Google Play Store
App Store

Bir kitap okumakla hayatınız ne kadar değişebilir ki? Oysa binlerce yıl önce geometrik bir form türümüzün yaşam biçimini kökten değiştirmişti. Bir sabah uyandıklarında siyah bir dikilitaş ile karşılaştılar ve artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Aynı gün insansıların evriminde önemli bir gelişme olan uyluk kemiğini silah olarak kullanmayı ve türdeşleri de dahil yeryüzündeki yaşamı boyunduruk altına almayı öğrendiler. Uzun uyluk kemiği sayesinde atamız artık ayakları üzerinde dikilebiliyordu ve zafer sarhoşluğuyla silahını havaya fırlattı. O zamandan beri uyluk kemiği çeşitli formlara bürünerek uzamdaki yolculuğuna devam ediyor. Kubrick’in 2001: Space Odyssey filminin açılış sahnesinde gerçekleşen olayların ardından yeryüzünün peyzajı kökten değişecekti. Doğa kuvvetlerinin biçimlendirdiği, doğal formlar arasında bir form olan insan yapay bir formla karşılaştığından beri yeryüzünü dikilitaş benzeri, geometrik formlarla donatıyor. Form deyip geçmeyin, hayatımız formlar arasında geçiyor. Bir şeyin formu niteliklerinin toplamıdır. Soyut formlar, şeylerin bağlamlarından koparılıp niteliklerinin budanmasıyla elde ediliyor. Ve insan artık yaşamları doğal ortamlarından soyutlayarak soyut geometrik formların içine hapsedip boyun eğdirmeyi biliyor. Space Odyssey, hızlandırılmış bir insanlık tarihidir. BBC’ye göre dünya tarihi 24 saat olarak düşünüldüğünde insanın ortaya çıkışı gece yarısına 20 saniyeye denk geliyor. Ve insan, yeryüzündeki yaşamın sadece yüzde 0,01lik bir kısmını oluşturmasına rağmen yeryüzünü yağmalamaya devam ediyor.

***

Uygarlığın kapısında, tıpkı Platon’un Academia’sındaki gibi, “Geometri bilmeyenler giremez” yazılıdır. Bir sabah uyandıklarında karşılaştıkları mükemmel bir dikdörtgen prizma, siyah dikilitaş atalarımızın ilk geometri dersiydi. Dersten geçtiler ve kapıdan içeri girdiler. Doğa düz çizgi nedir bilmez, fakat insan artık biliyordu ve düz çizgilerle yeryüzünü parselleyip mülkiyetine geçirdi. Tersten söylersek insan geometriyi öğrendiği an doğadan kovuldu ve kendini geometrik formların içinde hapsedilmiş olarak buldu. Geometriyi öğrendiğinden beri insan kendini uzamda bir nokta olarak tanımlıyor. Geometride nokta, boyuttan yoksun soyut bir terimdir. Teoride bir noktadan sonsuz sayıda çizgi geçebilir. İnsanı bir form olarak biçimlendiren, bünyesinden geçen sonsuz sayıdaki kuvvet çizgisidir, kuvvet çizgileri sayesinde bedenleşir. İnsanı kuvvet çizgilerinden arındırdığınızda, boyutsuz bir nokta elde edersiniz. Artık noktaları bir düzleme yerleştirip çeşitli kompozisyonlar tasarlayabilirsiniz. Bir nokta olarak insan şimdi mekân tasarımında kullanılan boyutsuz bir tasarım elemanıdır. Teoride bir insanın bünyesinden sonsuz sayıda çizgi geçebilir, fakat uygulamada bünyesinden geçebilecek çizgiler, kuracağı ilişkiler iktidar tarafından belirlenmiştir.

***

Göbeklitepe’nin keşfi, dikilitaşların tarihini 12.000 yıl öncesine dayandırıyor. O zamandan beri insan sadece doğayı soyutlamakla kalmadı, bir soyutlanma ürünü olarak doğadan soyutlandı ve tecrit edildi. Dikilitaşlar, eril iktidarın ereksiyon halini gösteriyor. Göğe doğru yükselen her dikilitaş göklerdeki hakikate işaret ediyor. Göklerdeki tanrının yeryüzündeki temsilcileri tanrı krallar aşağıdaki yeryüzünü parsel parsel bölüp yağmalamaya devam ediyor. Ayakları üzerinde dikilen insan ve diktiği taşlar sadece yeryüzünü aşağılamaya yarıyor. Zira doğanın kabuğundan çıkan insan artık kabuğunu beğenmiyor ve dikilitaşların önünde secdeye kapanıyor. Geometrik bir düzlemde soyut bir noktaya indirgenen insan bedenini ve tüm kudretini yitirdi. Artık ne düşünebiliyor ne de eyleyebiliyor. Ya da Deleuze’ün deyişiyle “Düşünmüyoruz ve davranmıyoruz, bunun yerine işaret ediyoruz”.

***

İnsan paraya işaret ediyor. Para, yeryüzünü yağmalayan tanrı krallardan, göklerden geliyor. Mücadele paraya indirgendiğinden beri “İnsanlar, sanki kurtuluşları için savaşıyormuşçasına kölelikleri için savaşıyor” (Spinoza). Ücret artışına yönelik talepler, yeryüzünün yağmalanmasından daha fazla pay almak içindir. Oysa yağmalanan, kendi bedenleridir. Geometri dersinden geçtik, fakat hayat bilgisi dersinden sınıfta kaldık. Yine de insan Hegel’e inanmak istiyor: “Bu gençlerden her şeyin beklenebileceği fikri uyanır insanda”.