Google Play Store
App Store

İnsan-toplum ilişkilerini köpeğin uyumsuzluğu üzerinden işleyen Şahsiyetli Köpeğin Hikâyesi, Márai’nin üslubuyla, karakterlerin içsel dünyasını ve çatışmalarını ustalıkla yansıtıyor. Ve eğer gerçekten köpeklere dikkat ederseniz, insanlar hakkında da bir şeyler öğrenirsiniz diyor.

Csutora'nın insana başkaldırışı
Sándor Márai

İlke KAMAR

Sándor Márai’nin, Şahsiyetli Köpeğin Hikâyesi, insanhayvan ilişkilerini derinlemesine işlerken, toplumsal eleştiriyi ve bireyin psikolojisini incelikli bir dille birleştiriyor. Yazar, önsözünün ilk cümlesinde bir uyarıyla başlıyor: “Okur dikkat! Bu bir köpek hikâyesidir.” diyerek alaysı bir şekilde romanı keşfedilecek bir şey halinde bırakıyor okurun karşısına. Aslında roman boyunca deneyimsizliğinden ötürü her ayrıntıyı dikkatle izleyen köpeğin gözünden insana dair çok şeyin derin bir tartışma etrafında ele alındığını görüyoruz. Márai bu kısa romanda bir köpek üzerinden insanı tanımaya giden yolun peşine düşüyor diyebiliriz.

Hikâye, burjuva bir eşe son anda Noel hediyesi olarak getirilen yavru Puli cinsi bir köpeğin eve gelmesiyle başlar. Ev halkının başlangıçta Csutora’yı büyük bir sevgi ve ilgiye boğduğunu görüyoruz. Csutora büyüdükçe Puli cinsi bir köpek olmadığı ortaya çıkar. Dahası sıradan bir evcil hayvan olmadığı da. İnsan baskısına boyun eğmeyen, özgürlüğüne düşkün bir yapıda bir köpek çıkar karşımıza. Csutora, yani “şahsiyetli köpek”, sahiplerinin istekleri doğrultusunda hareket etmeyi reddeder. Onun trajikomik direnişi ve anarşist tavrı, başta eğlenceli ve komik görünse de ev içindeki huzuru altüst edecektir.

Márai, burjuva dünyasının çaresizlik duygusunu yansıtmada bu küçük hayvanı yani Csutora’yı ana karakter yaparak, okura çok farklı bir bakış açısıyla kişileri ve olayları görme imkânı tanıyor. Csutora, meraklı burnuyla gündelik hayatının manzaralarını koklarken onun burnundan ve gözlerinden olup bitine anlamaya başlarız roman ilerledikçe. Márai’nin anlatımında ironi, sadece karakterlerin davranışlarını değil, aynı zamanda toplumun değerlerini sorgulayan bir işleve dönüşüyor romanda. Bireylerin ev hayatındaki davranışları ve sosyal ilişkileri üzerinden yazar toplumsal normları sorgusunu da önümüze seriyor. Özellikle ev ve çevre düzeni, sahiplik ilişkileri, Csutora’nın uyumsuzluğu ve sahibinin tepkileri aracılığıyla bu ortaya çıkıyor diyebiliriz.

KURAL TANIMAZ CSUTORA

Csutora, çok zaman geçmeden evin kurallarını tanımaz ve sahibinin beklentilerine hiç itaat etmez. Bu tavrı önemli hale gelir romanda. Haftalar geçtikçe ise köpeğin uyumsuz davranışlarının belirginleştiğini anlarız. Evde eşyalara zarar verir hatta sahibinin bornozunu bile parçalar:

“Aralıksız bir şeyleri kokluyor, tırmıklıyor, ısırıyor, dikkatle izliyor, patilerini uzatıp ulaşmaya çalışıyor. Kimseye inanmamaya da özen gösteriyor. Olguların aslında ne olduğunu mutlaka kendi görmeli anlamalı. Sesler ve ışıklar onda hep kuşku uyandırıyor. Eşyalara onların aldığı biçimlere güvensizlikle yaklaşıyor. Hanımefendinin peşinden koşuyor ancak başkalarının bedenine değmesinden hoşlanmıyor, isteksiz davranıyor, mümkünse kaçıyor. Henüz karar verememiş görünüyor. Dünyaya karşı dile getirdiği bir tavrı, programı, beyanı yok. Taraflı ya da önyargılı olduğu da söylenemez. Girmesinin yasak olduğu yerler diye bir şey bilmiyor ve aslına bakılırsa yasak kavramını da tanımıyor.”

