Herkes bu hafta haklı olarak dezenformasyon yasası olarak bilinen, çoğumuzu sansür yasası olarak kabul ettiği yasayı konuşuyor, yazıyor. Ben bu yüzden başka bir konuda yazmak istedim. Tek söyleyebileceğim gazeteciliğin, haberciliğin doğruluğunu savcıların kontrol ettiği bir sistem yanlış. Gerçekten bağımsız bir kurul oluşturulmalıydı. İçerisinde sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, gazeteciler, konusunun uzmanı akademisyenler olsaydı ve onlar değerlendirme yapsaydı. Oradan çıkacak sonuçlardan sonra savcılar devreye girseydi. Yanlış haber elbette büyük bir sorun ancak çıkan yasa o kadar gri alanlara ve yoruma açık olarak çıkartıldı ki samimiyetinden herkes şüphe etmekte. Bu acele bence, sansür yapabilmek için gerekli zeminin yaratılması olarak algılanıyor.

27 Eylül’de İngiliz Daily Mail gazetesinde çıkan bir haber dikkatimi çekti. Aktör Bruce Willis’in yüz haklarını Deepcake isimli şirkete sattığını ve bu sayede geçen Mart ayında yaşadığı konuşma problemi rahatsızlığından dolayı mesleğinden emekli olan Willis’in, yeniden filmlerde olabileceğini iddia etti. Pek çok büyük gazete, TV haberlerinde buna yer verdi. Hatta Telegraph, haberi okurlarına “Bruce Willis ekranda kullanılmak üzere ‘dijital bir ikizinin’ yaratılmasına izin veren ilk Hollywood yıldızı oldu” şeklinde duyurdu. İşin aslı öyle değilmiş. Menejeri yaptığı açıklamada böyle bir anlaşmanın olmadığını duyurdu. Willis geçen yıl Rus telekomünikasyon şirketi Megafon’un reklamı için bir film hazırlamış. Bu film için “deep fake” görüntüsünü kullanmış, Deepcake şirketi bu işi yapan şirketmiş. BBC’ye konuşan Deepcake şirketi, reklam için Willis’in ekibiyle yakın bir çalışma yapıldığını söylemiş. Deepcake şirketi de yüz haklarıyla ilgili her hangi bir anlaşmanın olmadığını.

Konuya hakim olduğunuza göre artık biraz gelecekten bahsetmeye başlayabiliriz. Deep Fake teknolojisiyle ilgili daha önce yazılar yazmıştım. Özellikle dolandırıcılık konusunda sınırsız alanlar açabilen bu teknoloji çok tehlikeli. Amerikan başkanı gibi görünen, sesi onun gibi olan biri nükleer savaşa giriyoruz dese ne olur? Bu çok uç örnekti. Daha basit yaşamın içinden örnekleyelim. Çocuğunuzu facetime ile arayan ama siz olmayan birisi çocuğunuzu, verdiğim adrese gel seninle alışveriş yapacağız diye arasa ne olur? Çocuk gider değil mi? Farklı bir örnek vereyim. Çalıştığınız şirkette üstünüz size online toplantı yaparak, yalan yanlış talimatlar verse ve siz bunları eksiksiz yerine getirseniz? Elon Musk gibi bir ortalık karıştırıcının coin dünyası ile ilgili saçma sapan bir coini takipçilerine almasını söylemesi nasıl tehlikeliyse yapılabilecek potansiyel bu tip hilelerin hepsi çok tehlikeli. Bruce Willis olayında olduğu gibi yüz hakları satılabilir mi? Bence satılabilir. Bu iyi olur mu? Bence olmaz. Düşünsenize Brad Pitt 27 yaşındaki yüzünün kullanım haklarını verebilecek. Sanal ortamda binlerce film üretebilirler. Adam 60 yaşında ama 2022 yapımı filmde 27 yaşında olabilir. Bütün kimyamızı bozacak şeyler bence bunlar. İşin bir de illegal tarafı var. Düşünsenize adam yüz kullanım haklarını satmamış ama karanlık dünyanın uzmanları onca filmde oynamış sanatçının sesini, görüntüsünü kopyalama konusunda hiç zorluk yaşamazlar. Her şeyin sanallaştırıldığı şu zamanda beş kuruş vermeden Brad Pitt’i kendi yazdığınız senaryo da oynatabilirsiniz. Bildiğimiz meşhur filmleri yeniden yorumlayıp bambaşka bir hale getirebilirsiniz. Sadece yüzler değil sanal olan. Ortamlar, mevsimler, mekanlar her şey dijital olarak üretilebiliyor. Teknolojinin geldiği bu seviyede iyi uğraşılmış bir iş olursa sanalla gerçeği ayırt etmeniz o kadar zor ki!

Sadece sinema ile sınırlı değil bu konu. Dünyaca ünlü bir müzisyene kendi bestenizi, sözlerinizi çok rahat söyletebilirsiniz. Elton John son teklisinde Ankara’nın Bağlarını söylüyor mesela!

Sonuç olarak dezenformasyon her anlamda artık günümüzün en büyük sorunu. Teknolojiyle birlikte bu çok daha hızlı etkiler elde edilmesini sağlamakta. Bu tehlikeyi bize gösterip, fikrini, tavrını göstermek isteyenleri susturmaya çalışmak ise tam bir sansür. Aralarında incecik bir görünmez çizgi var. Suistimale açık, yoruma açık, netleştirilmemiş bir kanun maddesi ile korkutarak susturulmaya çalışılan bir toplum var. Bu gri alan bilerek bırakılmış. Bizi korkutan işte o boşluk. Her şey net olsa zaten kimse sesini çıkartmaz, destek olurdu. Niyetin bu olmadığını herkes bildiği için reaksiyon veriyoruz. RTÜK’ü biliyorsunuz güya o da bizi, çocuklarımızı, gençlerimizi bir çok olumsuzluktan korumak için var. Peki bu görevi nasıl yerine getiriyor sizce? Referans alacağımız o kadar çok olumsuz durum var ki! Bu sebeple yeni çıkan yasanında amacını görmekte güçlük çekmiyoruz. Bu arada mevcut yasalarımız zaten yalan haber, haklı galeyana getirmek, toplumu olumsuz etkilemek vs. gibi konularda var. Bence, sosyal medya ve dijital yayınların daha da baskılanması ve bu baskının ete kemiğe bürünmesinin hissedilmesini sağlamaktı amaç. Çok karışık ve zor bir dönemden geçiyoruz. Hepimizin aklına en çok mukayyet olması gereken çorba gibi bir dönem….