Google Play Store
App Store
Nurcan Bilge Gökdemir

Nurcan Bilge Gökdemir

nurcangokdemir@birgun.net

Erdoğan ve Bahçeli’nin sahneye koyduğu oyunun niyeti belli: İçeride ve dışarıda güç devşirme, iktidarını tahkim, yeni partnerler yaratma… Merak edilen ise farklı görüşlerin dillendirildiği Kürt siyasi hareketinin son “Çözüm süreci” kandırması hafızalarda taze iken vereceği yanıt.

Devlet Bahçeli DEM Partililerle ‘tokalaştı’: Kürt siyaseti ne diyecek?
Fotoğraf: AA

“Gelin Türkiye partisi olun, gelin teröre cephe alın, gelin bin yıllık kardeşliğimizde kenetlenin…” Bu sözlerdeki üstenci üslup çok açık ve rahatsız edici değil mi. Daha düne kadar TBMM’de DEM Parti ile temsil edilen Kürt siyasetine karşı eleştiri sınırlarının üzerine çıkan ifadeler kullanan Bahçeli, bir anda TBMM’de DEM Parti milletvekillerine ayaküstü el sıkmayı bahşetti. Ardından da bu sözlerle Kürt siyasi oluşumu için belirledikleri çerçeveyi tarifledi.

Bahçeli’nin daha düne kadar hakaretler ettiği, yargı kurumlarına hedef gösterdiği, partilerinin kapatılmasını, benzerlerinin de açılmasının engellenmesini, milletvekillerine maaş ödenmemesini istediği siyasi aktörlere karşı gösterdiği yeni tutum, o kadar şaşkınlık yarattı ki “İlerlemiş yaşı kaynaklı mı?” sorusuna bile yol açtı. Ancak bunun planlı bir stratejinin parçası olduğu daha sonra yapılan açıklamalar ve son olarak da AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin grup toplantısında yaptığı açıklama ile anlaşıldı.

Erdoğan, AKP’nin TBMM Grubu’na seslenirken şu sözleri kullandı:

“Türkiye Yüzyılı'nda şiddetle arasına mesafe koyan anlayışa elbette yer vardır ama sırtını dağa yaslayan terör siyasetine asla yer yoktur. Sayın Bahçeli’nin yaptığı açıklamaları 85 milyonun kardeşliği adına çok anlamlı buluyorum. Bölgemizin içinde bulunduğu atmosferi düşünerek daha fazla konuşmaya, uzlaşıya, diyalog zeminini genişletmeye ihtiyacımız olduğu kanaatindeyiz”

CAN SİMİDİ KÜRT HAREKETİ Mİ OLACAK?

Bu sözlerle içine sürüklendiği siyasi sıkışıklık 31 Mart yerel seçim sonuçları, daha sonra yapılan kamuoyu araştırmaları ve esas önemlisi toplumun tüm kesimlerinden yükselen, sokağa yansıyan itirazlarla tescillenen Cumhur İttifakı’nın yeni bir can simidi aradığı söylemlerinin haklılığı ortaya çıktı. Erdoğan’a yeniden adaylık yolunu açacak Anayasa değişikliği için aranan eksik gücün Kürt siyasetinden temini arayışı da görülen ilk gerekçelerden biri elbette.

Bir başka yorum bölgede yaşanan savaşta Türkiye’nin alacağı konumu güçlendirici ve ortaya çıkması olası etkilerini yumuşatıcı bir politika arayışı idi. Bunun da haksız olmadığı görüldü.

Bahçeli’nin bu şaşırtıcı tutum değişikliğinin nedeni, bir ölçüde anlaşıldı. Cumhur İttifakı’nın bu arayışının işaretini Bahçeli ile vermesi de çok anlaşılır bir tercih. Çünkü Bahçeli’nin bilinen siyaseti ile AKP’nin Kürt siyasetine yakınlaşmasına izin vermeyeceği, bir adım atılsa bile bunu engelleyeceği konusundaki tereddütler de bu el sıkışma ile engellenmek istenmiş belli ki… Bizzat işaret fişeğinin Bahçeli tarafından atılması ile baştan bu gerekçelerle oluşacak olumsuz beklentilerin önlenmesini sağladıkları görülüyor.

SAĞIN DURUMU BELLİ, KÜRTLER NE YAPACAK?

Sağ siyasetin pragmatist, ilkesiz özellikleri dolayısıyla bunda şaşıracak bir durum olmadığını yakın siyasi tarihteki ittifaklar, işbirlikleri, saf değiştirmeler gösterdi.

Burada yanıtı aranması gereken temel soru şu, “Kürt siyaseti kendilerine ayrıntılı bir şekilde tariflenen çerçeveye oturmaları koşuluyla ellerinin sıkılabileceği, muhatap alınabilecekleri, bazı taleplerinin de karşılanabileceği vaadine ne karşılık verecek?”

2013 yılında başlayıp 2015 yılında sona eren Barış ve Çözüm Süreci, Çözüm Süreci, Açılım Süreci, Demokratik Açılım, Kürt Açılımı gibi birçok isimle anılan dönemin üzerinden unutulacak kadar uzun yıllar geçmedi. Yaklaşık 8 bin kişinin yaşamını yitirmesi ile sonuçlanan bu süreçten sadece Kürt siyaseti değil tüm ülke muhalefeti büyük zarar gördü, ancak iktidar gücünü tahkim ederek bugünlere kadar geldi.

Bunlar hatırlandığında rasyonel beklentinin bu yeni oyuna “İkinci bir kandırmaya yokuz” yanıtı verileceği idi. Ancak yapılan çeşitli açıklamalar bize kapıların kapatılmadığını, bazı adımların atılması durumunda Anayasa değişikliği başta olmak üzere birçok şeyin konuşulabileceğini gösterdi.

Kürt siyaseti içinde uzun yıllar mücadele eden, cezaevlerinde yatan, kayıplar yaşayan, Meclis içi siyasette deneyim kazanan bazı isimler çeşitli mecralardan itirazlarını dillendirdi. Ancak kamuoyuna özellikle Meclis siyaseti yapan isimler tarafından verilen mesajlar kapıların açılabileceği yönünde. Pazarlıkların seyrine güç dengesi ve tarafların güvenilirliği damga vurur. Kürt siyasetinin tüm kademelerindeki isimlerin AKP ve MHP, özelde de Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli ile ilgili deneyimlerinden, bizzat kendilerinin yaşadıklarını unutmadıklarından kuşku duymak mümkün değil elbette.

Ama yazının başındaki “üstenci tutuma” bir kez daha dikkat çektikten sonra şunları soralım: “Bir pazarlıkta istenilenin alınmaması durumunda iktidarın elindeki her türlü gücü kullanarak üstlerine geleceği görülmüyor mu? Önceki çözüm sürecinde yaşananların bir kez daha yaşanmayacağının garantisi var mı? Ortaya çıkan olumsuzluğun sadece bölgeyi değil tüm ülkedeki muhalefetin boğulması ile sonuçlandığının sayısız örneği unutuldu mu?”

Kürt siyasetçilerin herkesten daha çok bu soruları çoğaltacak deneyime sahip olduğu bir gerçek. 1 Ekim’den bugüne geçen süreçte bu ve benzeri soruların sorulmadığını düşünmek de haksızlık olur. Cumhur İttifakı’nın bu arayıştaki amacı çok ortada, merak edilen Kürt siyaseti içinde birbirinden farklı görüşlerin dillendirildiği bu sürecin nasıl sonuçlanacağı...