Madem toplum bu büyük afet karşısında ciddi bir dayanışma kararlılığı gösterdi, adil bir vergilendirmeye de kimsenin feryat etmemesi gerekir.

Depremin faturasını kimler ödemeli?
Fotoğraf: AA

Şubat 2023 depreminin maliyeti konusunda başta Dünya Bankası, çeşitli bankalar ve araştırma kuruluşları farklı varsayımlara dayanan raporlar yayımladılar. Ancak bu çalışmaların en kapsamlı ve ayrıntılısı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın (SBB) Deprem Sonrası Değerlendirme Raporu oldu. Biz de bu yazıda SBB raporunu temel alacağız.

Raporda 128 milyar TL’si acil harcamalar; 242,5 milyar TL’si kamu kesimi, 222,4 milyar TL’si özel kesim hasar tahmini; 1.073,9 milyar TL’si yıkık, ağır ve orta hasarlı dahil konut zarar tahmini; 58,5 milyar TL’si ev içi eşya maliyeti; 41,9 milyar TL’si hafriyat maliyeti; 6,1 milyar TL’si araç hasarı olmak üzere 1.773,2 milyar TL bir maliyet tahmin ediliyor. Bunun üzerine 130 milyar TL üretim kaybını, 13.9 milyar TL esnaf gelir kaybını, 37.6 milyar TL sigorta ödemelerini koyunca 1.955 milyar TL, 103.8 milyar dolar gibi devasa bir toplam çıkıyor.

Depremin yol açtığı toplam maliyetin yüzde 54,9’unu tek başına konut hasarı oluşturuyor. Bu kalem 2023 yılı milli gelirinin yüzde 5’ine denk geliyor. Toplam maliyet ise GSYH’nin yüzde 9’una kadar ulaşıyor.

Bu maliyetlerin zamana yayılacağı, sağlanacak iç ve dış finansman olanaklarıyla tek bir yılda karşılanmasının gerekmediği unutulmamalıdır. Ancak yine de çok büyük bir fatura ile karşı karşıya bulunduğumuz ortadadır.

ZENGİNLERİN CEBİNE EL ATILMALI

Bilindiği gibi Türkiye Tek Yürek Kampanyası kapsamında 115 milyar TL toplandığı ilan edildi. Bunun zaten 30 milyar TL’si kârını Hazine’ye devretmesi gereken Merkez Bankası’ndan gelmişti.39 milyar Tl’si kamu bankalarından. Toplanan paranın 90 milyar civarında kısmı kamu kurumlarına aitti. Yani para devletin bir cebinden diğer cebine aktarılmıştı. Nitekim geçtiğimiz hafta sermayeleri eriyen Halkbank 30 milyar TL, Vakıfbank ise 32 milyar TL sermaye artırım kararı aldı.

Bu arada 21 Mart tarihi itibarıyla Afet Yeniden İmar Fonu kuruldu. AKP iktidarı giderayak hiçbir planlama, sistemli bir çalışma yapmadan apar topar 7 bakanın yönetiminde bulunduğu, elbette Cumhurbaşkanı’ndan talimat almadan adım atamayacak yeni bir yapı oluşturdu. Seçime doğru vergi alınabilecek hiçbir kesimi ürkütmek istemediği için de fonun gelir kaynaklarının bağış, yardım, hibe ve kredilerden oluşacağı belirtiliyor. Kredi alabilmek de anapara ve faizleri geri ödeyecek gelir kaynaklarıyla mümkün olabileceği için fon şimdiden işlevsizleşmiş durumda.

Peki, depremin maddi kayıplarının karşılanmasını finanse edecek gelir kaynakları nereden sağlanabilir? Kestirmeden cevap verelim; para kimde varsa, son yıllarda kimler büyük kârlar sağlamışsa, onlardan... Başta söyleyelim, milli gelir içindeki payı giderek gerilemiş, 2021’de yüzde 30,1 iken, 2022’de yüzde 26,5’e kadar düşmüş emek kesiminden değil. Katma değer içerisinde sermayenin payını temsil eden, 2022’de pastanın yüzde 54,5’ine el koyan varlıklı kesimden. Yani kârlar, rantlar ve faizlerden.

Türkiye gibi finansallaşmış, yani finansal piyasaların derinleştiği, finansal enstrümanların çeşitlendiği bir toplumun gelire ve servete yönelik vergilerin de tüm gelir kaynaklarını göz önüne alan bir yaklaşımla, bütünlük içerisinde belirlenmesi gerekir. O nedenle ancak kamucu anlayışa sahip maliyeci arkadaşların kolektif çalışmasıyla somut rakamsal öneriler geliştirilebilir. Bu yazıda son dönemlerde, şirketlerin ve çeşitli finansal varlıkların kârları ve getirileri üzerinde yoğunlaşacağız. Unutmadan, kurumların ödeyeceği vergiler üzerindeki indirim ve istisnaların kaldırılması yoluyla yüzde 10 oranında bir ek vergi uygulanacağını, bu yolla 100 milyar TL civarında bir hasılat beklendiğini vurgulayalım.

