Cumhuriyeti demokratikleştirmek için…
Kırılma ve süreklilik diyalektiğinde demokrasi kırılma, Cumhuriyet ise süreklilik halkasında yer alır. Ama bu kez Cumhuriyet de tehlikede; askeri darbeler dönemi geride kaldığı halde. Bu Anayasa madde 2 bağlamında Türkiye Devleti’nin tehlikede olduğu anlamına gelir. Üstelik dış düşmanların kesin yenilgiye uğratıldığı Büyük Taarruz ve Büyük Zafer’in 102. Yıldönümünde.
İçerideki hasımlar, Cumhuriyet’in niteliklerini açık ve sinsi biçimde kemiriyor. Saldırıların hedefi, Kurtuluş’un 102. Yılında Kuruluş’un kurumları, kuralları ve değerleri.
“Cumhuriyet kuşatması”, 2017 kurgusu ile sistematik ve sürekli bir hal aldı; şu üçlü yıkımın ardından: hükümet, siyasal karar düzenekleri ve anayasal denge-denetim düzenekleri.
Dokunamadıkları ‘Cumhuriyetin nitelikleri’ (md.2), yıkım faaliyetlerinde örtü olarak kullanılıyor.
Kuruluş kurumlarının tasfiye ve tahribini, değerlerinin birer birer yok edilişini, -çoğu kaçak- çifte Saraylar gizleyebilir mi? Çifte nitelemesi, Beştepe ve Ahlat hattı ile sınırlı değil; kışlık ve yazlık saray ayrımı ötesinde, Cumhurbaşkanlığı (dünyevi) ve Diyanet İşleri Başkanlığı/DİB (sözde uhrevi) saraylar yarışması ile ilgili.
Atatürk Orman Çiftliği’ndeki Saray üzerine; hukuk dışılık ve bilinmezlikler sarmalında geçen on yıl. TBMM’de gizli görüşmeleri bile saklama süresi on yıl; ne var ki, TC yurttaşları, TC Cumhurbaşkanlığı Saray maliyetini öğrenmek için Avrupa Mahkemesi’ne başvurmak zorunda kaldı. Ahlat Sarayı, ilgili yasa AYM’ce iptal edildiği halde yapıldı: Kaçak Saray!
Ya DİB sarayları? Vakıf yoluyla dünya genelindeki camiler? Hepsi, Cumhuriyet’in yoksullaştırılan yurttaşlarının bütçelerinden ve boğazından eksiltilen paralarla.
Kuşkusuz, her şey gizli-saklı değil: Ahlat (Kaçak) sarayı Kabine (fiili) toplantısı vesilesi ile yurttaşların gözlerine sokulan biat veya komutanların ‘domuz bağcılar’la görüntüleri; ya da Kur’an dilini anlamakta güçlük çeken Başkan’ın kılıç kuşanması.
“Kaçak Saray veya uçak filosu harcamaları yerine yangın söndürme uçakları alınsa idi, Türkiye’nin ekosistemi kurtarılabilirdi” diyen Cumhuriyet’in saf! yurttaşlarına düşen ise, kendi ebedi yaşamları! için çifte saray dünyevilerinin geçici saltanatına katlanmak ve, 2017 kurgusu Anayasa ve hukukun, dünyeviler iktidarının hizmetine konulmasını abartmamak, Başkan’ın bile özümseyemediği dil yerine “ana dilde ibadet ve iman” isteminde bulunmamak!
“Tarihi, kültürü ve doğa yokedicilerinin, bunları, israf ve şatafat eşliğinde sahipleniyor görüntüsü” altında “Yokluk ve yoksulluklar, geri gelmeyecek biçimde geçmişte kaldı” dezenformasyonu yaratan CB, Baro Başkanını Parti Başkanlığına atayarak Kişi+Parti+Devlet birleşmesine yeni bir halka ekledi. Yasa yoluyla baroları parçalama operasyonu ardından kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları (KKNMK) ve Parti füzyonuna yönelmek, sav+savunma+hüküm üçlüsünde tek demokratik kuruluş olan Barolara ve avukatların iradesine de saygısızlıktır.
Cumhuriyet’in nitelikleri (md.2), Devlet bileşenleri ekseninde aşındırıldı: halk yoksullaştırıldı; ülke talan edildi; siyasal iktidar hukuktan arındırıldı.
Topuk kanı yasağı, yeşil totalitarizmin Anadolu’yu kan gölüne çevirme potansiyeli olan ve dışa yansıyan topuk seslerinden. Buraya nasıl gelindiği üzerine çok yazdım. Kısaca; Saraylar himayesindeki cemaat-tarikatlar ve (onlara sivil toplum örgütü diyen) MEB ile kılıçlı DİB üçlü ekseni ile.
Asıl sorun, Cumhuriyeti demokratikleştirmek:
Önce, demokratik cumhuriyetçilerin toplumda çoğunlukta, ama TBMM’de azınlıkta oldukları bilincinde olunmalı. “Toplumsal çoğunluk ve temsili azınlık” eklemlenmeli.
Sonra, kirli bilgi yerine doğru bilgi, Anayasa ihlali yerine saygı ve demokrasi için Anayasa değişikliği hedefi hep gözetilmeli.
Nihayet, farkındalık ve eylem: TBMM’de azınlık bilinci ve Cumhuriyetçi demokratlarda çoğunluk bilinci eklemlenme halkalarında, sivil toplum örgütleri yanısıra zinde güçler olarak en başta Barolar ve öteki KKNMK yer almalı. Baro ve Parti başkanı unvanlarının aynı kişide birleşmesi ise, başlıca itici güç.
Cumhuriyeti demokratikleştirme mücadelesi veren yurtseverlere; 26 ve 30 Ağustos kutlu olsun!