Derin devlet dedikleri
MHP ve Ülkü Ocaklarının Türkiye’nin ABD’nin soğuk savaş politikalarına bağlı olarak, CIA eliyle örgütlendiklerini şimdi eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı’nın gazete ve sosyal medyada dolaşan itiraf niteliğindeki açıklamalarında da ortalığa dökülüyor.
Hazırlayan: Yol Politika Kolektifi
Türkiye şimdi bir yandan Ülkü Ocakları eski başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesini bir yandan da Ayhan Bora Kaplan davasında neler olup bittiğini anlamaya çalışıyor.
Öldürülen Sinan Ateş’in eşi MHP ve Ülkü Ocakları yönetimlerinde görev alan insanların cinayetteki rollerini anlatıyor. Katilin İstanbul’dan polis korumasında nasıl getirildiği dava dosyalarından ortalığa dökülüyor hem de Ülkü Ocakları’na ait ve halen kapılarında durmaya devam eden araçların plakları ile birlikte. En yakınındaki isimlere kadar uzanan böyle bir cinayet hakkında Bahçeli bir açıklama yapmıyor. MHP’nin iktidar ortakları da bu konuda tek bir şey söylemiyor.
Öte yandan da Ayhan Bora Kaplan isimli bir mafya liderinin polisten yargıya uzanan bir ilişki ağıyla nasıl bir iktidar gücüne sahip olduğu ortalığa saçılırken emniyet güçleri birbirlerine operasyon yapıyor. Partisinde işlenen bir cinayet hakkında tek söz etmeyen Bahçeli, A. Bora Kaplan’a operasyon yapılmasını bir darbe ilan edecek kadar ileri gidiyor.
TV’lerde günlerdir bu olayların şifreleri çözülmeye çalışıyor. Cinayetler, mafyalar, çeteler ve onların ülkenin yönetimlerinde söz sahibi olan insanlarla kurdukları ilişkilerin şifrelerini çözmeye çalışırken, devletin şifrelerini hatırlamak gerekiyor.
Emperyalizm Güdümünde Örgütlenen Faşizm
MHP ve Ülkü Ocaklarının Türkiye’nin ABD’nin soğuk savaş politikalarına bağlı olarak, CIA eliyle örgütlendiklerini şimdi eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı’nın gazete ve sosyal medyada dolaşan itiraf niteliğindeki açıklamalarında da ortalığa dökülüyor.
Evet, 1959 yılında Türkiye ile ABD arasında imzalanan “Dolaylı Saldırı Anlaşması” gereğince Genelkurmay’a bağlı Özel Harp Dairesi ve buna bağlı tamamen sivillerden oluşan bir kontrgerilla örgütü oluşturuluyor. Özal Harp Dairesi o dönem Amerikan Yardım Heyeti ile aynı binada çalışıyor ve masrafları ABD tarafından karşılanıyor.
Dönemin başbakanının böyle bir örgütün varlığından haberdar olması da ancak Amerika’nın karşı çıktığı Kıbrıs müdahalesi üzerine Özel Harp Dairesi’ne para göndermekten vazgeçmesi ile oluyordu. Ecevit bu yapının varlığını ancak Özel Harp Dairesi’nin masraflarının örtülü ödenekten karşılanması istendiğinde öğrenecekti.
MHP ve Ülkü Ocakları bu Amerikan politikaları doğrultusunda ülkedeki ilerici, devrimci hareketlerin bastırılması için örgütlendirilmiş kontrgerillanın sivil ayaklarından birisi olarak örgütlendi. 1948’de ABD tarafından gayrinizami harp eğitimine alınan ilk ordu mensuplarından birisi olan Alparslan Türkeş’in önderliğinde kurulan MHP, komando kampları kurarak gençleri Komünizme Karşı Mücadele adı altında örgütleyerek emperyalizmin hizmetine sundu. Maraş’larda, Çorum’lardaki kanlı katliamlarla, Bahçelievler’den Balgat’a saldırılarla, Doğan Öz’lerin Bedrettin Cömert’lerin öldürülmesine varan bütün karanlık tertiplerin arkasında da bunlar yer aldı. Alman Der Spiegel dergisinin yayınladığı bir belgede, 12 Eylül darbesi sırasında Kenen Evren’in Özel Harp Dairesi’nin de başkanı ve kontrgerilla ordusunun komutanı olduğu ve bu yapının işlevi şöyle anlatılıyordu:
“CIA tarafından finanse edilen Özel Harp Dairesi’nin Soğuk Savaş süresince birkaç kez ismi değiştirilmiş olsa da, liderlerinin direktifleri doğrultusunda sayısız operasyon düzenlemekten ve gizli düzenli-olmayan savaş yürütmekten ibaret görev ve stratejileri değişmemişti.”
