Ne 24 Mayıs’mış. Aynı gün hem İlham Gencer hem de Tina Turner’ı kaybettik. Sarman kedimiz Alex’i de… Hayat gerçekten de acayip.

John Lennon doğru söylemiş. "Hayat, biz gelecek için planlar yaparken başımızdan geçenlerdir.” Şöyle yıldızlı bir gecede gökyüzüne bakarsak aslında bir hiç olduğumuzu anlarız. Bu farkındalıkla yaşarsak, kimi hırslarımız, bencilliğimiz, kibrimiz de kendiliğinden yok olur. Şu son iki haftaya bakalım. Ülkemizin cumhurbaşkanı, seçimdeki tek rakibi Kılıçdaroğlu için montajlanmış, gerçekle ilgisi olmayan bir videoyu -eminim kendisi de biliyordur bunun düzmece olduğunu- servis ediyor ve bu video üzerinden seçmenlerini yönlendirerek, daha doğrusu kandırarak oy toplamaya çalışıyor. Ve katıldığı bir televizyon programında “ama montaj, ama bu, ama şu” diyerek bu gerçek dışı beyanını bir devlet adamı sorumluluğunu göz ardı ederek gizlemeye çalışıyor.

Daha önce Gezi zamanında da "Camide içki içtiler bu cuma yayınlayacağız" demesinin üzerinden yüzlerce cuma geçti. Ne oldu? Niye çıkıp da ufacık bir özür dilemeyi düşünmüyor acaba? Gerçekten de merak ediyorum. Koskoca cumhurbaşkanı niye hâlâ aynı yalana sarılmayı özür dilemeye tercih ediyor.

***

Hepimiz insanız, hepimiz yanlış yapabiliriz. Ama bu yanlışta ısrarcı olarak hem de kutsal bir konu üzerinden insanları manipüle etmek anlaşılır gibi değil.

Geçen gün de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu kendisini protesto eden Gazi Mahallesi’ndeki vatandaşlara “PKK ile işbirliği içindesiniz” deme cüretini gösterdi bulunduğu seçim otobüsünden.

Bazı önemli makamlardaki insanlar niye eleştiriye bu kadar kapalı. Yani varsayalım yüzde 51 ile iktidar oldunuz. Geriye kalan yüzde 49’u yok mu sayacaksınız?

Maalesef bunun cevabı evet. Kaybettikleri yerel yönetimlerde bunu gördük. Ya Sayıştay devreye sokuldu ya kayyum atandı ya da bütçeleri kısıldı bu belediyelerin.

Ben bu kadar hazımsız insanları bir arada görmedim. Bu kadar bağırıp çağıranları da. Yarın yine seçim var. Yine her vatandaş gibi tabii ki sandık başına gidip oyumuzu kullanacağız. Ben yine oyumu demokrasiden, adaletten, eşitlikten ve hukukun üstünlüğünden yana kullanacağım. Kafasına çuval geçirilen askerlerimizi, tarikat yurtlarında taciz edilen çocukları, enkaz altında kurtarılmayı beklerken sela sesiyle umudunu yitiren depremzedeleri unutmadım.

***

Yasaklanan konserleri, iptal edilen festivalleri, haksız yere tutuklanan sanatçıları, bizlere devletin en yetkili ağzından edilen hakaretleri, yaptığımız müziğe süfli (aşağılık) denmesini unutmadım.

Oğluna, okulunun istediği pantolonu alamadığı için intihar eden İsmail Devrim’i, Soma faciasından sonra tekmelenen madenci Erdal Kocabıyık’ı  HES’lere karşı mücadele ederken polisin sıktığı biber gazı sonrası hayatını kaybeden Metin Lokumcu’yu, 80 yaşında adliye koridorlarında tost yiyerek duruşmasını bekleyen Metin Akpınar’ı, Müjdat Gezen’i unutmadım. Berkin Elvan’ı, İsmail Korkmaz’ı da…

Bu ülkeyi gerçekten de seviyorsak, çocuklarımıza güzel bir Türkiye bırakmak istiyorsak mutlaka ama mutlaka sandığa gidip oyumuzu kullanmalıyız.

Henüz hiçbir şey bitmedi ve demokrasi için geç değil. Daha güzel bir gelecek elimizde. Onun için haydi sandığa… Kalın sağlıcakla…