküş korkusu, çöküşün kendisinden daha tehlikelidir. Bunun nedeni, ‚ilksel bir korku‘ olmasıdır. Benliğin henüz oluşmadığı ve doğumla birlikte anneden ayrılmanın neden olduğu bu korku, düşünme yetisi oluşmadan gerçekleştiği için bilinçdışında gizlidir. İnsana ‚deliriyor muyum‘ diye düşündürten bir korku. Bir makalede rastlamıştım, Winnicott, çöküş korkusu yaşayan kişilere bunun, yani çöküşün gerçekleştiğini söylemenin olumlu etkisinden bahsedermiş. En azından çöküşle yüzleşip bir ilerleme kaydedilebilir, ama çöküş korkusu yüzleşmeyi engellediği için çöküşü daha da derinleştirir.  

Çöküş korkusunu, özellikle seçimlere giderken siyasette daha net gözlemlemek mümkün. Bugünkü iktidar her anlamda çökmüş durumda, ama iktidardakiler ve destekleyenler çöküş korkusuyla iktidara sıkı sıkıya sarılarak çöküşü daha da derinleştirdiklerinin farkında değiller. Bir grup siyasetçi ve bazı çıkar çevrelerinin  geleceği uğruna partilerinin ve ülkenin geleceğini tehlikeye atmaktan çekinmiyorlar. İktidar, enflasyondan depreme, eğitimden sağlığa hemen hemen her alanda yanlış tercih ve uygulamaların altında kaldı. Basın özgürlüğü sıralamasında 156’ncı olan bir ülkeden bahsediyoruz, gıda enflasyonunda Zimbabwe‘den sonra 5’nci sırada. Daha pek çok şey sıralanabilir ama bu seçim döneminde eminim fazla fazla bu bilgilerden haberdar olmuşsunuzdur. Bütün bu istatistiklere bakarak bile çöküşü görmek mümkün.

***

Çöküş, toplumsal güvenin parçalanışı, kutuplaşma, Kızılay gibi örneklerden de görülebileceği gibi kurumlara olan güvenin sona erişi, anksiyete, depresyon ve paranoyayı toplumsal bir mesele haline getirdi. Şu seçim döneminde bile koca koca insanlar fantastik komplo teorileriyle meşgul olur hale geldiler. Koca koca devlet adamları da hayvanlarla evlenme serbest olacak, ülke seçimle işgalcilerin eline geçecek gibi şeylerle korku ve dehşet yaratmaya çalışarak oy toplama derdinde. Ülke tarihinde muhtemelen seçimler bu denli akıl dışı bir süreçle yaşanmamıştır. Sadece bu akıl dışılık bile çöküşün ne kadar derin olduğunu anlamak için yeterli. 

Çöküş korkusu derinlemesine çalışılıp çözülemediğinde siyasi açıdan mükemmelleştirme ve şeytanlaştırma şeklinde ideallik sendromlarını yaratır. Bir grup bugünkü iktidara hiçbir açıdan toz kondurmazken, karşı kutuptakiler için her tür şeytanlaştırmaya inanma eğiliminde ve bu durum ne kadar siyasi bir görünüm çerçevesi içinde olsa da tamamen psikolojik. Bunu seçim kampanyasını yapanlar da biliyor olmalı ki, o koca koca adamlara fantezilerle süslü yalanları söyletip sahte videolarla şeytanlaştırma fantezilerini besliyorlar. Kitleleri bu denli akıl dışı bir sürece yöneltmeleri elbette tehlikeli sonuçlar yaratabilir. Paranoyaklaşan siyaset tarzları, özellikle kutuplaşmalarda, sadece saf ve masumlarla rezil ve sefiller arasında bir rekabetin olduğunu yaygınlaştırır. Belirsizliğe, olumsallığa ve ikircikliğe tahammül gösterilmez. Bunun için kanaat önderlerinin devreye girmesi ve bunun ölüm kalım meselesi değil sadece bir seçim olduğunu kitlelere hatırlatmasında fayda var. 

Freud, "Uygarlığın Huzursuzluğunda" doğuştan gelen saldırganlık arzusu nedeniyle "insan insanın kurdudur" karamsarlığına yakın bir bakış açısı sunsa da, Winnicott gibi psikanalistler de insanın ilişkisel bir varlık olduğuna vurgu yaparak bu saldırganlığın üstesinden gelinebileceğini iddia etmişlerdi. İki karşıt tespitin de ispatlarını insanlık tarihine bakıp görmek mümkün; siyasal olarak yaşamı olumlayan, dayanışmayı ve barışı savunan bir yerde durmak, yaşama anlam ve güç katacak. Umarım Pazar günü ilk turda bu çöküş korkusu, çöküşü kabul ederek sona erer ve olup biten her şeyle yüzleşerek bu akıl dışı süreçten bütünüyle kurtuluruz.