Google Play Store
App Store

Can Çocuk Yayınları’ndan çıkan Luca Novelli’nin ‘Öncü Doktor Hipokrat’ı, bir dâhiyi kendi ağzından sunuyor bizlere. Tek boyutlu olabilecek bir biyografiyi, 2500 yıl öncesinin Akdeniz yaşamı, büyüleyici Antik Yunan manzaraları, doğanın gizemleri ve sağlıklı yaşam için ufak ipuçlarıyla süslüyor kitap. Yazarın elinden çıkan eğlenceli minimal çizimler de kelimelere eşlik ediyor.

Dâhiler, özeldir, farklıdır ama onlar da insandır

ECE KUTLUGÜN ARSLAN

Bir dâhi olmak, fikirleriyle araştırmalarıyla dünyayı değiştirmek, hepimizin başarabileceği bir şey değildir şüphesiz. Bir dâhinin sahip olacağı sınırsız hayal gücü, üstün zekâ ve düşüncelerini formüle etme yeteneği çoğumuz için uzak, ulaşılmaz bir ada gibidir; kimse onu kolay kolay bulup tanıyamaz, tanısa da gizemli ormanlarına dalamaz, doğasını keşfedemez, meyvelerini tadamaz. Kısacası dâhi olmak herkesin tabağına konmaz, gökten de düşmez.

Dünyayı, insanlığı değiştirmiş dâhiler, özeldir, farklıdır, bu doğru. Ancak şunu da unutmamak lazım ki, özlerine indiğimizde onlar da sadece ve sadece insan. Onları dâhiyane düşüncelere iten de en nihayetinde ve en özünde küçük bir merak parıltısından başkası değil. İşte Hipokrat da dahi olduğu gibi, bir insandı da. Öyle ki onu dâhi yapan biricik özelliği insanlığıydı.

İstanköylü Hipokrat Bodrum yakınındaki Yunan adası Kos’ta dünyaya gelmişti. Çocukluğunun en değerli hazinesi çılgın mı çılgın ailesi ve sınır tanımaz merakıydı. İncelemeye ve düşünmeye âşıktı bu küçük çocuk. Filozofiyi, yani ‘bilgiyi sevmeyi’ de seviyor ve insanlık üzerine, yaşadığı çevre üzerinde durmadan düşünüyordu. Çocukluğundan kalan küçük merak parıltılarını hayatı boyunca özenle büyüten bu küçük çocuk, büyüdüğünde hatta öldükten sonra bile bilim dünyasında adını yaşatacaktı.

Onu tıp ve bilim aşkına sürükleyen en başta hayata karşı taktığı sorgulayıcı gözlüklerdi. Çevresinde gördüklerine herkesle aynı tepkileri veremiyordu. Tıp tanrısı Asklepiades onuruna düzenlenen görkemli törenler, hastaları iyileştirmek için tanrılara kurban edilen sayısız hayvan, araştırmaya kapalı ve içinden çıkılamaz döngüsel bir hayat tarzı… İnsanlar ölümcül hastalıkların ve kötülüğün sebepsizce, öylece, tanrıların dileğiyle gelip yine onların dileğiyle gideceğine inanırken, durum Hipokrat için çok daha karmaşıktı. Sorgulamadan, kulağımıza fısıldanan masallara inanmak çok kolaydı, herkes de öyle yapıyordu zaten, ancak Hipokrat için bu kabul edilemezdi. Her şeyin akla yatkın bir nedeni olmalıydı.

İşte bu yenilikçi düşünceler onu tıp uğrunda çalışmaya sürükler. Öyle ki bitkilerin ve doğanın gücü sadece dahi akıllarla buluşup yaralara merhem olmayı bekliyordu onun için. Bu tutkunun izinde “Neden? Nasıl? Bu da ne?” gibi sorular onu araştırmaları için bambaşka diyarlara sürükler.

Ancak hepimizin bildiği gibi başarı ve merak kritik kararları da beraberinde getirir. Bu yüzden Hipokrat, her adımını dikkatli atmak zorundadır. Fakat yine de dünyanın onun için başka planları vardır. Sonunda öyle günler gelir ki adeta dünya, bu parlak zihni ve meraklı ruhu onu hayata bağlayan asıl değerlerden uzaklaştırıp cezalandırmak ister. Böylece zor günler de başarının bir parçası olur.

Karşı çıkanlara rağmen, bir hız treni gibi inişli çıkışlı hayatında değer gördüğü çok sevildiği ve ünlendiği günleri de olmuştur Hipokrat’ın. Farklı ülkeleri gezip farklı sınıflardan insanlar iyileştirmiş, minnet duyulmuştur. Hipokrat ismini şu gün bile hâlâ duyduğumuza göre, çılgın hayatının başarılarla dolu olduğunu da tahmin edebiliriz.

Can Çocuk Yayınları’ndan çıkan Luca Novelli’nin ‘Öncü Doktor Hipokrat’ı, bir dâhiyi kendi ağzından sunuyor bizlere. Tek boyutlu olabilecek bir biyografiyi, 2500 yıl öncesinin Akdeniz yaşamı, büyüleyici Antik Yunan manzaraları, doğanın gizemleri ve sağlıklı yaşam için ufak ipuçlarıyla süslüyor kitap. Yazarın elinden çıkan eğlenceli minimal çizimler de kelimelere eşlik ediyor.

Aynı yazarın ‘Marie Curie ve Atomların Sırrı’ ve ‘Pisagor ve Şu Lanet Sayı’ adında değerli iki farklı bilim insanını anlattığı kitapları da bulunuyor. Marie Curie ile fiziğin derinliklerine inerken, erkeklerin dünyasında kendine yer açmaya çalışan bir kadının mücadelesini de görüyorsunuz. Zorluklara rağmen Curie’nin ismini doğaya ve bilime olan aşkı ile kurcalıyoruz bu kitapta. Pisagor’un biyografisiyle ise sayılar dünyasında gerçek dünyayı arıyoruz. Bu dâhinin matematik, felsefe, müzik ve daha birçok alandaki tutkusu, eğlenceli bir dille sayfalara dökülürken matematiğin zor bir dersten çok daha fazlası olduğunu görüyoruz.