Cumhuriyet’i sadece doğum gününde hatırlamak
Cumhuriyet’in 101. yaşı dün tüm ülkede yurttaşlar tarafından coşku ve heyecanla kutlandı.
Dünya Savaşı sonrası emperyalist işgale direnilerek kazanılan bağımsızlık, Mustafa Kemal liderliğindeki siyasi hareketin monarşi ve hilafeti kaldırıp yerine laik, demokratik ve çağdaş karakterdeki bir cumhuriyet rejimini ilan etmesiyle taçlanmıştı.
Aradan geçen bir asrı uzun uzun anlatmaya gerek yok. BirGün’de bunu defalarca yazdık zira. Kısaca ve basitçe şu söylenebilir; Türkiye, bir cumhuriyet rejimine sahipti ancak gerçek anlamda demokratik ve özgür bir ülke olamadı.
Emperyalizmin güdümündeki sağ iktidarların elinde, devlet yönetiminde gerici, faşizan; toplumsal ve ekonomik zeminde ise gencinden yaşlısına halkını yoksullaştırıp sermaye sınıfını zengin eden, eşitsiz ve adaletsiz bir memleket oldu. Bu düzen tepe noktasına AKP iktidarında ulaştı.
Bugün Cumhuriyet’e dair konuşulması gereken, bizzat sahiplenenler nezdinde onun nostaljik bir olguymuş gibi kabul edilmesi durumu olabilir. Cumhuriyet felsefesinin içinde yaşanmıyor, sanki tarihteki bir an yâd ediliyor.
Öte yandan 1923’te kurulan Cumhuriyet’in, demokratik anlamda geliştirilip güçlendirilmesi bir yana, hiç değişmeden 2024’e kadar yaşadığı görüşü hiç azımsanmayacak kadar yaygın bir kanaat. Bırakalım 1900’lü yılları, 2002’den bu yana devam eden dönemde yaşananlar bile gözardı ediliyor. Muhalif siyasi aktörler dahi, sanki şimdi kazanılacak, yeniden kurmak için mücadele edilecek bir cumhuriyet yokmuşçasına konuşuyor.
Cumhuriyet’in sadece doğum günlerinde hatırlanması da bu yaklaşımın bir uzantısı. 29 Ekim’den 29 Ekim’e Cumhuriyet’in kuruluş yıldönümünü kutlamak için meydanlara davet edilen yurttaşlar, hayatın geri kalanında aynı Cumhuriyet’in kendilerine verdiği hak ve özgürlüklere ne kadar da uzak ve yabancı…
Geleneksel aile evlerinde sadece misafir geldiğinde üstündeki örtüler kaldırılıp oturmaya hazır hale getirilen koltukları kullanır gibi yaşıyoruz Cumhuriyet’i. Cumhuriyet, halkla var olan, özgür yurttaşla ve örgütlü toplumla yaşayan bir rejimdir halbuki. Cumhuriyet hesap sorma, sorgulama rejimidir aynı zamanda. Halkın olan biteni uzaktan izlediği, sahne dışına itildiği bir rejim cumhuriyet değildir.
Gerçekten demokratik bir cumhuriyetin yurttaşları, seçim günü sandığa gidip oy kullanmaktan daha fazlasını yapabilmeliler. Hayatlarını altüst eden bir iktidara ve onun tüm unsurlarına karşı direnebilmeli, sokak sokak mücadeleyi yükseltebilmeli, siyasetin hangi mecradan akacağını ve önceliklerinin ne olacağını tayin edebilmeliler örneğin…
Fabrikalarda, iş yerlerinde, çalışma alanlarında örgütlenebilmeli, alın terlerini ve bilgi-birikimlerini sömürmek için organize olan sermaye sınıfına karşı emeklerinin değerini, sosyal haklarını savunabilmeliler. Tabii “terör faaliyeti” yürütüyorlarmış gibi anayasal haklarını kullanmaktan men edilmemeliler en başta.
Bir 29 Ekim daha geride kaldı. Bugün de Cumhuriyet’in yurttaşlarıyız ve bu ülkenin gerçek sahipleriyiz. Tarihimiz de gösterdi ki bir cumhuriyet, felsefesi gereği anca sol değerlerle daha sağlam hale gelebilir.
O yüzden Cumhuriyet ideali, sadece doğum gününü kutlayacağımız bir mirastan çok daha fazlasıdır. Şimdi bu memlekete yeniden ayağa kaldıracağımız, karnını özgürlükle, demokrasiyle ve emeğin hakkını alacağı adil bir düzenle doyuracağımız bir cumhuriyet gerek.