Google Play Store
App Store

Dayanışma için memleketin her yerinden koşmuştuk deprem bölgesine. Şimdi gençler, İstanbul Üniversitesi’nden çıkışlarıyla nasıl memleketin her yerine dalga dalga yayılan umudun yaratıcıları olduysa, o günlerde de aynı şeyi deprem bölgesi için yaptılar. Yalnızlığa terk edilmiş hayatların umudu oldular. Haftalarca, aylarca günde birkaç saatlik uykuyla tırları boşalttılar, mahalle mahalle, gece gündüz dayanışma malzemelerini ulaştırdılar. Demlenen çaydan, kurulan ocaklardan tüten yemeğe, kitap, oyuncak dayanışmasından, çocuk etkinliklerine kadar her yerde onlar vardı.

O güzelim gençler şimdi tutuklu. Sabah tahliye kararı açıklandıktan sonra aileleri çocuklarını karşılamak için adliye koridorlarında beklerken jet hızıyla tahliye kararı tutuklamaya sevke dönüştürüldü. Bir hukuk garabeti daha yaşandı.

O gençler binbir emekle kazandıkları üniversite eğitimlerine yoksulluktan kaynaklı ara vermek zorunda kalanlardır. O gençler üniversite okurken barınma, yemek, ulaşım giderleri için çalışmak zorunda kalanlardır. O gençler KPSS’de en yüksek puanları alsa da mülakat, güvenlik soruşturması, arşiv araştırması adıyla liyakatin yerle bir edildiği siyasal kadrolaşma politikaları nedeniyle emekleri ellerinden alınanlardır. O gençler üniversiteden mezun olsalar da işsiz kalanlar, iş bulsalar açlık sınırı altında, güvencesiz yaşamak zorunda bırakılanlardır.  O gençler “gece sokakta ne işi varmış” sözleri ile cezasızlık politikaları ile tacize, şiddete uğrayanlar, yaşamları ellerinden alınanlardır. O gençler festivalleri, şenlikleri yasaklananlar, özgürlükleri ve de gelecekleri ellerinden alınanlardır.

Gözlerimizle görüyor ve şahit oluyoruz ki o gençler şimdi bir araya geldi ve tüm haklarını ellerinden alanlara ders veriyor. Üniversitelerinde toplanıp forumlar düzenliyor, buralardaki önerileri ortaklaştırıyor, boykotlar düzenliyor. Yürüyüş güzergahlarından buluşacakları alanlara attıkları her adıma birlikte karar veriyorlar. Eylem alanlarında çöpleri topluyor, yürürken penceredeki çocuğa “her şey senin için” diyerek sesleniyor, metroda ağlayan bebeğe birlikte ninni söylüyor, barikat önünde dans ediyorlar.

Yazının son sözlerini şimdi tutuklu olan 6 Şubat depremi sonrası aylarını Hatay’da geçiren Utku söylesin: “Burada olduğum günler bana bir ömür gibi geldi. Buradaki insanlarla bir ömür birlikteymişim gibi. Yüzlerini güldürebilmek, onları mutlu edebilmek beni çok mutlu ediyor. Onların yüzündeki bir tebessüm bile beni hayata bağlıyor. Onları güldürebilmek, beraber gülebilmek, beraber ağlayabilmek. Bambaşka bir şey. Bunu sadece beraber yapabiliriz. Dayanışmayla yapabiliriz. Başka türlüsünü düşünemiyorum.”

Ne de güzel anlatmış her şeyi. Bir kez daha anladık ki hiç birimiz diye bir seçenek yok.

Kurtuluş yok tek başına.