Devlet başkanlığı ve parti başkanlığı
CHP Genel Başkanı Sn. Özgür Özel’in, “amacım, Parti Genel Başkanı olarak seçimleri kazanmak” biçimindeki sözleri, şöyle de anlaşılabilir: Parti genel başkanlığı devlet başkanlığı ile bağdaşmaz.
Anayasa açık: “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir.” Devlet başkanı, “aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma…, namusum ve şerefim huzurunda andiçerim” hükmü doğrultusunda davranma yükümlülüğünde. Ne ki, parti genel başkanlığı buna engeldir. Bu hükmün ihlali sonucu, Devlet başkanlığı ve yürütme (hükümet) yetkilerinin tarafgir biçimde kullanılması, Kişi+Parti+Devlet (K+P+D) birleşmesi tehlikesi yaratmıştır.
Devlet Başkanı’nın Parti Başkanlığı Anayasa’ya aykırı olduğuna göre, Sn. Özel’in yaklaşımı şöyle de okunabilir: eğer ben aday olursam, parti başkanlığından çekilirim.
Bir ekleme daha: bu konuyu şimdiden tartışmanın yerindesizliği, seçime olan zamandan kaynaklanmıyor yalnızca; CB’yi sistemin merkezi olmaktan çıkarmak, demokratik anayasa hedefi gereğidir.
Bir de, görevdeki CB’nin 4. kez aday olamayacağı: “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir”. Bu kural (2007) hiç değişmedi. Buna karşın aynı kişi 3 kez seçildi. Kural ve kişi aynı, hiçbir belirsizlik yok. 3. kez seçilmek için madde 116 koşuluna uyulmadığına göre, güncel durum Anayasa dışı.
Bu ve öteki hususlar, iktidar adayı parti olarak CHP için şu çifte gündemi gerekli kılıyor: Parti başkanlığı vb fiili durumlara ve demokratik olmayan 2017 kurgusuna son vermek.
YA HEP…
Bu ayrımın anlamı ve önemi çifte YA HEP yaklaşımında: Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti siyasal ve anayasal kazanımlarını reddeden AKP-MHP, kendilerinin çizdiği anayasal çerçevenin de hep dışına çıktılar; dahası, çoğu zaman tam tersini yaptılar. Örneğin, kanun teklifi, TBMM’nin tekelci yetkisi; ama tekliflerin hemen tümü bakanlıklarda veya Saray’da hazırlandı. Buna karşın hemen hiçbir bakan, bakanlığı ile ilgili yasa görüşmeleri için TBMM’ye uğramadı. Tersine, parti genel başkanının TBMM’deki grup toplantılarına katılan bakanlar, Parti’nin belediye başkan adaylarına oy dilenmek için seçim kampanyası yaptı.
Özetle; CB, Yürütme’yi tek başına üstlenerek Hükümet siyaseti dışına çıkardığı bakanları, seçim yarışmasında eşitliği diğer partiler aleyhine bozmak için parti siyaseti hizmetine yönlendirdi. Anayasal düzlem ve fiili durumda “ya hep” ile yetinmeyen AKP-MHP ittifakı, ülke genelinde de demokrasiyi sönümlendirmeye yöneldi: “ve yekpare”
VE YEKPARE
Devlet ve Hükümet yetki tekeli ile yetinmeyen kişi, yerel üzerinde de kararname (CBK) yoluyla çifte vesayet kurdu.
Kendini kamu yönetiminin sicil amiri yapan kişi, üniversiteleri de hiyerarşik ilişkiye soktu.
Kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarını partizanlaştıramayan AKP-MHP, baroları parçaladı.
Anayasa’ya aykırı yasalar, CBK’ler ve talimatlar yoluyla kurulmaya çalışılan bu ‘yekpare fiili yapı’, siyasal iktidarın eldeğiştirmesi ile belli ölçüde tasfiye edilebilse de, 2017 kurgusu ancak demokrasiye geçiş dönemi için kullanılabilir; çünkü sürdürülebilir değil.
Bu nedenle şu anayasal hedef yaşamsal: hesapverebilir hükümet, görev+yetki+sorumluluk üçlüsü, anayasal denge ve denetim düzenekleri.
ÇİFTE KAVGA VE HEDEF
Özetle, uçurumun kenarıdaki ülke ancak bu çifte hedefle kurtarılabilir. Bu nedenle, gündeme seçim çıkarıldıkça, rejim ve sistem tartışması ikinci plana kayıyor; CB adaylığı öne çıkarıldıkça, asıl sorun olan Anayasa, dikkatlerden kaçabiliyor.
Anayasa bilimini yadsıyarak ulusal mirası reddedenlerin, kendi kurgularına bile ihanetle yarattıkları K+P+D birleşme tehlikesi karşısında CHP, siyasal iktidarın eldeğiştirme hedefini geniş tutmak zorunda.
Çünkü “YA HEP’ten YEKPARE” ye giden yolda, demokrasiye karşı siyasal İslam kavgası veren mezhepçi ayak, şiddet ve tehdit yanlısı ayakla pekiştikçe Cumhur İttifakı’nın Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı amansız savaşı da günyüzüne çıkıyor. Bu nedenle demokratik Cumhuriyetçiler, eşitlik-laiklik ve yurttaşlık tarihsel sınavı ile karşı karşıya…