Google Play Store
App Store

İlk örgütlü topluluk (Göbeklitepe) ve ilk devlet (Sümerler), Anadolu’nun güneyinden Basra Körfezi’ne uzanan Mezopotamya’da görüldü. 6 Şubat depreminin yıktığı Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş, Adıyaman, Şanlıurfa ve Malatya Mezopotamya devletlerinin (Sümer, Akad, Babil, Hitit, Asur) izlerini taşır. İlk sosyal toplumun ve ilk devletin ortaya çıktığı bu coğrafyada artık bir devlet yok. Savaşların yıktığı Irak ve Suriye’nin ardından Türkiye’nin de devlet vasfını yitirdiği 6 Şubat’ta anlaşıldı. Şimdi bölge halkları, binlerce yılda inşa ettikleri devasa şeyi arıyor; "Devlet nerede!" Devlet, doğduğu yerde öldü!

Göbeklitepe, insanların etrafında toplanmak için inşa ettiği bir tapınak. Göbeklitepe’yi birlikte yaşamın merkezi yapan insanlar avcı-toplayıcı idi, tarımcı değillerdi. Göbeklitepe’nin bulunmasından önce, zamana ve dayanışmaya bağımlı tarımsal faaliyetin, zorunlu olarak insanları biraraya getirdiği düşünülüyordu. Göbeklitepe, yerleşik hayata geçişi, insanların sadece fiziki güçlerini birleştirmeye bağlayan tezi çürüttü. Arkeologlar, antropologlar ve tarihçiler, artık işbölümünün (zorunluluğun) tek sebep olmadığını, ilk toplulukların, aynı zamanda duygularını da birleştirdiklerini düşünüyor.

***

Gök gürültüsünden veya yıldırım düşmesinden korkan bir avcı-toplayıcı birey, muhtemelen kendinden güçlü bulduğu birine sarılmış, belki arkasına gizlenmiş belki de kafasını göğsüne yaslamıştır. Sığınılan kişinin sığınmacının başını okşaması, tehdidin kavramsal karşılığı olan korkuyu yenen ilk insan eylemiydi. Tehdidin büyüklüğü oranında bu iki kişi arasındaki duygusal dayanışma grup dayanışmasına dönüştü. Büyüyen grup, organize olma ihtiyacı duydu ve gücünü ve aklını güvenilir bulduğu birini kendine lider yaptı. Sonra bir daha da ondan kurtulamadı: Lider, önce kendisi için birtakım yetki ve ayrıcalıklar istedi, hemen ardından grubun bazı haklarından vazgeçmesini… Hayvanlar, sürü liderinden yönetme kabiliyetini göstermesini bekler, gücünü ve yeteneğini kanıtlayamayanı daha güçlü olanla değiştirir. İlk zamanlarda insan liderler de böyle değişirdi, fakat ayrıcalıklarından ve konforundan vazgeçmek istemeyen insan lider, en büyük korku kaynağı tanrıyı temsil ettiğini ve değiştirilmesinin büyük felaketlere yol açacağını söyledi. Ona inanmayanın başına büyük işler geldi.

Kimi zaman tanrı, kimi zaman tanrının temsilcisi olan lider, bilinçlendikçe korkusunu yenen topluluğa yeni korkular üretti. Önce insanlar arasındaki duygusal bağı zayıflattı, sonra onları birbirine düşman etti. Düşman, üretilmiş düşman korkusu daha çok asker, daha çok vergi ve daha çok yetki gerektiriyordu. Bu gücün toplamına devlet deniyor. Beslenme, barınma ve güvenlik gereksinimini karşılıklı sevgi ve güven içinde çözmek üzere bir araya gelen insanlar, Hammurabi Kanunları’yla ipin ucunu kaçırdı ve adına devlet denen gücün kölesi oldu.

***

Modern devletler de düşman korkusu üzerine inşa edildi. “Düşman”ın, her kararın meşruiyet kaynağı olması, devleti düşman aramaya, bulamadığında düşman üretmeye sevk etti. Düşman için örgütlenmiş devlet, gücünü dayanışma, güven, saygı ve sevgiden almaz. Dolayısıyla toplumsal amaçları da olmaz. Beş-on dakikada Diyarbakır’dan Gabar’ın zirvesine inen helikopterlerin yardım naklinde kullanılmaması, yüzlerce tankı bir günde sınıra sevk edebilirken şantiye şehirlerdeki iş makinalarını deprem bölgesine nakletmemesi beceriksizlikten ziyade, devletin savaş düzenini bozmak istememesindendi.

6 Şubat depreminde devlet büyük hasar alırken duygu, enkazdan yara almadan çıktı. Bu bize, devletin çıkar ortaklığına dayanan duygusuz bir örgüt, din ile milliyetin de duygusal birliktelik olmayıp devletin örgütlenme biçimi olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu, toplumla devlet arasındaki fayı kırmasa da bir hareketliliğe yol açması kaçınılmazdır. Bunu devletin sismik aletleri de tespit etti. Nitekim Devlet’in “Devleti bir kenara itip yardım toplanması, AHBAP çavuş ilişkileriyle yardım toplanması, bu kapsamda paralel bir hat kurulması, devletin inandırıcılığını bir nevi gölgelemektir” çıkışı ile topluma devlette duyguya, duygu temelinde (sosyal) örgütlenmeye yer olmadığı devlet diliyle hatırlatıldı.