Damla damla Frankfurt
35 kiloluk bir çanta galiba, yani en az o kadar çünkü kaldıramıyorum. Bir ucundan Zafer tutmuş diğerinden Tekin. Binlerce insanın sel olup aktığı Frankfurt Kitap Fuarı’da koşturuyorlar. Gömlekleri terden sırıl sıklam. Alınlarından ter damlıyor. Ersin koşturup el veriyor. Onun da tişörtü ıslanmış.
BirGün için bir “okyanus” diyemem henüz. Şimdilik “deniz” de diyemem. Ama kapitalizm doğamızı katledip dünyanın dört bir yanındaki gölleri birer ikişer kuruturken, her gün biraz daha büyüyen bir “göl”, kesin!
Tıpkı kuruluş günlerinde olduğu gibi, binlerce, on binlerce insanın ter damlalarıyla büyüyen bir göl. Başlıktaki damlalar onların ter damlaları.
Bu yıl 76’ncısıydı Frankfurt Kitap Fuarı’nın. 100 kadar ülkeden yaklaşık 4000 yayınevinin temsil edildiği fuar devasa bir alanda kurulu.
Koridorlarında 215 bini aşan ziyaretçinin dolaştığı fuarda, Kültür Bakanlığı ve İstanbul Ticaret Odası iş birliği ile hazırlanan 220 m2’lik Türkiye Ulusal Standı’nın yanından geçenlerin dikkatini, hemen karşısındaki “mütevazı” BirGün standı çekiyor. Mütevazı diyorum ama stand fiyatlarının yüksekliği yüzünden fuarda en büyük yayınevleri bile yok!
Peki, böylesi ağır bir yükün altına BirGün dördüncü kez nasıl girebildi ve 20. yaşında bir kez daha nasıl alnının akıyla kalkabildi bu yükün altından?
Yanıt yine başlıktaki damlalarda. Ter damlalarında! Frankfurt’ta tanık olduğum, bana BirGün’ün kuruluş günlerindeki fedakarlık ve dayanışmayı anımsatan başarının ardında Almanya’daki dostların emekleri, terleri var.
90’ına merdiven dayamış Ali Rıza Abi, fuar giriş kapısı önünde, eh onlar da 70’ine merdiven dayamış Mamak’ta yan koğuş komşum Metin ve Sinan’la Almanca-Türkçe basılmış BirGün gazetelerini dağıtıyorlar. Belki Türkiye’de bildiri dağıttıkları günlere öykünerek!
Ali Rıza Abi cami imamı, eski TKP’li, “Artık birleşin de şu devrimi yapalım, ölmeden ben de göreyim” diye sürekli gayrete getiriyor etrafını.
Kızı Zeliha Hanım da “babasının kızı”, fuardan sonra toplanıp söyleştiğimiz, mutfağında “Troçkist Mustafa”nın hazırladığı balıklarla kendimize ziyafet çektiğimiz, tüm sol etkinliklere ev sahipliği yapan Halkevi’nin yöneticisi.
Halkevi’nden çıkıp kaldığımız eve gitmek için taksi çağırıyoruz. Şoför Türk. Konuşmalarımıza biraz kulak verdikten sonra “Ülkü Abla’nın evine mi gidiyoruz, orada mı kalıyorsunuz?” diyor.
Ülkü Abla! 1950’lerden beri burada. Yüreği solda atan hemen herkese dokunmuş Frankfurt’ta. Tarih kokan evinde Yaşar Kemaller, Aziz Nesinler konuk olmuş. İsmail Arı ile ben de o eve konuk olmaktan onur duyuyoruz şimdi.
Ya Malatyalı Veli’ye ne demeli! O kalkıp gelemedi Hannover’den. Hasta da biraz. Yaş günü var bu hafta. Buradan kutluyor ve sıcacık kucaklıyorum. Hasan Abi’ye haber göndermiş; “Hediye istemiyorum. Bir BirGün kumbarası koyacağım, kim ne vermek isterse ona atsın” diye.
Hasan Abi! 70’lerde gelmiş Frankfurt’a, herkesin abisi. Eşi Yıldız Hanım’la birlikte her şeyimizle ilgileniyorlar. Sadece evlerini değil, gönüllerini açmışlar sonuna kadar!
Milletvekili dostumuz Turgut Yüksel, Belediye Meclisi üyeleri Hüseyin Sıtkı ve Eyüp Yılmaz da bürokrasinin zor kapılarını kolayca açıyorlar BirGün için.
Gülay ve Kemal, Filiz ve Kazım… Onların ter damlaları da çok büyüttüğümüz BirGün gölünde. Evlerini açmaları, standın önünde BirGün dağıtmaları unutulmaz. Başka şehirlerden koşup gelen Şahismail’in ve Ezgi’nin emekleri, panelimize moderatörlük yapan İlyas’ın katkıları olmasa “zafer”le dönemezdik Frankfurt seferinden!
Bu insanlar terlerini böyle akıttıkça daha nice 20. yılları olacak BirGün’ün. Sağ olsunlar, var olsunlar!