Google Play Store
App Store

Biliyorum.

İşin dalgaya, şakaya, espriye, mizaha, parodiye gelir yanı yok.

Bir ülke halkının var olma ya da yok olma mücadelesinden söz ediyoruz. Binlerce yıl ötesinden için için, bazen açıktan oluk oluk kanayarak gelen ve devam etmekte olan bir sorunla karşı karşıyayız.

Adını ne koyarsanız, başına ne isim eklerseniz ekleyin, ortada dilimizden haklı olarak düşürmediğimiz bir (aslında birkaç alternatifli) isim tamlaması var.

“Kürt sorunu, güneydoğu sorunu, terör sorunu” vesaire. Ama ben belki de yazının en sonunda kuracağım cümleyi, peşinen kurarak söze başlamak istiyorum:

“Böyle çözemezsiniz, hanımlar – beyler”

Geçmişte de çözemezdiniz, çözemediniz, bugün de çözemeyeceksiniz.  Hani şu eski mahallelerimizde çok çeşitli satıcıların bağırışları arasında, özellikle ev kadınlarının duymayı hasretle bekledikleri bir özel satıcı vardı ya. “Çarşafçı” diye bir karakterdi. Kadın bir satıcıydı. Başta çarşaf, nevresim, yatak örtüsü, dantel, mefruşat malzemesi, kimi zaman ufak tefek uyduruk giysi, çamaşır vs. satardı. Genellikle genç kızlar arasında, çeyiz malzemesi çok revaç gören mallar arasındaydı.

Onun o ünlü bağrışı duyulduğunda herkes cama çıkardı yine: “Çarşafcı geldiii haanıııım.”

Yaklaşık bir hafta öncesinden başlayarak ortalıkta yeniden estirilen havaya bakılırsa şu malum “Çözümcü geldi haaanıııım” nidası yeniden mahallemizde duyulmaya başlandı. Bir zamanların “Çarşafcısı” kadar eskidiğine inandığım bir fenomendir bu.  Daha neredeyse “üç vakit öncesine kadar”, şu klasik “Bebek katili teröristbaşı” ya da “Kandil’dekilerin inine girmemize ramak kaldı” ve hatta “Bu katil sürüsünün meclisteki uzantıları DEM’lilerle kol kola dolaşanlara oy vermeyiiiin” nidaları bu ülkenin semalarında cayır cayır yankılanmaktaydı.

Her ne olduysa, bir yerlerden atılan işaret fişekleri, faşistlerin söylemlerini aniden değiştiriverdi. Yeniden 2013 – 2015 arası iklimin ısıtıldığına tanık olmaktayız.

Hani şu Habur sınır kapısından PKK’lıların (bir anda katil teröristten kahraman gerillaya dönüşmüşlerdi) coşku gösterileri arasında sokulup çadır mahkemelerinde “meşruiyet kazandırıldıkları”, hani şu “Topraklarımızı terk ederken, silahları bırakmalarını bile istemeyeceğiz. Yeter ki gitsinler” yumuşamaları, hani şu “İmralı’da (bebek katiliyle) ünlü 5 çaylarında esprili muhabbetler, Kandil’e yollanan mesajlar, Oslo’da karanlık odalarda emperyalist ülke istihbaratçılarının eşliğinde “kakara – kikiri” muhabbetlerle pişirilmeye çalışan nafile çözüm süreci yeniden hatırlandı.  Ama bunların yanında unutturulmak istenen şeyleri de biz hatırlatalım isterseniz.

İşinize gelmeyecek ama hatırlatmamız lazım.

2015’te, mâhut siyasi hareketin yani İslamo faşist muktedirlerin ilk gerilemeye başladığı seçimin ardından doğu ve güneydoğuda “hendek – mendek” muhabbeti arasında dökülen oluk oluk kan.

O dönem gerçekten neler yaşandığına dair (her iki tarafta da) hakim olan ve bugüne kadar hâlâ süren manidar ve acayip ve tabii sorgulanmaya muhtaç sessizlik. “Bizi konuşturmasınlar her şeyi anlatırız” şeklinde (hiç tutulmayan) sözleri.  İmralı mukimi Öcalan’ın (çözüm süreci diye anılan dönemde) bir anda “Bebek katili” olmaktan çıkarılıp “Sayın” unvanı ile söz edilmeye başlanması. Yandaş yalaka köle kalem ve ağızların bir anda “Öcalan’ın bilgeliğinden, vizyonundan vs.” dem vurmaya başlaması. Sonra yine çark etmeleri. “Gerilla” ile “Terörist” arasında gidip gelmeler.  Sonra bazı seçim dönemlerinde “İmralı”nın yine – yeniden anımsanması, muhatap alınması kendisinden mektup alınıp, HDP’nin oy almasının ya da muhalif ittifaka destek vermesinin önüne geçilmeye çalışılması. Yine üç beş oy uğruna, “Bebek katili”nin ağabeyinin TRT’ye çıkarılıp konuşturulması. Seçim geçince, yeniden “Katil, terörist, hain, DEM’lenmek vb.” eski jargona dönülmesi. 2023 seçiminde Kılıçdaroğlu’nun bile “Kandil’le birlikte montajlanmış sahte – kurgu videolarının” dolaşıma sokulması.  Faşistlerin, D harfinin her görüldüğü yerde “DEM’lenmek” söylemine sarılmaları filan.  Bütün bunlar yaşanmamış gibi.  O günlerde, yani sahte ve sözde çözüm süreci (açılım süreci) yıllarında o “Kürt baharı – Güneydoğu baharı” gibi yutturulmak istenen dönemde, Türkiye’de gerçekten “demokrasi mücadelesi” diye bir derdi olanlar, o sürecin taraflarını hiç uyarmamışız gibi.  “Türkiye’nin sadece bir Kürt sorunu yok. Temel bir demokrasi sorunu var. Tüm halkların el ele verip, herkesin hak ve özgürlüklerinin esas alındığı, demokratik bir rejimin tesisi edilmesi mücadelesinin benimsenmesi, faşizmin yenilmesi, yokluğun, yoksulluğun, sömürünün özellikle bölgede feodalitenin yok edilmesi gibi bir hedef koyulmazsa, sadece Kürtlerin tek başına sözde kurtuluşunun söz konusu olamayacağı” gerçeklerini anlatmamışız gibi... Halkın katılımı olmadan halk bilinçlendirilmeden, karanlık mahfillerde ve emperyalist (NATO – AB – Washington – Londra - Brüksel vb.) oyun kurucuların ve bölgedeki maşalarının dürttürmesiyle hiçbir sürecin başarılı olamayacağını anlatmamız gibi. Yine, yeniden o (metaforik anlamda) kadını sokağa saldınız:

“Çözümcü geldiiii haaanıııım” İşin daha da endişe verici yanı, bu trajikomik (TV kanallarından mülhem) “dizi tekrarı”nın aktörleri arasında, yıllardır bu topraklarda ezilen tüm halkların mücadelesi içinde görmeye alıştığımız unsurların, en başta da Kürt siyasetinin önde gelen aktörlerinin de yer almalarıdır.

Hayırlara vesile olsun.