Google Play Store
App Store

Almanya’da medya Türkiye’deki gelişmeleri “demokrasi mücadelesi” olarak gösteren geniş ve ayrıntılı haberlerle gün be gün kamuoyuna iletiyor. Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenlerin çeşitli kentlerde gerçekleştirdiği dayanışma ve protesto eylemleri de medyada geniş bir biçimde yer alıyor. Tabii bu arada başta Başbakan Scholz ve Dışişleri Bakanı Baerbock olmak üzere devletin üst düzey temsilcilerinin, siyasi partilerin dış politikayla ilgili sözcülerinin bu konuyla ilgili Türkiye’de genellikle “sert” olarak değerlendirilen tepkileri de yayınlandı.

Siyasi partilerin temsilcilerinin ya da tek tek politikacıların tepkilerinin sert olduğu söylenebilir.

Örneğin bu vesileyle halen dondurulmuş olan Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin resmen sonlandırılması ya da Türkiye’ye silah ihracatının sonlandırılması taleplerini de dillendirenler oldu.

SERT (!) AÇIKLAMALAR

Ancak hükümetteki politikacıların ya da hükümet sözcüsünün yaptığı açıklamalar hiç de “sert” olmadı.

Alman medyasında Türkiye’yle ilgili haberlere eşlik eden analizlerde bu tepkiler “dengeli”, “ılımlı” ve “diplomatik” olarak değerlendiriliyor, yapılan açıklamalarda “cesurca olmayan ifadelerin” seçildiği belirtiliyor. Kimi analistler tabii ki bu durumu eleştiriyor ve “Türkiye’de demokrasinin tamamen yıkılmasının Avrupa için de büyük bir kayıp olacağı” uyarısında bulunuyor. Ama kimileri de hükümetin bir yandan “demokrasi için mücadele eden sivil toplum”, diğer yandan da “kendisine her zamankinden daha da muhtaç olunan güçlü Erdoğan’la” karşı karşıya kaldığı belirtilerek durumu izaha çalışıyor.

Almanya’nın ve de Avrupa’nın neden Erdoğan’a her zamankinden daha muhtaç olduğunu da şöyle açıklıyorlar:

“Erdoğan giderek daha da otokratça davranıyor, ama Türkiye önemli bir ülke. Erdoğan, Rusya ve Ukrayna arasında arabulucu olması nedeniyle, güçlü bir NATO ülkesinin devlet başkanı ve Suriye’deki yeniden yapılanmaya yardımcı olduğu için ve de Avrupa’ya yönelik göçü engellenmesindeki katkısı nedeniyle bizim için önemli.” Trump’ın Avrupa’yı Rusya karşısında güçsüz ve desteksiz bırakması nedeniyle Erdoğan’ın önemi daha da artmış, onlara göre...

Dolayısıyla Türkiye’ye karşı yaptırımlara gidilmesi beklentilerine de karşı çıkıyorlar. Bir gerekçeleri daha var. Eğer Türkiye’ye karşı sert önlemler alınırsa Erdoğan kendisini “Avrupa’nın dışlayıcı politikalarının kurbanı olarak” gösterip daha da güçlenebilirmiş...

Tabii Almanya’da şu anda yönetimde olan azınlık hükümetin geçici olması da bir diğer önemli faktör. Yönetimdeki koalisyon hükümetinin büyük ortağı SPD, birkaç hafta içinde kurulması beklenen yeni hükümetin küçük ortağı olacak. Yeni hükümette dış politika, savunma gibi alanlar esas olarak merkez sağ Hıristiyan Birlik partilerinde olacak. SPD’nin şimdiden yeni hükümetin Türkiye konusundaki politikasına ters bir tavır alması söz konusu bile olamaz.

Ancak Türkiye’deki demokrasi mücadelesi giderek daha da güçlenerek devam ediyor.

Merkez sağ çizgideki günlük gazetelerden FAZ’da (Frankfurter Allgemeine Zeitung) dün Türkiye’yle ilgili iki büyük haberde de buna işaret ediliyor.

YENİ DİRENİŞ DOĞUYOR

Türkiye’deki son gelişmelerin ayrıntılı olarak ele alındığı “Yeni bir hareketin doğuşu” başlıklı haberde “İstanbul’daki öğrenciler artık muhalefet partisi CHP’nin çağrılarının peşinden gitmek istemiyor. Doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kafa tutuyorlar!” deniyor. “Erdoğan gidecek” başlıklı bir diğer haberde de Almanya’daki tepkiler ele alınıyor. Frankfurt’taki CHP’lilerin Türkiye’de Erdoğan döneminin sonu için “ışık” gördükleri belirtiliyor. Haberden toplam 1300 üyesi olan Frankfurt CHP derneğinde gerçekleştirilen İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylık ön seçiminde 4404 kişinin oy verdiğini ve 250 kişinin de partiye üye olduğunu öğreniyoruz.

FAZ, Türkiye’deki öğrenci hareketini "Yeni bir hareketin doğuşu" başlığıyla verdi.

Almanya’da hem şu anki gidici hükümetin, hem Merz liderliğinde kurulacak yeni hükümetin Türkiye’ye, daha doğrusu Erdoğan yönetimine karşı “ılımlı”, “dengeli” ve “diplomatça” tavrını sürdürmek isteyeceği kesin.

Ancak Türkiye’deki demokrasi mücadelesi bu politikayı zorlayacak.

Almanya’daki Türkiye kökenli demokratik kesimlerin dayanışma mücadelesi de etkili olabilir. Sonuçta bu mücadeleye katılanların bir bölümü başta SPD ve Sol Parti (Die Linke) olmak üzere Alman politikasının da aktif üyeleri.

Nitekim önceki gün Berlin’de toplanan yeni Federal Meclis’teki SPD grubunun, meclis binası önünde “İmamoğlu yalnız değildir!” pankartıyla Türkiye’ye destek gönderdi. Benzeri destekler devam edecek.

SPD’nin Eşgenel Başkanı Klingbeil, geçen hafta Türkiye’deki gelişmeler üzerine yaptığı açıklamada CHP’yi “kardeş parti” olarak değerlendirmiş ve İmamoğlu’nun derhal serbest bırakılması çağrısında bulunmuştu. Kendisinin yeni hükümette başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı olarak görev alacağı söyleniyor. Bakalım bir politikacı olarak aldığı bu tavrı, bir devlet adamı olarak da gösterebilecek mi?