Depremler ülkemizi ve Suriye’yi sarstı, çok canımız gitti. Acımız tarifsiz, sonrasında yıllarca sürecek etkileri olacağını da görebiliyoruz. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre depremden etkilenen bölgelerde, Türkiye ve Suriye’de 1,4 milyonu çocuk olmak üzere yaklaşık 23 milyon kişi yaşıyordu.
Türkiye depremlere “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen, pek çok çevre tarafından “tek adam rejimi” ya da “seçimli otoriter sistem” olarak adlandırılan bir yönetim modeliyle girdi. İktidar 2017 referandumuna girerken bu modeli, tam da deprem gibi olağandışı durumlarda hantallıktan uzak, hızlı karar verilip müdahale edilebilecek yönetim olarak tanıttı. 6 ve 20 Şubat depremleri bu söylemlerin altının ne kadar boş olduğunu gösterdi. Türkiye’nin pek çok köklü kurumunun bir kişiden işaret almadan adım atamaz hale geldiği, daha kötüsü bozulduğu, kuruluş amaçlarını yerine getiremez hale geldiği ortaya çıktı. Depremlerin moloz yığınına dönüştürdüğü kentler, Siyasal İslam ile bezenmiş yeni rejimin ülkemizi ne hale getirdiğinin açık göstergesi oldu. İçine düştüğümüz, en muktedirlerin zamanında yardım edemediği için helallik istediği, insanların yıkıntılar altında günlerce can çekiştiği, aç, susuz, tuvaletsiz, çadırsız, soğukta kaldığı, çocukların kaybolduğu çok acı bir memleket tablosudur.


Sağlığın yaldızları yine döküldü

Türkiye’nin çok yetkin hekim örgütleri depremle birlikte hızlı değerlendirme raporları hazırladı. Türk Tabipleri Birliği (TTB), tabip odaları, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER), Türkiye Acil Tıp Derneği (TATD), Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği, Türkiye Psikiyatri Derneği, Türk Toraks Derneği, Adli Tıp Uzmanları Derneği gibi pek çok uzmanlık derneği hem yaraları sarabilmek için doğru yerden müdahale etmeye, tehlikeleri azaltmaya, yol göstermeye çalıştılar hem de aynı hatalara bir daha düşmemek için şimdiden hazırlıklı olmanın gereklerini anlattılar. Hekimler titiz çalışmalarıyla günlük olarak, çöken ve ayakta kalan hastaneleri, ilaca ve aşıya erişimi, sevk ve ulaşım olanaklarını, sağlık çalışanlarının durumlarını, hava kirliliğinden asbest riskine, temizlik sorunlarından salgın hastalık tehlikesine, ruh sağlığına, kadın ve çocuk sağlığına, kimlik tespitine kadar sorunları ve çözüm önerilerini bildirdiler, sağlık hizmetleri sundular.

TATD üyesi acil tıp uzmanları ilk yedi gün koordinasyonun sağlanamaması, malzeme sıkıntısı, personel dağılımı ve iletişimi problemleri, lojistik ve tedavi bakımı eksikliklerini göz önüne alarak bu afetin sağlık planlamasının yeterli bir şekilde yapılmadığı tespitini bildirdi. Koordinasyon sağlanamamasının açık göstergesi olarak ilk günlerde malzeme ve personel eksikliği, ilerleyen döneminde malzeme eksikliği ve ilk hafta sonunda da personel fazlası sıkıntısı yaşandı. Hastanelerin yıkılması büyük sorundu, buna sistemin verdiği cevap da yetersiz oldu. İlk olarak sahra çadırları kurulmaya çalışılsa da bu çadırların plansızlığı soğuk kış şartları ile birleşince istenilen performansı ortaya koyamadı, hastane bahçelerindeki otoparklar sahra çadırlarının önündeki en büyük engelleri oluşturdu.

İnternet bağımlı hastane bilgi sistemleri çalışmadı, kâğıt temelli, triyaj, kayıt, takip, adli bildirim ve ölü tespit sistemlerinin, acil servisler, yoğun bakım ve ameliyathane gibi çalışması elzem birimlerde bulundurulmamasının sıkıntıları yaşandı.

Neden hazırlıklı olamıyoruz?

HASUDER üyesi halk sağlıkçı hekimler Hatay İl Afet Risk Azaltma Planı’nda (İRAP) deprem tehlikesinden hasar görebilecek binalara ve etkilenecek nüfusa kadar detayların yer aldığını bildirdiler. Çalıştay’da 7,5 büyüklüğünde bir depremde Antakya ilçesinde bulunan 57 bin 891 binanın 57 bin 475’inin çeşitli ölçülerde hasar göreceğinin, bu binaların 52 bin 133’ününse yıkılacağının öngürüldüğü, Hatay’da yaklaşık 30 bin kişinin hayatını kaybedeceğinin tahmin edildiği ortaya çıktı. Ne denebilir ki? Buna rağmen hazırlıklı olunamamasını anlatmaya kelimeler yetmiyor. Halk sağlıkçılar raporlarında, ilk günlerde acil sağlık hizmetlerindeki aksaklıklar, enkazdan sağ çıkarılan bazı yaralıların daha sonra tam teşekküllü bir hastaneye zamanında ulaştırılamadığı için hayatını kaybetmesi, yaralı olarak hastanelere ulaştırılan çocuk ve bazı erişkinlerin kayıtlarının tutulmaması ve halen kendilerinden haber alınamaması gibi sorunları aktardılar. Bunlar başarısız süreç yönetiminin sonuçlarıydı.

Kayıplarımıza yanıyoruz. Öte yandan bu ülkeyi yaşanabilir hale getirmek için yapılması gereken çok şey olduğunu görüyoruz. İyi tarafı, başarabilecek insan gücümüz ve kaynaklarımız var. Temel ihtiyaç ise bunu önceleyecek, yüzü halka dönük bir iktidarı kurabilmektir.