Her yıla küçük, büyük umutlarla başlarız. Bu yıl da öyle oldu ama henüz 2023 yılının başında büyük bir acıyla sarsıldık. Binlerin, yüzbinlerin bu yıla ve gelecek yaşamlarına olan umutları dakikalar içinde adeta tuz, buz oldu hatta yok oldu.

Bazı Güney ve Güneydoğu illerimizde meydana gelen iki büyük deprem hepimizi önce şok etti, ardından derinden yaraladı. Henüz 3’ncü gününde olduğumuz felaketin boyutları giderek artıyor ve artmaya da devam edecek gözüküyor.

Depremin doğal bir afet olduğu ve coğrafyamızın deprem kuşağında olduğu gibi gerçekleri hepimiz biliyoruz. Ancak yaşanılan bunca acı tecrübe karşısında bu felakete hazır bir ülke olmadığımız bir kez daha kanıtlandı ve kanıtlanmaya da devam ediyor. Bu konu üzerinde fazlasıyla durulmaya muhtaç bir konu olmakla birlikte, ben bu yazımda depremin çalışma hayatımıza ilişkin yönüne değineceğim.

Evet, henüz acılarımız çok taze ama kısa bir süre sonra konuşulmaya başlanacak önemli gerçeklerden biri de şüphesiz ki bu depremin ekonomiye ve bağlantılı olarak çalışma hayatımıza olacak olumsuz yansımalarıdır.

Öncelikle depremden etkilenen işyerleri ve bu işyerlerinde çalışanların işlerini kaybetmeleri sorunu.

Depremden etkilenen işyerlerinin işçileri kısa çalışma ödeneği ve/veya ücretsiz izine sevk etme sorunları.

Ardından kendileri ve/veya yakınları yaralanan, ölen çalışanların bedensel sağlık ve ruhsal travma sorunları.

Bu çalışanlarımızın tedavi süreçleri ve bu süreç boyunca Sosyal Güvenlik sorunları.

İşyerlerinde faaliyet sürse de yukarıda saydığımız sorunlara bağlı olarak işe devam edememek ve bu nedenle işlerini kaybetme riskleri.

Hemen aklımıza gelen karşılaşılacak başlıca sorunlar arasında görünüyor.

***

Bu sorunların her biri ayrı ayrı çok önemli olmakla birlikte, işyerlerinin fiziksel olarak zarar görmesi sonucunda işçilerin iş görme borcunu yerine getirememeleri, yine işçilerin kendileri ve/veya aile üyelerinin yaşadıkları sebebiyle işe devam edememeleri sorunları ön plana çıkacaktır.

Bu konuya İş kanunu yönünden baktığımızda gerek işveren, gerekse işçi yönünden zorlayıcı sebepler başlığı altında işin görülememesi koşulunda iş sözleşmesinin feshine olanak tanıyan düzenlemeler bulunmaktadır.

Gerçekten de İş Kanunu 24/3. madde “İşçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler ortaya çıkarsa” diyerek işçiye haklı fesih olanağı tanımaktadır.

Diğer taraftan aynı olanak işverene de 25/3. Madde ile “İşçiyi işyerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya çıkması.” denilerek tanınmıştır.

Her iki tarafa tanınan fesih hakkı öncesinde 1 haftalık bir askı hali öngörülmüştür. Bu süre zarfında işçiye yarım ücret ödeme zorunluluğu söz konusudur. Bu konu İş kanunu 40. madde ile düzenlenmiştir.

Yarım ücret Madde 40: 24 ve 25 inci maddelerin (III) numaralı bentlerinde gösterilen zorlayıcı sebepler dolayısıyla çalışamayan veya çalıştırılmayan işçiye bu bekleme süresi içinde bir haftaya kadar her gün için yarım ücret ödenir.

Bu sürenin ardından işçi iş sözleşmesini haklı nedenle sona erdirebilecektir.

***

“İşçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebep ortaya çıkarsa, İş Kanunu m. 24/3 ile işçiye fesih imkânı tanınmıştır. Bu ihtimalde işçi iş görme edimini yerine getirmeye hazır olmasına rağmen işveren zorlayıcı sebeplerle işçinin iş görme edimini yerine getirmesini kusuru olmaksızın geçici kabul imkânsızlığı içine düşmektedir. Ayrıca işin yerine getirilememesinin bir haftadan fazla sürmesi gerekmektedir. Bir hafta dolduktan sonra işçi iş sözleşmesini haklı nedenle fesih hakkı elde eder. İş Kanunu m. 40 uyarınca beklenmesi gereken bu bir haftalık süre içinde işveren işçiye her gün için yarım ücret ödemek zorundadır. Bir haftalık süreden sonra işçi tarafından fesih hakkı kullanılmazsa sözleşme askıda kalmaya devam eder. Fakat zorlayıcı neden varlığını devam ettirdiği sürece işçi haklı nedenle fesih hakkını korur.” (1)

Yukarıdaki alıntıdan da anlaşılabileceği üzere işçi bu durumda geçerli ve derhal fesih hakkı olmakla birlikte bu hakkını hemen kullanmayabilir. Bu durumda fesih hakkını zorlayıcı sebep müddetince daha sonra da kullanabilecektir.

Zorlayıcı sebeple fesih hakkı, işverenlerin fesih hakkının 25/3. maddesi ile tanındığını belirtmiştik. Gerçekten de İşverenin zorlayıcı nedenlerle iş sözleşmesini sona erdirebilmesi için, işçinin kusursuz olarak iradesi dışında meydana gelen ve öngörülmez olan zorlayıcı bir sebeple, bir haftadan fazla süre ile iş görme borcunu yerine getirememesi gerekmektedir.

İş Kanunu madde 25/3 uyarınca, işçiyi iş yerinde çalışmaktan bir haftadan fazla süre alıkoyan zorlayıcı bir sebebin oluşması halinde, işveren İş Kanunu 40.madde gereğince beklenmesi gereken bu bir haftalık süre içinde işçiye yarım ücret ödemelidir. Bununla birlikte yarım ücretten fazla ödeme yapmasının önünde bir engel de yoktur. Yine işverende bu fesih hakkını hemen kullanmayabilir ve zorlayıcı sebep devam ettiği sürece fesih hakkını korur.

***

Konunun İş kanunu yönünden bazı detaylarına böylece değindikten sonra, böyle bir afetten sonra aklımıza ilk gelmesi gerekenin İş Hukukunun feshin son çare olması ilkesi olduğunu belirtmeliyiz.

İşçiler bakımından;

Afet bölgesinde tıpkı pandemi döneminde olduğu gibi geçici süre ile İşten çıkarma (fesih) yasağı getirilmesi, dolayısı ile İş Kanununun andığımız maddelerinin uygulanmaması,

İşsizlik Kanununun İşsizlik ödeneği ile ilgili maddelerine esneklik getirilerek kapsamın genişletilmesi, yararlanma koşullarının yumuşatılması, yararlanma sürelerinin uzatılması,

Sosyal güvenlik sağlık sigortası bakımından prim ödeme gün sayısı ve sağlık sigortası borçlarına bakılmaksızın sağlık hizmeti sağlanması gibi önlemler ilk akla gelenlerdir.

Hatırlanabileceği gibi yakın bir geçmişte yaşadığımız pandemi salgını adeta bir işçi sınıfı hastalığına dönüşmüştü ve en büyük zararı onlara vermişti. Şimdi yaşanılan bu afetin faturasının da çalışanlarımıza ve yoksul halkımıza kesilmemesi ve bu konuda alınması gereken önlemlerin süratle alınması gerekmektedir.