Sosyal bir devlet büyük bir felaket sonrasında yurttaşları borçlandırmaz, borçlarını ve kredilerini ertelemez. Sosyal devlet yıkılan konutları bedava yapar, felaketzedelerin borçlarını siler, onlara düzenli gelir desteği sağlar.

Depremi felakete dönüştüren bilimsizlik ve devletsizlik

6 Şubat 2023 depremi yakın Türkiye tarihinin en büyük felaketine dönüştü. Depremin hem insani kayıpları hem de yol açtığı maddi yıkım korkunç boyutlarda. Resmî verilere göre depremde yaşanan can kaybı 50 bini aştı. Ancak Türkiye’de resmî verilerin sağlıklı olduğuna inanmak çok zor. Salgın döneminde Covid-19 kaynaklı ölümlerin oldukça geç ve eksik açıklanması bunun tipik örneği. Öte yandan enkaz altından çıkarılamayan kayıpların, kimliği belirsiz ölümlerin sayısı meçhul. Henüz depremin yaratmış olduğunu insani kaybın boyutları tam ve inandırıcı olarak bilinmiyor.

6 Şubat depremi bir doğa olayının felakete dönüşmesinin tipik örneklerinden biri olarak tarihe geçecek. Bilim ve teknolojideki muazzam gelişmelere rağmen insan toplumu bazı doğa olaylarını öngörmede ve önlemede hâlâ çaresiz. Taşıdığı devasa yıkıcı potansiyel nedeniyle bu doğa olaylarının başında kuşkusuz deprem geliyor. Deprem doğal bir risk, doğal bir afet, ölçüsüz yıkıcı bir potansiyele sahip. Önlenmesi imkânsız, şimdilik öngörülmesi de öyle. Yerkürenin hareketine ve bunların yarattığı depremlere, doğanın olağanüstü devinimine müdahale neredeyse olanaksız. Doğa olaylarının bir bölümü tahmin edilebiliyor, etkileri sınırlanabiliyor. İnsan toplumunun evrimi boyunca doğal, biyolojik ve sosyal çeşitli risklerle karşılaştı ve bunlar karşısında kendini korumaya çalıştı. Uygarlığın önemli bir bölümü bu risklerle baş etme, onları düzenleme ve onlarla birlikte var olma tarihi olarak da okunabilir.

Depremler, seller, taşkınlar, salgın hastalıklar, kuraklık, kıtlık ve nihayet iklim değişikliği doğal ve biyolojik riskler; savaş, yoksulluk, işsizlik, eşitsizlik, güvencesizlik bellibaşlı sosyal riskler arasında sayılabilir. Ancak doğal ve sosyal risklerin felakete dönüşmesi, yok edici sonuçlar yaratması toplumsal ve siyasal tercihlerin ve yaklaşımların sonucudur. Deprem bir doğal afettir ancak felakete dönüşmesi tamamen siyasal ve toplumsal koşullara bağlıdır. 6 Şubat depreminin büyük bir felakete dönüşmesinin temel sebebi doğal değil siyasaldır, ideolojiktir.

Hurafe değil bilim

Önce felaketin ideolojik, ontolojik boyutuna bakalım. Doğa olaylarını kader ve takdiri ilahi olarak gören ontolojik tutum depreme ve diğer doğal risklere karşı bilim esas almayı zorlaştırıyor. Bilim yoluyla doğal risklerden korunmayı ontolojik olarak reddeden zihniyet önlemler konusunda da büyük bir tehdittir. Bu zihniyet rant, kolay yoldan para kazanma arzusu, müteahhit-siyaset-belediye ilişkisi ile üst üste gelince bilimdışı uygulamalar, bilimdışı yapılaşmalar katmerleniyor. Kaderci ontolojik, ideolojik tutum ülkemizde AKP hükümetleri döneminde güç kazandı. Kamu idarecilerinin pek çoğu da bu zihniyete sahip olunca bilimsel titizlik, bilimin ipine sarılma yerine “kader planı” öne çıkıyor. Bilimsel tutumdan ve vasıftan uzak siyasetçi ve kamu idarecileri depreme karşı yeterli önlemlerin alınması önünde ciddi bir engel oluşturuyor. Benzer bir durum iş kazaları ve iş cinayetleri konusunda da yaşanıyor. Kamu idaresinin bilimsel ve seküler bir tutuma sahip olmaması doğal riskleri felakete dönüştürüyor.

Doğa olayların doğal risklerinin felakete dönüşmesinin diğer nedeni devletsizleşmedir. Rasyonel bir devlet aygıtının ve bürokrasinin yerini tekçi ve şahsi bir aparatın almasıdır. Devletin sınıfsal niteliğine ilişkin saptamalar baki olmak üzere modern devletin aynı zamanda rasyonel bir bürokratik aygıt ve işleyiş olduğu unutulmamalıdır. Elbette sosyal devlet yaklaşımı devlete iktisadi ve sosyal yükümlülükler getirir. Ancak dar anlamda modern devlet de yurttaşların yaşama hakkını güvence altına almak zorundadır. Bunun için rasyonel mekanizmalar ve kurallar oluşturması gerekir. Örneğin trafiği kurallara bağlamak zorundadır. Binaların ve yapıların güvenli olarak yapılmasını kurala bağlamak zorundadır. Bu durum deprem gibi büyük risklere karşı da geçerlidir. Bunun için devletin sosyal bir devlet olmasına bile gerek yoktur. Yaşama hakkını güvence altına almak, doğal risklere karşı yurttaşları koruyacak kurallar saptamayı uygulamayı gerektirir. Nitekim sosyal devlet örneği sayılamayacak ülkelerde bile devlet zecrî tedbirler alarak yurttaşları depreme karşı korumaya çalışır. Japonya’nın veya ABD’nin depreme karşı önlemlerini bu çerçevede düşünmek lazım.

