Google Play Store
App Store

Bazı olgular genellikle yıl dönümleri vesilesiyle yoğun tartışmaya konu olurlar ama gündemin neredeyse hiç değişmeyen kimi mevzuları da vardır. ‘Aile’ onların başında gelir ve bu nedenle hükümetlerin söyleminde daima merkezi bir yer almıştır. Tıpkı ‘milletçe birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde’ diye başlayan o meşhur söylem gibi. Ailenin korunması da bu bağlamda bir tür ulusal görev olarak anlatılmıştır.

Geçtiğimiz hafta Uluslararası Aile Günü vesilesiyle ilgililerin politik demeçlerine daha fazla konu olan ailenin, muhafazakâr ve modern söylemde paralel biçimde işlenmesi ilgi çekicidir. Mesela 1930’lu yılların metinlerinde “içtimai bünyemizin temelini teşkil eden aile kurumu, kahramanlıkların ve inkılapların en gücünü başarmış olan milli seciyemizin en sağlam ve en şerefli doğum yeri; Türkün ebedi yurdunun her bucağında tüten itminan ocağıyla kurulmuş bu yuva aradığımız mabedin ta kendisi’ olarak tarif edilmişti. Dönemin politikacıları gibi sosyal bilimcileri de aileye dair hemen hemen aynı dili kullanmışlardı. Bu söylem neredeyse tümüyle muhafazakâr aile anlatısının da merkezinde yer almıştır.

Türk modernleşmesinin sonraki yıllarda muhafazakâr kesimlerle girdiği sert münakaşaların konularından biri olan ‘erken evlilik’ gibi tartışmalar da aile ile ilgiliydi ve Cumhuriyetin ilk dönem metinlerindeki görüşler, muhafazakâr çevrelerin söylemlerinden hiç de farklı değildi. 1930’lu yılların yazılarından birinde şunlar yer almıştı: “Erkek ve kadındaki olgunluk devri tabii yolda ırki ve coğrafi şartlara göre değişir. Erkekler on ikiden on yediye, kızlar ondan yirmiye kadar tahavvül eden ırk ve iklim farkları gösterirler. Bizde bu olgunluk erkeklerde 13-15, kızlarda 11-14 yaş arasındadır.” Sonraki yıllarda benzerlerini muhafazakâr çevrelerden çokça dinlediğimiz ‘analizler’ Cumhuriyet dönemi metinlerinin olağan yazılarıydı. O yıllarda bu tür ‘analizler’ resmi açıklamalarla da destekleniyordu. Çünkü nüfusu artırmak gibi ulusal görevler belirlenmişti ve ondan kaçınılamazdı. Bu yüzden mesela “normal evsaf ve şeraiti haiz olup da üstün nesil verebilmek istidadında olanların baba olmak vazife ve şerefinden uzak kalmaları, milli borca biganelikten doğan bir hata” ve ‘ulusal suç’ olarak nitelenmişti. Aynı yaklaşımla çok çocuk sahibi olmak da türlü biçimlerde teşvik edilmişti.

Cumhuriyetin ilk yıllarında çocuk düşürmek, doğum kontrolü ve kısırlık gibi edimlerin sert şekilde cezalandırılmaları gerektiği sık sık ilgili yazında yer almıştı. Dönemin bir metninde şu ifadeler yer almıştı: “Bazı şehirlerimizde milli ve cem’i durumumuza musallat olup ırki vasıflarımızı bozabilmeğe yeltenen müstekreh göreneklerin yarattığı şımarıklar ve iğrenç itiyatlarla bozulan erkek ve kadınlar, kasdi kısırıklık veya çocuk düşürme gibi milli hıyanet içindedirler. Hiç makbul özre dayanmadan yalnız eğlence ve sefaatlerinin aşkı ile olan bu düşüklüklere nihayet vermek hiç değilse müsamahakar olmamak zaruridir. Nesli verime kıyan, bu gibi cinayetlere alet olmak cüretinde bulunan seciye yoksulu bazı değersizlerin, Türk varlığını can evinden vurmak suretiyle, irtikab ettikleri cinayetlerle iğrenç hayatlarını sürdüren bu uğursuzlardan sakınacağız. Bunların bizim kanımızdan olmaları imkanı yoktur. Bunlar kendilerini çoktan vatandaş olma şerefinden silmişlerdir. Türk cumhuriyetinin adil kanunları bu şerefsizlerin cezasını vermelidir’.

Şimdi olduğu gibi o yıllarda da bu politik düşünce, tutum ve tercihlerin referansı yine ‘milli’ kaygılardı. Aynı şekilde günümüzün muhafazakarları ile Cumhuriyetin modernistleri arasında aile mefhumuna dair gördüğümüz bu düşünsel/politik paralelliklerin temelinde, nüfus-etnisite politikaları geliyordu. O kadar ki bu politikanın dili ve ifadeleri bile genellikle benzerdi.

Türkiye akademisinin de henüz yeterince göremediği bu paralelliklerin ve sürekliliklerin en temelinde ise belki de tek parti rejimi olgusu ve doğası gelmektedir. Zira görünürde çok parti olmasına karşın, bugünkü rejim de aslında bir tek parti rejimidir ve özellikle metodolojisi bakımından öncekine benzeyen, hatta ona öykünen bir hali olduğunu görmek mümkündür.