Koalisyon peşrevleri sürerken yavaş yavaş tüm partilerin pozisyonu netleşiyor. CHP ve HDP’nin nispeten yapıcı halleri var. Bildiğimiz şekliyle AKP döneminin devam edip etmeyeceğine karar vermek anlamında kilit ya da anahtar parti ise MHP.

Geçen hafta yazdığımın arkasındayım: Bence muhalefet için hâlâ en ideali bir AKP azınlık hükümetini destekleyip ortak yasama faaliyetine ağırlık vererek yeni seçime hazırlanmak. İlk Sayıştay raporu geldiğinde zaten seçim tarihi konuşuruz, böyle bir yola gidilirse. Ama madem CHP de MHP de hükümette yer almaya sıcak bakıyor, o halde gözler sürekli şartlarını, kırmızı çizgilerini, ‘olmazsa olmaz’larını ifade eden MHP ve onun lideri Devlet Bahçeli’ye çevriliyor. Bahçeli’nin yazacaklarımdan haberi olur mu, bilemem. Olsa ne olur, onu da bilemem. Ama duysa, memnun olurdum.

1. HDP’yi yok saymak kabul edilemez.
Yok sayınca yok olmaz. Hem yanlış, hem makul değil. Ayrıca milyonlarca oy veren insanı da mı yok sayıyorsunuz? Milletin iradesi AKP, CHP ve MHP için mi geçerli sadece? IŞİD’e silah gönderenleri daha mı muteber buluyorsunuz? Onları da yok saymaya hazır mısınız? Her şey bu kadar siyah-beyaz değil ve siz bunu görebilecek deneyime sahipsiniz. Vekilleriniz daha birkaç ay önce İç Güvenlik Yasasına karşı hem CHP hem HDP’li vekillerle birlikte mücadele etti, kötü mü oldu?

2. Medya normalleşmeden AKP’yle koalisyona gireni paramparça ederler.
Çünkü öne süreceğiniz her şartı kabul eder gibi yapmaya hazır, bir hayat öpücüğü için pekala her şeyi yapmaya hazır bir parti var karşınızda. Devlet içindeki hakimiyeti bir yana, şu anki medya düzeni muhalif partiler tarafından yerle bir edilmediği sürece, AKP ile ortak olan bir sonraki seçime siyaseten mevta olur. Hem zaten çok yıpranacağı, eski suçların hepsinin ortağı sayılacağı için, hem de akmedya düzeni tarafından ters giden her şeyin sorumluluğu üstlerine atılacağı için. Bu gazete ve televizyonların sadece bir günlük yayınını izleyen bu dev kompleksin ne için çalıştığını görür. Bu medya düzeni bu ülkenin bütün yurttaşlarına hakarettir, sürekli yalan üretir ve gerçeği saklar. Bu devam ettikçe iktidarın parçası olan bunun da parçası olur.

3. Deniz Baykal gibi anılma tehlikesi!
MHP geleneği yukarıda saydığım iki gerekçeyi külliyen reddedebilir, tartışmayı bile zul sayabilir ya da görmezden gelebilir, ama Devlet Bahçeli’nin göz ardı edemeyeceği bir şey var: Birkaç yıl içinde Deniz Baykal gibi anılmayı göze alamaz, almamalı. 1993-2010 yılları arasında bu ülkeye en büyük kötülüğü yapan liderlerin başında vizyonsuzluğu, yanlış hesapları, hizipçiliği, bencilliği ve dev akılsızlıklarıyla Deniz Baykal gelir. AKP geleneğinin parti devlet noktasına ulaşmasında Baykal’ın rolü belki Erdoğan’dan bile fazladır. Hayır, Erdoğan’a vekillik yolu açtığı için değil. Kendi partisini ve ona gönül verenleri yıllarca süren bir atalete ve anlamsızlığa mahkûm bıraktığı için. Genel başkanlığı bırakmasına sebep olan komplo çok çirkindir, bel altıdır, ayıptır, ama bıraktığı miras açısından Türkiye’de hiçbir siyasetçi onunla benzer şekilde anılmak istemeyecektir diye düşünüyorum. Şimdi ülkenin birkaç yıldır içine çekildiği durumdan çıkma şansı belirmişken bunu reddetmek ya da iktidar aşkıyla hareket etmek ileride nasıl anılacağınızı da belirleyecektir.

Sözün özü, yüzde 60 oy alan muhalefet partileri ya bir şekilde iktidara ortak olmadan, kurulacak komisyonlarla, hazırlanacak kanunlarla bu yasama dönemine damga vurmalı; ya da AKP’yi dışarıda bırakacak bir hükümet formülü üzerinde anlaşmalı. Bu ikisinin dışındaki formüllerin hepsi de, o formüllere onay verenlere büyük zarar verir. Biraz uzun vadeli, biraz geniş düşünmenin tam zamanıdır.