Csutora’nın bu hırçınlığına karşı önlemler ve çabalar da baş gösterir ev halkı tarafından. Bunun romanda iyi bir örneği, henüz birkaç haftalık bir evcil hayvana tasma takılmasıdır.

İNCE İRONİ VE MİZAH

Köpeğin gözünden insan dünyasını gözlemleyerek, hem empati hem de eleştirel farkındalık oluşturduğunu söyleyebiliriz kitabın. Csutora’nın evdeki uyumsuzluğu, parçalama eylemleri ve kurallara başkaldırısı, romandaki mizahı güçlendirirken, sahibinin sabrı ve hayal kırıklıkları aracılığıyla insanın kontrol arzusuna ve beklenen davranış normlarına dair bir eleştiri sunar:

“Oh köpeğin nefret ettiği şey iyi ki sahibinin karaktersizliği değil, yaptığı şey sadece parçalara ayırdığı bornozun sahibine haftalardır havlamaktan ibaret ki bunun da nedeni iyi bir ruhun bu durumda hissedeceği vicdan azabının yarattığı rahatsızlık. Gerçekten de o günden itibaren, yani Csutora’nın öfkesini tamamen kustuğu günden itibaren köpek yine sevimli, oyun oynamaktan hoşlanan, hiç de kıvrak olmayan Kuvasz cinsi köpeklere özgü hantal bedeniyle sahibine kurlar yapan bir hayvana dönüşüyor ama arada bir, eğer yine suçu aklına gelirse sahibine hırlamaktan geri kalmıyor.”

Márai’nin roman ilerledikçe, Csutora’nın gözünden, burjuva ailesinin yaşamını ve bu yaşamın getirdiği zorlukları ortaya koyduğunu anlarız. Evdeki ritüeller, mobilyaların yerleşimi, küçük sosyal etkileşimlerle bu kültür yer buluyor Şahsiyetli Bir Köpeğin Hikâyesi’nde.

Başlangıçta, ailenin Csutora’ya gösterdiği ilginin zamanla azaldığını görürüz. Isırma gibi olaylar, ailenin sabrının tükenmesine ve Csutora’nın evden uzaklaştırılma düşüncesine yol açar. Statü, düzen ve konfor önceliklerinin, duygusal bağlılıktan üstün tutulduğunu gösterir yazar bize. Márai, köpeğin evdeki düzeni bozması üzerinden bu yaşam tarzının yapaylığını ve sınırlılıklarını da ortaya koyar. Burjuva sınıfının duygusal bağlarını görmemizi sağladığını söyleyebiliriz. Hanımefendi ve çevresindeki burjuva karakterler, başlangıçta Csutora’ya ilgi gösterse de, köpeğin davranışlarıyla karşılaştıkça sabırları ve şefkatleri hızla tükenecektir: “Csutora günlerce havlıyor. Biri tesadüfen musluğu açsa öfke krizleri geçiriyor. Durum dayanılmaz. Yavaş yavaş ev halkı, genel hatlarıyla da olsa evde birtakım kuralların uygulanmasının kaçınılmazlığı üzerine fikir alışverişine başlıyorlar. Henüz bir karara varamadılar elbet, ancak beyefendi bir gece Csutora’yı gizlice hayvanat bahçesine götürüp orada bırakma fikrini bile dile getiriyor.”

İnsan-toplum ilişkilerini köpeğin uyumsuzluğu üzerinden işleyen Şahsiyetli Köpeğin Hikâyesi, Márai’nin üslubuyla, karakterlerin içsel dünyasını ve çatışmalarını ustalıkla yansıtıyor. Ve eğer gerçekten köpeklere dikkat ederseniz, insanlar hakkında da bir şeyler öğrenirsiniz diyor.