“Amerikan Derin Devletinin Uzantısı”
Genelkurmay eski İstihbarat Başkanı Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’in bir süre önce bir haber kanalında katıldığı bir programda Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan olaylara ilişkin yaptığı değerlendirmeler değişik çevreler tarafından son günlerde yaşanan olaylarla ilişkilendirilerek gündeme getiriliyor.
Emekli General Pekin bu konuşmasında Türkiye’de varolan derin devletin aslında Amerikan derin devletinin bir uzantısı olduğunu, onun dışında bir Türk Derin Devletinin olmadığını söylemişti. 1970-80 yılları arasında yaşananların, 12 Eylül ve 15 Temmuz gibi bütün darbelerin de esas olarak Amerika’nın uzantısı olan bu “derin devletin” marifeti olarak görülmesi gerektiğini söyleyen Pekin bulunduğu görev nedeniyle birinci elden tanık olduğu olayları ifşa ederek sözlerini şöyle sürdürmüştü.
“Türkiye’de silahlı kuvvetler veya askerî öğrenciler içinden seçilen gençlere Seferberlik Tetkik Kurulu ve sonra da Özel Harp Dairesi’nde görev verilirdi. Bunların kim olduğunu sadece MİT bilirdi. MİT ise zaten CIA ile Ankara’da aynı binada altlı üstlü çalışırdı. Maaşlarını ABD verirdi. Bu kadrolar içinden devşirilen insanları sonra ABD ve İngiliz istihbaratı Türkiye aleyhine kullandı.”
Pekin maaşlarını yabancı bir ülkeden alan, Amerikan İstihbarat örgütü CIA ile aynı binada çalışan, “milli” bir istihbarat örgütü olmayan bu yapının Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Ahmet Taner kışlalı, Bahriye Üçok, Necip Hablemitoğlu gibi cinayetlerde rolünün olduğunu da açık açık anlatıyor.
Pekin Türkiye’nin 12 Eylül’e bu kadrolar tarafından sürüklendiğinin de altını çiziyor ve Fethullah Gülen, Mahmut Şevki Eygi gibi isimlerin de 1959’da bu yapı içinde görevlendirildiklerini söylüyor.
Katliamlar Özel Harp Dairesinin Stratejisiydi
Devrimcilerin yıllardır dile getirdikleri, 12 Eylül döneminde mahkemelerde yaptıkları savunmalarında geniş olarak zabıtlara geçirttikleri bu gerçeklerin eski bir istihbaratçı devlet görevlisi tarafından da dile getirilmesi, Türkiye’nin devlet yapısını anlamak açısından önemli bir dayanak olarak görülmelidir. Yakın tarihte ülkeyi bir iç savaşın eşiğine getiren cinayetlerin; ilerici demokrat aydınların birer birer öldürülmelerinin, Sivas, Kahramanmaraş, Çorum gibi kentlerde yaşanan katliamların CIA güdümlü özel harbin bir parçası olduğunun itirafı gerçekten de önemlidir.
Türkiye’nin NATO’ya katılmasıyla birlikte olası bir Sovyet işgalini önleme adına doğrudan Amerikan istihbarat örgütü CIA’ye bağlı olarak bir Özel Harp Dairesi örgütlendi. Kontrgerilla olarak da adlandırılan bu yapının sivil uzantısı olarak da MHP ve Ülkü Ocakları yukarıdan aşağıya devlet eliyle örgütlendi.
MHP’nin kurucu lideri Alpaslan Türkeş’in Amerika’da iki yıl “kontrgerilla harbi” eğitimi aldığı, daha sonra da MHP’yi sivil faşist bir güç olarak örgütlediği biliniyor. Kendi ifadesiyle “Amerikalılar 2. Dünya Savaşı’nın galibi olarak çok gururluydular, bizi de Marshall Planı çerçevesinde Sovyetler’e karşı güçlendirmek için eğitiyorlardı” diyerek ABD çıkarlarını korumakla görevlendirildiklerini anlatıyor.
