Belirsizlik baş etmesi zor bir duygu. Hayata içkin olduğunu bilmek bile çoğu zaman hissedilen tedirginliği gidermeye yetmez. Kaygan ve puslu bir ortamda hareket etmek gibidir. Korkutan şey yolda yere düşmekle birlikte, elindekilerin kırılıp paramparça olmasıdır aslında. Bu bazen somut maddi bir gelir, bazen soyut manevi bir kimlik ya da her ikisi birden olur. Herhangi bir şeyin çoğuna sahip olan zenginler azalmaktan, herhangi bir şeyin zaten azına sahip olan yoksullar ise yok olmaktan korkar. Zenginleşme ve çoğalma hayalleri suya düşen, buna karşın elindekinin deniz kumu gibi parmaklarının arasından kayıp gittiğine tanık olanlar, belki de sisin dağılması konusunda harekete geçmeye en hazır gruptur. Sonuç olarak, belirsizlik karşısında kendini tehdit altında hissedenlerin çoğu dümeni düzen ve istikrardan yana kırar. Bunun içinde gerçeği gördüğü halde daha iyisine ulaşabileceğine inanmayanlar kadar, apaçık ortada olan bütün sıkıntılara rağmen, oy verdiği siyasi parti ve lider ile özdeşleştirdiği kimliğinden ayrılamayanlar vardır. Ta ki o kaçınılmaz büyük kırılmaya kadar… 

***

Toplumun yarıdan fazlası 21 yıllık AKP iktidarının sebep olduğu sosyal ve ekonomik sorunların farkında. Adalete güven oldukça azalmış. Özellikle gençler hak ettiği pozisyona çalışarak gelemeyeceğini görüyor. İhmal ve sorumsuzluğun cezasız bırakıldığını, dolayısıyla gündelik akış içinde şans eseri hayatta kaldığını düşünenlerin sayısı yüksek. Kurum ve organlarıyla toplumsal hayatın düzenleyici olması beklenen devletin, kritik olay ve krizlerde gösterdiği başarısızlık halkta homurdanma ve mutsuzluğa sebep olsa da, ‘sinek kadar kocam olsun, o da başımda bulunsun’ hesabı, insanlar 21 yıldır devletle özdeşleştirdiği iktidarı büyük bir oy farkıyla değil, hala adım adım, temkinli davranarak siyasetteki payını küçültüyor. AKP’nin oyları kuruluş günlerindeki seviyeye gerilemiş durumda. Buna karşın 14 Mayıs sandık sonuçlarına göre AKP, hala ittifak yaptığı aşırı sağ partilerle birlikte mecliste vekil çoğunluğuna sahip. 

***

Belirsizlik, bizzat iktidarın yöntem ve tercihleriyle derinleşiyor olsa da; etnik, dinsel vb kimlikler, sosyal, kültürel farklar, ekonomik uçurumlar gibi birikmiş sorunların çözümüyle ilgili toplumda kalıplaşmış önyargılar var. Bana kalırsa bu yargıların başında liderliğe bakış, liderlik tarifi geliyor. Kontrolden çıkan bütün bu meseleleri kim ve nasıl yeniden rayına oturtabilir? En iyisi ‘sofrayı kuran kaldırsın’, masayı dağıtan, toplamasını da bilir. Etrafı ‘düşmanla’ çevrilmiş ülkemizde ‘macera aramaya’ gerek yok. Bize yine ‘yumruğu masaya vuran bir lider’ gerek. Bu düşünce biçimini şekillendiren tedirginliğin sebebi değişimden korkmak. Ancak bu korkuyu giderek yükselten de elbette değişim zorunluluğun ta kendisi. Aranan o ‘yeni lider ve yöntemin’, kimsenin elindekini daha da azaltan bir araca dönüşmeyeceğinden emin olmak isteyen genişçe bir kesim var. Kılıçdaroğlu’nun 21 yıl sonra Türkiye’ye getireceği olası değişimden korkuyorlar. Umudu paramparça edilmiş, daha kötüsüne alıştırılmış insanlar mevcudun korunmasını ‘daha iyi ve güvenli’ buluyor. Kısaca, 2023 seçimleri demokrasi ve otokrasi arasındaki bir referandum olduğu kadar, değişimden korkanlar ile korkmayanlar arasındaki tercihin bugünkü sonucunu da gösteriyor. Elbette bir final değil. 

***

Bugün Gezi direnişinin onuncu yılı. O gün, bir avuç ağaca ev sahipliği yapan Taksim Gezi Park’ı yıkılmak istendiğinde toplumda ortaya çıkan direnç, bugün kapıya dayanan değişimin en önemli ikaz fişeğiydi. Erdoğan AKP’sinin beslendiği kültürel ve siyasi kutuplaşmaya karşı milyonların bir arada durma istek ve ihtiyacı görünür olmuş, diğer yandan özgürlüklerin engellenmediği, liderlerin halka tepeden bakıp hakaret etmediği, yeni bir dil, yeni bir liderlik, kısaca yeni bir yaşam arzusu için mücadele başlamıştı. Kendini güvende hissettiği bir ülkede yaşamak herkesin hakkı ve bunun demokratik esaslar üzerine kurulması sürekliliği açısından şart. Bugün sandıktan ya Kılıçdaroğlu ya da Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak çıkacak. Ya kaçınılmaz değişime önemli bir ivme kazandırmış olacağız ya da kazanan değişim korkusu olacak ve mevcut durum daha da derinleşecek. O da şimdilik… Umarım zamanı iyi kullanabiliriz.