Sosyal devlet ve kamuculuk

Gelelim sosyal devlete! Sosyal devlet klasik hak ve özgürlüklerle yetinmeyen, sadece sivil ve siyasal hakları esas almayan, sosyal ve ekonomik hakları da korumayı esas alan devlettir. Kuşkusuz sosyal devlet yaklaşımı sadece sosyal ve iktisadi risklere karşı korunmayı içermez. Her ne kadar sosyal devletler işsizlik, yoksulluk, güvencesizlik ve eşitsizlik gibi sosyal sorunların çözümüne odaklı olsa da bireylerin tek başına altından kalkamayacağı doğal riskler de sosyal devletin ve sosyal güvenliğin kapsamına girer. Yurttaşların tek başlarına depreme dayanıklı konut yapmaları veya depremin yarattığı kayıpları gidermeleri mümkün değildir. İşte burada devreye sosyal devlet yaklaşımı girer. Devlet barınma hakkı kapsamında sağlam ve yaşanacak konut ihtiyacını gidermekle yükümlüdür. Ülkede deprem riski varsa sosyal devlet konutların bu nitelikte olmasını sağlamakla buna kaynak ayırmakla yükümlüdür. Dolayısıyla piyasacı değil kamucu politikalar güder sosyal devlet.

Sosyal devlet deprem ve diğer doğal ve sosyal riskleri önlemek, önlem almak ve zararlarını en aza indirmek ve tazmin etmekle yükümlü devlettir. Sosyal devlet doğal ve sosyal risklere karşı hazırlıklı olmak bunun için çeşitli kurumlar ve mekanizmalar oluşturmak ve kaynak ayırmakla yükümlüdür. Sosyal devlet risk ortaya çıktığında bunun olumsuz sonuçlarının en aza indirmekle Deprem için erken ve acil müdahale, arama ve kurtarma örgütü hazır olmalıdır. zorundadır. Hele bir deprem ülkesi iseniz bu alanda uzmanlaşmış örgütlenmeleriniz olmak zorundadır.

Sosyal devlet, doğal ve sosyal riskler sonucu ortaya çıkan zararları tazmin etmekle eski haline getirmekle yükümlüdür. Yaralıları tedavi edeceksiniz, yıkılan konutları yapacaksınız, barınma, beslenme ve giyinme ihtiyaçlarını karşılayacaksınız. Sosyal bir devlet büyük bir felaket sonrasında yurttaşları borçlandırmaz, borçlarını ve kredilerini ertelemez. Sosyal devlet yıkılan konutları bedava yapar, felaketzedelerin borçlarını siler, onlara düzenli gelir desteği sağlar. Kısaca sosyal devlet 6 Şubat depremi öncesi ve sonrasında yapılmayanları yapar.

Türkiye Cumhuriyeti 1961 Anayasasından bu yana sosyal hukuk devleti ilkesine dayalı bir devlettir. Sosyal devlet ilkesi 1961’den bu yana Anayasal bir kuraldır. Ancak sosyal hukuk devleti ve onun çeşitli kazanımları uzun bir süredir yerle yeksan ediliyor. Önce 12 Eylül ve ANAP-Özel süreci ile başlayan sosyal devleti yıkma çabaları Tansu Çiller’in “son sosyalist devleti yıktık” ifadesinde sembolleşen bir yoğun saldırıya dönüştü. Devlette sosyal olan ne varsa ayıkladılar, sattılar, kapattılar. Çillergillerin “yıktık” dediği devlet şüphesi sosyalist devlet değil sosyal hukuk devletiydi.

Sosyal devletin yıkım süreci AKP döneminde derinleşti. Devleti bir şahıs şirketi gibi yönetme zihniyeti öyle bir noktaya geldi ki afetle mücadelenin simgesel ve tarihî kurumu Kızılay çadır satar duruma geldi. Kızılay’ın çadır satması 6 Şubat depreminin en trajik simgesidir. Kızılay’ın çadır satması sadece sosyal devletin yıkılması değil devletsizleşmenin de simgesidir. Deprem sonrası en etkili olacak askerî gücünü seferber etmeyen, yardım kurumu çadır satan ve arama ve kurtarma kurumu depreme iki gün müdahale edemeyen bir devlet depremin altında kalmış demektir. 6 Şubat depreminde sosyal devlet bir yana rasyonel bir aygıt olarak sıradan devlet de yoktu.

6 Şubat depremi bilimi yok saymanın, sosyal devleti yok saymanın, devleti bir şahıs şirketi gibi yönetmenin bedeli olarak da okunabilir. Ancak bu bedeli on binlerce insan canlarıyla yüz binlercesi sevdiklerini kaybederek, milyonlarcası hatıralarını, şehirlerini ve birikimlerini kaybederek ödüyor. Umarım asıl müsebbipleri de gün gelir bedelini öder.