Sosyal politika için toplumsal örgütler ve dayanışma büyük bir güçtür. Deprem büyük bir dayanışma ruhu yarattı. Toplum, kaynaklarını seferber etti. Bu dayanışma ruhu büyük bir umuttur, bunu sürdürmek lazım.

Depremin ardından: Kamuculuğa sarılma zamanı!
Fotoğraf: AA

İnsan ne yazar şimdi, on binlerce önlenebilir ölümün ardından?

Yaşama hakkı da gömülme hakkı da yok edilen on binlerin ardından insan ne yazar şimdi?

Annesiz babasız kalan çocuklar için, çocukları ardından ağlayan anne babalar için insan ne yazar şimdi? En insani ihtiyaçlarını karşılayamayan milyonlarca evsiz için, salgınla, hastalıkla, yoksullukla yüz yüze milyonlar için insan ne yazar şimdi?

Toplu mezara dönüşen şehirlerde, enkaz başında çaresizce yakınlarını bekleyenlere toplu konut müjdelenirken insan ne yazar şimdi?

Yas bile tutamayan, acılarını yaşamaları bile mümkün olmayanlar için insan ne yazar şimdi?


***

Sadece binalar çökmedi,

Devlet çöktü,

Piyasacılık çöktü!

Arsızlık, hırsızlık, bencillik düzeni çöktü.

Kibir çöktü,

“Ben bilirim” çöktü,

Çok bilmişlik çöktü,

Tek adam rejimi çöktü,

***

Kamuculuğun yerini piyasacılık aldığı için,

Bilimin yerini kadercilik aldığı için,

Devletin yerini şirket aldığı için,

Planın yerini idareyi maslahat aldığı için,

Liyakatin yerini kayırmacılık aldığı için,

Dayanışmanın yerini bencillik aldığı için,

Erdemin yerini kurnazlık aldığı için,

Nezaketin yerini nobranlık alığı için,

İyiliğin yerini kötülük aldığı için yaşadığımız bu büyük felaket!

Bu cehennemi felaket, bu pespaye düzenin, bu pespaye rejimin sonucu.

Deprem değil ama bu büyük felaket hem siyasal hem de sonuna kadar sınıfsal!

Bilim ve planlama olmayınca

Cumhuriyet tarihinin en ölümcül doğal felaketiyle yüz yüzeyiz. 2023 büyük felaketinin, yaklaşık 33 bin can kaybına yol açan 1939 Erzincan depreminden bile daha büyük bir can kaybına yol açması çok muhtemel. Ama onlar tıpkı 2014 yılında Türkiye’nin en büyük maden faciası sonrasında olduğu gibi “kader planı” demeye devam diyorlar.

Şairin dediği gibi yalanla besliyorlar sizi! “Kaderin planı yok.”

“Bu dünya öküzün boynuzunda değil, bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.”

Öncesinde sizi korumadılar, sonrasında sizi kurtarmadılar!

Biliyoruz ki bilimin kılavuzluğunda ve kamucu bir yaklaşımla etkin önlemler alınsaydı bu iki sarsıntı küçük hasarlarla, çok az can kaybıyla atlatılabilirdi. Depremin 7’inci günü bile kurtarılan canlar gösteriyor ki etkin ve zamanında yapılacak bir müdahale, arama-kurtarma çalışmasıyla can kaybını ciddi olarak azaltabilirdi.

Deprem bir doğa gerçeği, doğa olayı ve doğal bir risk. Yerkürenin üzerindeki plakalar hareket ediyor, yer kırıkları deprem üretiyor. Deprem bir felaket değil ciddi riskler taşıyan ve bir insani felakete ve yıkıma dönüşebilecek bir doğa olayı. Bilinen en büyük doğal risklerden biri.

Geçmişte kıyamet olarak adlandırılan ve sebebi bilinmeyen bu sarsıntıların sebebini biliyoruz, nerelerde oluşabileceğini biliyoruz, sonuçlarını, etkilerini biliyoruz. Dahası nasıl korunacağımızı biliyoruz. Bilim bize ne zaman olacağı dışında deprem gerçeği ile ilgili devasa bir bilgi sağlıyor. Size kader diyorlar, yalanla besliyorlar sizi!

Bilim bize depremin bir felakete dönüşmemesi için yapılması gerekenleri söylüyor. Bilim bize deprem sonrasında ne yapmamız gerektiğini de söylüyor. Depreme karşı bilgisiz ve çaresiz değiliz. Doğanın bir işleyişi var. Bu işleyiş deprem üretiyor. Deprem gerçek, deprem risk ama depremin yıkıcı sonuçları önlenebilir ve depremle birlikte yaşanabilir. Sorun ne yapacağınız!

Böyle bir zamanda yazıyı istatistiklere boğmak istemiyorum. Yıkıcı depremlerin Japonya ve Kuzey Amerika ülkelerinde ya hiç ölüme yol açmadığını veya ölümlerin çok sınırlı kaldığını biliyoruz. Depremin yoksul ülkelerde yıkım yaratmasının kaderin planı ile ilgisi olabilir mi? Elbette hayır!

