Hayatı içinde yaşarız, çok çalışırız, güzel direniriz ama devlete karışmayız. Devleti hep ‘onlara’ bırakırız. Devleti bir kere karşısında duracak bir şey olarak tanımladığımız için içine girmeyi denemeyiz bile

Devleti boş bırakırsak böyle olur

Öfkeliyim. Hepiniz gibi.

Yalancıların madrabazların katliam sevicilerin hali ortada. Hani, bizden bahsediyor, bize zulmediyor, bizi öldürüyor olmasalar zavallılıkları hayli eğlenceli.

Ama işte gülemiyoruz.

Onlar ilk defa aklımızla alay etmiyor. Tarih boyunca bu böyle oldu. Kenan Evren çıkar konuşurdu her bir köşede. Vallahi 5 yaşında çocuk daha analitik bahaneler uydurabilirdi yaptıklarına. Resim yaptığı gibi konuşurdu. Seçim yaptı zarf içini gösteriyor düşünsenize.

Lav silahlarını gösterip bunlar boru diyen komutanlar, insanları yakarak öldürüp adına “hayata dönüş” diyen hükümetler vardı geçmişte.

Şimdi de turistik faaliyette gibi dolanan zibidiler arkadaşlarımızı katlediyor. Katlettikleri yetmiyor bir de gaz ve su sıkıyor, soru sorulduğunda sırıtıyorlar. Ürkütücü.

Sırıttıklarına bakmayın, ilk defa bu kadar korkuyorlar benim hatırladığım. Ben hiç bu kadar telaşla iz kapamaya çalışan bu kadar muktediri bir arada görmemiştim. Oysa normalde gayet sakin olur, iz bırakır, umursamaz, yollarına devam ederlerdi.

Bu musibet aşılacak. Eminim. Öyle yahut böyle ve çok uzamadan hükümet ve saray hegemonyası bitecek. Şuraya yazıyorum. Bu AKP’nin seçimde oyları düşecek. Tek başlarına iktidar olmaya iyice uzaklaşacaklar. Önümüzdeki günlere bağlı olarak drastik düşüşler de olabilir. Üstelik CHP ve HDP’nin oyları da yükselecek. Siyaset bilimci filan değilim. Görünen köy kılavuz istemez.

Lakin iş bununla bitmiyor.

Bir kere ne kadar düşerse düşsün yüzde 10 olmayacak. Halbuki bu kadar yalan dolan alay sinsilik hınzırlık acayiplik enteresanlık sonucunda hala yüzde 10 oy alabilen bir partiyi hala 5 milyon kişi destekliyor demektir. O bile fazla. Ben bir yer için on kişiden birinin bu kadar kalpsizliğe yalana dolana inanıyor olmasını müthiş fazla buluyorum.
Bir de sonucun yüzde ondan çok çok fazla olduğunu, bunun neredeyse kesin olduğunu düşünsenize. Kâbus.
Peki nasıl oldu da meydan bu kadar boş kaldı? Adamlar önce demokrasi şovu yaptılar. Sonra bir tanesi sıyrıldı partinin geri kalanını süpürgeyle kovaladı, herkes sustu, boynunu büktü.

Şimdi Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığına şiddetle karşı çıkanları hatırlıyorum da gülesim geliyor. Hepsi Abdullah Gül’ü aşkla özlüyor.

Şimdi çıkarın çuvaldızları kendimize batırıyoruz. Biz devleti çok boş bıraktık. Hep ‘onlara’ bıraktık.

Müsaadenizle biraz özel meselelere gireceğim. Rakı üzerine ahkam kesecek gücü nereden buluyorum? Çünkü biliyorum. İçindeyim. Üzerine yığınla kitap okudum. Vefa Zat, İlhan Eksen, Aydın Boysan, Refik Durbaş gibi üstadlarımızı şahsen tanıyorum. Dünyanın dört bir yanında rakı içtim. Rakı fabrikaları gezdim. Evde rakı düzenekleri gördüm.

Dahası var. Yıllarca, uzun yıllarca garsonluk yaptım. Mutfağa girdim, meze hazırladım. Meyhane işlettim.
Bir konuya dokuz kollu ahtapot gibi hakim olmak bunu gerektirir.

Bu konuda yalnız da değilim. Çilingire en az benim kadar hakim bir çok insan tanıyorum. Üstadlarım zaten sayılmaz. Çırak sayılırım ben onların yanında.

Hadi gelin konuyu geniş tutalım, hepimizi katalım konuya. Bu satırların okurlarının ciddi bir bölümü en az bir alana bu şekilde hakimdir.

Lakin bu alanların içinde ne kadar devlet vardır? Ellerinizi kaldırın sayım yapıyorum desem kaç avukat çıkar? Yüzlerce, binlerce. Ya savcı, hakim?

Benim çevrem yaptığım işlere de bağlı olarak epey geniştir. Her cinsten adam tanırım. Ne bileyim, Ian Gillan’la rakı, Ravi Shankar’la viski içmişliğim, Hollandalı aktivistlerle Amsterdam’da Shell laboratuvarı işgaline iştirak etmişliğim vardır.

Dört bir yandan kırk bin türlü insan tanırım. Bir de şöyle bakalım: Kaç tane Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu tanıyorum bilmiyorum. Çok ama. Gelin görün ki tek bir tane bile kaymakam, vali tanımıyorum.

Çocukken şans eseri aynı sırada okuduğum insanları saymazsanız kaç tane üniformalı tanıyorum biliyor musunuz? Sıfır.

HDP’lileri ÖDP’lileri EMEP’lileri ayırın bir kenara kaç tane milletvekili, parti yöneticisi, bilmemne başkanı tanıdım bu hayatta biliyor musunuz? Sıfır. Müsteşar, noter filan? Sıfır.

Kaç tane bakan tanıdım? Sıfır.

Eminim sizde de durum buna yakındır.

Bizim kabahatlerimizden birisi budur.

Hayatı içinde yaşarız, çok çalışırız, güzel direniriz ama devlete karışmayız. Devleti hep ‘onlara’ bırakırız. Devleti bir kere karşısında duracak bir şey olarak tanımladığımız için içine girmeyi denemeyiz bile.

Polis, asker, milletvekili, hakim, savcı, müsteşar vb. olmaya dudak bükeriz. Sonuç da bu olur. Buyrun. Ulusalcı, AKP’li yahut cemaatçi olmayan, hakikaten ve sadece adaletten yana olan eser miktarda hakim savcı var. Daha çok olsa fena mı olurdu? Bir vakitler Pol-Der vardı. Onlar da polisti. Şimdi de olsa fena mı olurdu?

Tamam, devlet işleri sıkıcıdır. Tamam, barındırmazlar filan. Ama bir devlet bu kadar da açıktan terk edilmez ki sağcılara, ayrımcılara, devletçilere, izansızlara?

Alçakça öldürülen kendileri güzel, gülüşleri güzel arkadaşlarımızı saygıyla anıyorum. İsimlerini kalbimize yazdık. Unutmayacağız. Bu ülkeyi katillere madrabazlara bırakmayacağız. Arkadaşlarımızın vasiyetleri var, barışı getireceğiz.