PEKİ, PARA KİMLERDE?

Bankacılık sektörünün net dönem kârı 2022’de yüzde 366,4 artarak 433,5 milyar TL’ye ulaştı. Bankalar özellikle TCMB’nin enflasyonun çok altında bir politika faiziyle fonlaması sayesinde 764,3 milyar TL “net faiz geliri” elde ettiler. Bu kârın 198,4 milyar TL’si özel, 104,3 milyar TL’si kamu, 130,7 milyar TL’si yabancı bankaların kasalarına aktı.

BIST şirketleri bazında da en büyük kârları bankalar elde ederken; TÜPRAŞ’ın 41 milyar TL, Şişe Cam’ın 19,4 milyar TL, Ford Otomotiv’in 18,6 milyar TL, TOFAŞ’ın 8,6 milyar TL, İş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı’nın 8,4 milyar TL, Sinpaş’ın 5,2 milyar TL kârları dikkat çekti. Genelde finans, enerji ve gayrimenkul yatırım ortaklıklarının yüksek kârlar sağladığı görüldü.

İstanbul Sanayi Odası’nın 500 Büyük Sanayi Kuruluşu raporu da ISO 500’ün 2021’de faaliyet kârlarının yüzde 139 oranında artarak 342 milyar TL’ye çıktığını göstermişti. 2022’de bu kârların katlandığını tahmin etmek zor değil. Bu şirketlere borsa aracılığıyla para koyan bireysel yatırımcılar da yüksek gelirler sağladılar. Bu kazançlar tüketici fiyatlarıyla indirgendiğinde yüzde 59,76, üretici fiyatları ile indirgendiğinde yüzde 40,38’i buldu.

En son yayımlanan Ocak 2023 konut fiyat endeksi de konut fiyatlarının son bir yılda yüzde 153,1 arttığını gösterdi. Bu oran İstanbul’da yüzde 154,4, Ankara’da yüzde 156,8, İzmir’de yüzde 149,9 olarak gerçekleşti. Özetle enflasyonun çok altında faiz olanağından da yararlanan konut yatırımcıları da çok yüksek reel getiriler sağladılar.

Bireylerin 111,2 milyar dolar da döviz mevduatları var. En son yayımlanan 2022 Kasım TCMB Finansal İstikrar Raporu’na göre bireylerin GSYH’nın yüzde 49,7’sine denk gelen 5.638 milyar TL toplam finansal varlığı bulunuyordu. Bunun yüzde 33,6’sı TL mevduat, yüzde 33,4’ü ise döviz mevduatından oluşuyordu. Altın ağırlıklı kıymetli madenler 475 milyar TL, tahvil ve bonolar 151,2 milyar TL, yatırım fonları 602,4 milyar TL, hisse senetleri 537,4 milyar TL, repo 9,1 milyar TL ve nakit para ise 85,8 milyar TL ile geri kalan yaklaşık üçte biri kapsıyordu.

SORUMLULUK YENİ HÜKÜMETİN

Görüldüğü gibi deprem maliyetlerini karşılamak için vergilendirilebilecek mebzul miktarda gelir kaynağı mevcut. Madem toplum bu büyük afet karşısında ciddi bir dayanışma kararlılığı gösterdi, adil bir vergilendirmeye de kimsenin feryat etmemesi gerekir. Haliyle maddi varlıkların yanında maddi yükümlülükler de var. Adil bir vergilendirme olabildiğince tüm servetleri toplulaştıran, yükümlülükleri düştükten sonra net rakamlar üzerinden hesaplanan bir anlayışla tasarlanmalıdır. Depremin maliyetleri zamana yayılacağı için, sermayeler arasında servetin el değiştirmesine kapı açmaksızın, vergi politikası da orta vadede amaca ulaşacak bir biçimde kurgulanmalıdır.

Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı sermaye kesimini ve rantiye kimseleri kayda değer biçimde vergilendirmeden, alışıla geldiği gibi kamu gelirlerini, büyük ölçüde emekçi kitlelerin ödediği dolaylı vergilere dayandırarak yeni bir döneme adım atmayı aklından geçirmemelidir. Toplumsal muhalefet ise seçim sonrasında yeni hükümet üzerinde daha adil, eşitlikçi politikalar için basıncını sürdürmelidir.