Google Play Store
App Store

İstanbul’a kış geri geldi sanki, hava buz... Cezaevleri dolu, belirsizlikler, tedirginlikler, öfke ve umut devam... Devam etmek deyince aklıma her zaman Beckett gelir. “Worstward Ho” adlı metninde geçen meşhur, “Devam et. Her zaman denedin. Yine yenildin. Önemi yok. Yine dene. Yine yenil. Daha iyi yenil” sözü değil sadece. Eserlerinde ‘devam etmenin’ anlamı, varoluşsal bir zorunluluk ve direniş biçimi olarak ortaya çıkar. ‘Godot’yu Beklerken’de Vladimir ve Estragon tam olarak neyi beklediklerini bilmeseler de orada durmaya, konuşmaya, beklemeye devam ederler. İmkansızın tehdidi altında devam etmek, şeylerin maddiliğine ya da hiçliğe, yani sonluluğun uygun olmayan gerçeğine maruz kalmaktır. Ona göre yaşamak, yaşamanın ve ölmenin ötesine geçer.

HAYATTA KALMA

Devam etme, Beckett için yaşam dürtüsü gibidir; artık devam edecek bir ben kalmasa dahi, devam etmenin kendisi kalır, başkalarına bulaşır. Üniversite öğrencilerinde olduğu gibi, bir zamanlar ben ve benim gibiler o sıralarda otururken de devam ediyorduk, şimdiki gençler de. Kurulan hayaller gerçekleşmeyecek olsa dahi, hayal kurmaya devam etmek. Çünkü hayatta kalmaktan daha fazlasını talep eder hayal kuran. Hayatı devam ettiren de bu fazlalıktır, hayatta kalmanın fazlalılığı... Sadece hayatta kalmak için mücadele eden, fazlasını istemeyen kişi, Raoul Vaneigem’in ‘Gençler İçin Hayat Bilgisi’ adlı kitabında yazdığı gibi, hayatta kalma hastalığına yakalanmıştır. Yaşama devam etmekle, hayatta kalma aynı şey değil.

KİMLİK RETORİĞİ

Popülizmin büyüsüne kapılmış kesimler, hayatta kalma hastalığına yakalanmıştır. Ne olursa olsun iktidarda kalmayı istemeleri, her tür yalana, hileye, tehdide başvurmaları, bu hastalıktan kaynaklanır. Jacques Ranciere ‘Uncertain Times’ adlı kitabında popülizmin unsurlarından bahsederken, hükümetlerin ve egemen seçkinlerin kamu işlerinden çok kendi çıkarlarını önemsediğinin seçimlerle onaylandığını yazar. Kamu işleri önemsizdir onlar için, hayatta kalmak uğruna hükümetlerin ve egemen seçkinlerin çıkarlarına sahip çıkarlar. Çünkü kimlik retoriğine hapsolmuşlardır. Bu kimlik retoriğinin bir sonucu da, kimin ‘halk’ sayılacağına dair iktidar eliyle yaratılan tanımlardır.

HALK YARATMAK

Popülist politikacıların seslendiği halk ya da millet, onlar için gerçekte yoktur, inşa edilir. Ranciere ‘popülizm’ teriminin belirli bir siyasi gücü karakterize etmek için kullanılmadığını yazar. Bir ideolojiyi ve hatta tutarlı bir siyasi tarzı belirlemez. Sadece belirli bir halkın imajını çizmeye hizmet eder. Çünkü onların ‘insanlar’a ihtiyacı yoktur. İnsanlar yerine, çeşitli insanların belirli montaj biçimleri, ayırt edici özellikleri, kapasiteleri veya yetersizlikleri vardır ve bunları kullanarak sürekli olarak dost ve düşman figürler yaratırlar. Ülkenin yarısından fazlası, onlar için halk olmayabilir örneğin. Çünkü diğer kesim gibi, egemen seçkinlerin kamu işlerinden çok kendi çıkarlarını önemsemesini onaylamıyorlardır.

DÜZGÜN KİMLİK

Hava çok soğuk. Ama biliyoruz ki dünya da dönmeye devam ediyor, bahar gelecek... Emilie Morin, bir yazısında Beckett’e göre asıl tehdidin kimliklerin düzgünlüğünde olduğunu yazmıştı. Otoriter sistemlerde her zaman düz, düzgün bir kimlik amaçlanır; yani olmuş, tamamlanmış, ses çıkarmayan, işlevini yerine getiren, pürüzsüz...

Beckett, sadece yazdıklarıyla değil, yaşamıyla da bize gösterdi: Devam etmek, yalnızca hayatta kalmak değil, başkalarının da devam edebilmesini mümkün kılmaktır. İkinci Dünya Savaşı’nda Fransız direnişçilerine katıldı, İngiltere’nin Kuzey İrlanda’daki etno milliyetçiliğine karşı çıktı, Cezayir’deki Fransız sömürgeciliğine karşı mücadele edenlerin yanında yer aldı, Güney Afrika’da Apartheid karşıtı hareketi destekledi, ABD’de Kara Panterler’le dayanışma içinde oldu. Beckett, kendi yazdığı karakterler gibi hep devam etti, yenmeyi ya da yenilmeyi umursamadan. Devam etti, her şeye rağmen...