Burada öne çıkan başka bir olgu ise, yoksul insanın çocuğuna iş bulma kaygısı. Bu kaygı, siyasal İslam’ın bir militanı olma eğilimi taşıyan sıradan muhafazâkarın bu potansiyelini açığa çıkarmak için kullanışlı bir yatağı ifade ediyor.

Çöl ekonomisi ve çakallık

SERHAT HALİS

Siyasal İslam, şu veya bu oranda çöl menşeili bir kültürden besleniyor ve o kültürü dayatıyor. Çölün coğrafi ve klimatolojik özellikleri, orada tarımsal bir üretime olanak sağlamaz. Dolayısıyla böylesi bir toprak parçasında tarihsel olarak “ekonomi”, tarımsal bir üretim üzerinden değil, ticaret üzerinden şekilleniyor.

Ticarette başarılı olmak için, sokak Türkçesiyle söyleyecek olursak; çeşitli “çakallıklar” yapmaya ve bilmeye ihtiyaç var. Bu çakallıklar özünde gasp etmenin “kabullenilir” yol ve metotlarını arama çabasıdır. Bu çabaya günümüzde “ticari zeka” deniyor. Ezcümle “ticaret”, muhtevası gereği, “üçkağıt” ve “çakallık” gerektiriyor.

Ancak çölde hayat bu kadar kolay değil. Orada deve kervanları ile gerçekleşen ticaret, beraberinde, kervanların talan edilmesi üzerine kurulu başka bir ekonomiyi; “talan ekonomisini” doğuruyor. Bu ise, İslam kültürü içerisinde önemli bir yere sahip olan “ganimet” olgusuyla birleşince, saldırgan bir ekonomiye ve onun refakatinde boy veren saldırgan bir kültüre dönüşüyor.

Bu kodların belirlediği bir atmosfere yaslanan “siyasal İslam ekonomisi” de, üretim değil; “çakallık”, “talan” ve “ganimetle” yeşermiş bir modeli referans alıyor. Bu model zamanla birlikte, kaçınılmaz olarak kültürel bir formasyon yaratıyor ve bu kültürel havza içerisinde bir olgu olarak “gasp”, hayatın her alanında meşrulaşıyor.

Böylesi bir kültür ve anlatıyla büyümüş, ganimetin ve talanın meşru olduğu öğretisiyle yetişmiş birey, kendi çıkarları üzerine bina edilmiş gasp modelini yaşamında içselleştiriyor. Hayat paradigmasını ve yaşam mücadelesini buradan kuruyor. Kimilerine göre Türkiyedeki “muhafazakar esnaf” bunun tipik bir örneğidir.

Takiye Siyaseti Ve Liberallerin Rolü

İşte günümüzün siyasal İslam’ı, böylesi bir içselleştirmeyi kendisine payanda yaparak yükselir. Ancak bu yükselişin ilk adımları, Türkiye gibi yarı seküler ülkelerde, her zaman takiye ile gerçekleşir. Bu süreçte siyasal İslam’a karşı korku ve kaygılara sahip seküler cenah, liberaller ve “kimlik politikasını” merkezine almış “akil insanlar” marifetiyle teskin edilir. Sekülerlerin korku ve kaygıları, üzerinden atlanılabilir bir seviyeye indirilir. Bu yolla siyasal İslam engelleri teker teker aşarak takiye siyasetinde başarıya ulaşır.

Takiye bir yöntem olarak siyasal İslam’ın, henüz ayağa kalkmadan önceki emekleme sürecinin besin kaynağıdır. O, buradan aldığı enerjiyle ilk adımlarını atar. Emekleme aşamasından yürümeye geçişiyle birlikte, takiye siyasetinde de gözle görülür bir düşüş yaşanır. Yürümeyi öğrenen siyasal İslam, gelişiminin bir evresinde konuşmaya da başlayacaktır. Bu evre ise artık takiye siyasetinde sona gelindiğini gösterir.

Dernek, Tarikat Ve Vakıflar Eliyle Örgütlenme

Siyasal İslam’ın, yürüme aşamasına geçişiyle birlikte, iktidarının inşasını ve muhafazasını; dört temel örgütlenme ayağı ile yürüttüğü anlaşılıyor. “Sosyal örgütlenme”, “dini örgütlenme”, “askeri örgütlenme” ve “ekonomik örgütlenme”; siyasal İslam’ın devlet olanaklarını da devreye sokarak hayata geçirdiği bir “yandaş kadro yaratma” modeli olarak karşımıza çıkıyor.