Bu şekilde emekli askerlerin komando kamplarında eğittiği sivil faşist militanların grev kırıcılıktan, üniversite işgallerine, siyasal cinayetlerden katliamlara kadar rol oynayacaklardı.
İsmail Hakkı Pekin’in bütün çıplaklığıyla ortaya koyduğu bu gerçek Devrimci Yol Savunması’nda şu cümlelerle dile getirilmişti. “Evet, ABD Türkiye’de Özel Harp Dairesi diye bir gizli örgüt kurduruyor bunun masraflarını kendi karşılıyor, bu örgüte bağlı sivillerden oluşan yarı askerî teşkilatlar kurduruyor ve bunların başına da (MHP İl Başkanları gibi) faşistleri getiriyor. Bütün bunlardan sonra Türkiye’de yaşananlara herhalde hiç şaşmamak gerekiyor”
Şimdi adına Milliyetçi sıfatını takan bir partinin Amerika eliyle “komünizmi önlemek için” örgütlendiği, Ülkü Ocakları denilen gençlik örgütlenmesinin de sol-devrimci düşüncelerin gelişmesini önlemek için Amerikan çıkarları doğrultusunda kullanıldıklarını çok net olarak görmek gerekiyor.
Önüne gelen herkesi “terör örgütü” olarak niteleyen milliyetçi bir partinin 12 Mart’tan bugüne uzanan onlarca kanlı olayın, katliamın, cinayet ve saldırının asli odağı olduğunu mafya ve özel harp örgütüyle iç içe geçtiğini gösteren onlarca olay ortada duruyorken milliyetçiliğin bu gerçeğin üstünü örten bir şal olduğu açık olmalıdır.
Eygi ve Gülen Özel Görevlendirildi
Pekin’in siyasal İslamcı akımlar için söyledikleri de itiraflarının bir diğer yüzüdür. “Fettullah Gülen, Mehmet Şevket Eygi gibi isimlerin Amerika tarafından Yeşil Kuşak projesi çerçevesinde komünizmle mücadele ile görevlendirdiğini söyleyen Pekin’in aynı zamanda bir itiraf niteliği taşıyan ifşaları geçmişte yaşanan olaylar tarafından da doğrulanmaktadır. Mehmet Şevket Eygi Kanlı Pazar’da gericilerin saldırı ve cinayetlerinin başlıca kışkırtıcılarından biriydi. Yazdığı gazete makaleleriyle gerici katilleri devrimci gençlerin üstüne kışkırtmış, 6. Filo protestolarına katılan genç devrimcileri hedef haline getirmiştir.
Fetullah Gülen hareketinin de 12 Eylül ve sonrasında oynadığı rol “ılımlı İslam” fikrinin taşıyıcısı olarak Graham Fuller’lerden aldığı övgüler ortada.
ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi doğrultusunda Türkiye’deki devlet yapılanmasının AKP ile el ele siyasal İslamcı bir faşizme dönüştürülmesi ve 15 Temmuz olayları da...
Devletin Gerçekliği Emperyalizm
Devletin içinde Amerikan çıkarlarına göre örgütlenmiş bir yapı bu gerici ve faşist hareketleri ilerici, devrimci hareketleri engellemek için desteklemiş ve devletin çeşitli kurumlarıyla bu sivil güçler iç içe faaliyet sürdürmüşlerdir.
Türkiye’nin yakın tarihinde devletin içindeki gizli örgütlenmelerle sivil karşıdevrimci örgütlenmelerin iç içe geçtiğini kanıtlayan onlarca olay vardır. Susurluk’ta bir kamyonla çarpışan Mercedes’in içindekiler devlet görevlileriyle çeteleşmiş sivil güçlerin ortaklığını bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştu. MHP’den mafyaya, mafyadan siyasete ve devlet güçlerine uzanan ilişkiler zinciri kesintisiz olarak bugüne kadar uzandı.
Ülkemizde yaşanan bütün önemli olaylar, 12 Eylüller, 12 Martlar, 15 Temmuz vb darbe girişimleri, siyasi cinayetler, devlet içinde çeteleşmiş yapılar, en son Ayhan Bora Kaplan vakası ya da Sinan Ateş cinayeti…
Devletin derinine sızmış emperyalizmden başka bir şey olmayan bu ülke gerçekliliği görülmeden bilinmeden, gerçek ve sahte ülkücüler ve milliyetçiler gibi söylemlerle anlamak da doğru bir siyaset yapmak da mümkün olmaz.