“Kaderin planı” boş laf! Aslolan depreme karşı koruyucu imar planınız var mı? Depremin ardından arama kurtarma planınız var mı? Depremin yaralarını sarma planınız var mı?

Deprem en büyük doğal risklerden biri. Tıpkı diğer doğal, fizyolojik ve sosyal riskler gibi önlem alınması gereken bir risk. Tahribat gücünün büyüklüğü nedeniyle herhangi bir doğal ve toplumsal riskten çok daha büyük bir hazırlık gerektiriyor. Bu hazırlığa plan diyoruz.

Devasa bir riskle karşı karşıya iseniz ve riskin ne zaman oluşacağını bilemiyorsanız her an olacak gibi hazırlık yapacaksınız, plan yapacaksınız. Bilimle beraber planlamanın ipine sıkı sıkıya sarılmalıyız. Depreme dayanıklı konutlar yapmak, konut politikası, konut planlaması, yerleşim planlaması, şehir planlaması yapmak. Önlemleri planlayacaksınız. Üstelik her an olacak gibi.

Depremin tahribatını önlemek kamusal bir sorumluluk ve düzenleme gerektirir. Depreme ilişkin bilimsel bilgi, depreme karşı önlemlerin alınması piyasaya bırakılamaz. Büyük kamusal kararlar ve büyük kamusal kaynaklar gerekir.

Kamuculuk ve sosyal politika zamanı

Deprem öncesi ve deprem sonrası için devletin etkin politikalar, mekanizmalar oluşturması ve kaynaklar ayırması gerekir. Deprem şirket yönetir gibi ele alınamaz. Piyasa olsa olsa deprem sonrası konut yapımıyla ilgilenir. Piyasa olsa olsa -geçen hafta gördüğümüz gibi- deprem sonrası borsada çimento ve demir şirketlerinin hisseleriyle ilgilenir. Depreme karşı önlem, depremin sonuçlarıyla mücadele kamuculuk meselesidir.

Devlet etkin kamusal politikalarla konut ve yerleşim meselesini düzenleyecek. Depreme dayanıklı konut inşasını ve depreme uygun yerleşim politikalarını kamucu bir yaklaşımla yapacak. Hırsıza, arsıza, konut diye mezar yapanlara izin vermeyecek.

Bilim, kamuculuk ve planlama olmazsa deprem bir doğa olayı olmaktan çıkar bir kıyamete ve felakete dönüşür.

Bilim, kamuculuk ve sosyal devlet terk edildiği için yaşadığımız bu büyük felaketin acılarını sarmak ve tekrarını önlemek için bilime, kamuculuğa ve sosyal devlete dönme zamanıdır.

Bu büyük felaketin yaralarını sarmak için, felaketin ardından bekleyen sosyal insani tehlikeleri önlemek için, salgınla, yoksullukla mücadele etmek için, barınma, geçinme sorununu çözmek için yeni bir düzene, yeni bir zihniyete ihtiyaç var.

Sosyal politika toplumu, güçsüzleri, çaresizleri korumak için vardır. Sosyal politika piyasanın yapamadığını yapmak için vardır.

Sosyal politikanın en önemli aracı sosyal devlettir. Sosyal devlet kaynak ayıran devlettir, kamu yararını önceleyen devlettir. Hukuku adaleti önceleyen devlettir. Sosyal devlet bilimin kılavuzluğunda önlemleri alan devlettir.

Depremin ardından acil bir sosyal politika önlemler paketine ihtiyaç var. Emekçiyi, yoksulu, depremden zarar göreni koruyacak sosyal politika hamlesine ihtiyaç var.

Sosyal politika için toplumsal örgütler ve dayanışma büyük bir güçtür. Deprem büyük bir dayanışma ruhu yarattı. Toplum kaynaklarını seferber etti. Bu dayanışma ruhu büyük bir umuttur, bunu sürdürmek lazım.

Irkçılığa karşı uluslararası dayanışma yükseldi. Dilini bilmediği insanları kurtarmak için insan üstü gayretle çalıştı dünyanın dört bir yanından gelenler.
Şimdi gerçek sorumluların, gerçek sebeplerin üzerini örtmek için ırkçı kışkırtmalar sahaya sürülüyor. Dayanışmanın afetlerin panzehiri olduğu görüldü.
Bu büyük felaket bize sosyal bir devlet, demokratik ve laik bir cumhuriyet olmazsa bu acıları yaşamaya devam edeceğimizi gösteriyor.

Mustafa Kemal Atatürk’ün bugüne kadar gerçekleşmeyen ve eğer gerçekleşmezse bu topraklarda büyük acılar yaşamaya devam edeceğimiz iki şiarıyla bitirelim: “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” ve “Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir.”