Siyasal İslam’ın bu örgütlenme çalışmalarını çeşitli organizasyonlar ile gerçekleştirdiği görülüyor. Bu organizasyonların hepsi; sosyal, dini, askeri ve ekonomik örgütlenme çabası içerisinde olsa da, ağırlık merkezleri değişkenlik gösteriyor. Bugün dernekler vasıtasıyla sosyal, tarikatlar eliyle dini, SADAT gibi kurumlar aracılığıyla askeri, TÜGVA gibi vakıflar üzerinden ise ekonomik örgütlenme gerçekleştiriliyor.
Ülke gündemini Twitter’ın dışına çıkıp okumaya başladığımızda karşımıza başka bir tablo çıkıyor. Mahallelerde; dernekler, tarikatlar ve vakıflar eliyle yaratılmış efsunlu başka bir atmosfer var. Bu organizasyonlar, insanların bilinçlerini bulandırmak için durmaksızın çalışıyor. Sıradan yurttaş evine gelen bir koli yumurta ile birlikte derneklerin ve cemaatlerin keskin bir militanına dönüşüyor.

Efsunlanmış Muhafazakar Yığınlar

Burada muhafazakar insan hamurunun, dini söylemlerle kolayca şekil verilebilir bir muhtevaya sahip olduğu gerçeğini es geçmemek gerekir. Böylesi bir oyun hamuru, tarikatlar, dernekler ve vakıflar marifetiyle; gerçeğe gözleri kapalı bir insan modeline dönüşüyor. Bu model, yoksulluğu nedeniyle askıda ekmek alışını ya da doların yükselişini “chp zihniyeti” ile açıklıyor.

Bu efsunlu dünyada; camide içilen biralara, Kabataş’ta Mad Max’ten fırlamış heriflere, İngiltere’de yoksulluktan marketler önünde uzamış kuyruklara, yapımı bitmek üzere olan Türk uzay araçlarına rastlamak olağan bir hal.
Burada öne çıkan başka bir olgu ise, yoksul insanın çocuğuna iş bulma kaygısı. Bu kaygı, siyasal İslam’ın bir militanı olma eğilimi taşıyan sıradan muhafazakarın bu potansiyelini açığa çıkarmak için kullanışlı bir yatağı ifade ediyor. İşte tam da burada yandaş vakıflar devreye giriyor ve yandaş kadrolaşma resmi kurumların hemen hepsinde hızlıca örülüyor. Böylelikle hem resmi dairelere yandaş militanlar yerleşiyor, hem de iş verilen kişi ve ailesi bu yolla siyasal İslam’a bağlanıyor.

Vakıflar eliyle resmi kadroların yandaşlara peşkeş çekilmesi, piramidin üstünde çok daha büyük vurgunlar olarak karşımıza çıkıyor. Burada artık çocuğunun resmi bir kurumda işe girmesinden değil; havada uçuşan ve ceplere indirilen milyon dolarlardan, el konulan oteller, tanklarla girilen işletmeler ve çökülen büyük ticari firmalardan bahsediyoruz.

Siyasal İslam’da Etik Çürümenin Normalleşmesi

Türkiye’de vakıflar, ekonomik örgütlenmenin merkezi konumuna geliyor siyasal İslam için. Siyasal İslam ekonomisi çöl menşeili bir kültürel formasyona dayandığından; yukarıda da belirttiğimiz gibi; çakallık, talan ve gaspı olağanlaştırıyor.

Bir çoğumuz için yüz kızartıcı olan eylem ve tavırlar, orada sıradan bir şeye dönüşüyor. Zira siyasal İslamcının içinde yetiştiği ekonomik ve kültürel değerler bütünü, başkalarının hakkını gasp etmeyi olağanlaştıran bir atmosferi ifade ediyor. Çocukluğundan beri, böylesi bir ekonomik ve kültürel paradigmanın içinde yetişmiş insanların davranış örüntüsü ve genel eğilimi somutlaşıyor burada.

Bu yüzden; gasp, talan, “adam kayırma”, fiziki şiddet, yalan, iftira, mobing, haksız kazanç, ihaleye fesat karıştırma, çalma-çırpma, yurttaşın malına el koyma, mülke çökme, yandaşa maaş bağlama, akademik kadro dağıtma, kuzeni devlet memuru yapma, sınav sorularını verme, şans oyunlarında hile yapma, eşini dekan atama ve aklınıza gelebilecek her türden kötülük, siyasal İslamcı için gündelik bir davranış biçimidir.

Bugün adı geçen vakıflarda gördüğümüz bu türden bir insani çürümüşlük, siyasal İslam’ı ve onun yarattığı insan kalitesini bilenler için hiç şaşırtıcı değil. Zira onun karakteri bu…