Kitap ekinin bu sayısında Türkiye’de yeni dönemde en çok tartışılacak kavramlardan olan demokrasiyi odağımıza aldık. Çünkü halkın yeniden devlet yönetimini şekillendirmede nasıl söz sahibi olabileceğini tartışabileceğimiz bir zeminin oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz.

Demokratik bir dünya hayal değil

İlhan Açmancı

Türkiye’de bundan iki gün sonra büyük bir seçim yapılacak. Yurttaşlar ya otoriterleşme sürecinin hızlanacağı bir diktatörlüğe evet diyecek ya da en azından burjuva demokrasinin sınırlarında bir parlementer demokrasiye dönüş yaşanmasına onay verecekler. Sistemin baskıcı momentinden yılmış, 20 yıldır talan, baskı, zorbalık, yoksulluk, sömürünün farklı biçimlerini deneyimlemiş kişiler olarak, şeklen de olsa demokrasinin ilkelerine geri dönüşün yaşanacağını umut etmek istiyoruz.

Kitap ekinin bu sayısında Türkiye’de yeni dönemde en çok tartışılacak kavramlardan olan demokrasiyi odağımıza aldık. Çünkü halkın yeniden devlet yönetimini şekillendirmede nasıl söz sahibi olabileceğini tartışabileceğimiz bir zeminin oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Şekli bir demokrasi yerine, geniş kitlelerin söz ve eylemleriyle toplumsal dönüşümde etkin olduğu bir demokrasinin hayal olmadığını anlatabilmek için demokrasi üzerine yazılanlara yeniden göz gezdirmek gerektiğini düşünüyor ve göze çarpan demokrasi kitaplarını yeniden hatırlatmak istiyoruz.

Bu listeyi hazırlarken oldukça zorlandığımız da itiraf etmeliyiz. Çünkü demokrasi, her zaman ele avuca sığmaz bir kavram oldu. Yazılı tarihin başlangıcından bu yana insanların devlet yönetimine nasıl katılacağı büyük bir soru işareti oluşturdu. Sadece kapitalist kuramcılar değil, devrimcilerde kimi zaman demokrasi tahayyülünü yanlış kavradılar. Marx ve Engels’in Manifesto’da vurguladıkları tüm bir insanlık tarihinin sınıf savaşımları tarihi olduğu gerçeği, sınıflı toplumlarda demokrasinin olanaksızlığının kanıtı olarak sıklıkla dillendirildi. Bu durumda yapılan demokrasi tartışmalarının boşuna olduğu fikri canlılığını korudu. Demokrasi de diğer bir çok konu gibi devrimden sonra kendiliğinden gerçekleşecek bir ütopyaya indirgenme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.

Oysa demokrasiyi yaşam biçimi olarak toplumsal yaşamın parçası haline getirmeyi hedefleyen bir siyasi anlayışın yeşermesi hedeflenmeli. Kavramı enine boyuna tartışabilecek teorik alt yapıya sahip olmadan bunu başarabilmek ise imkânsız. Yarının toplumu katılımcı, doğrudan demokrasinin nasıl hayata geçirileceğine dair bir siyasi perspektife ulaşılarak kurulabilir. Bunun için bugünün demokrasi anlayışını da kavrayacak farklı bakış açılarını geliştirebilmeliyiz. Son dönemde demokrasiyi merkezine alan kitapları yeniden okumak istememizin sebebi de bu.