Google Play Store
App Store
Dikiş tutmayan yaşamlar

Esme ARAS - esmearas@gmail.com

Hatice Günday Şahman’ın söyleşileri, kitap inceleme yazıları basılı ve dijital dergilerde yayımlandı. Öyküleri ödüle değer görüldü. Kırmızı Etek’ten (2017) sonra Yarım Kalmasın adlı ikinci öykü kitabı Mart 2024’te, h2o kitap etiketiyle raflardaki yerini aldı. On iki öyküye karşılık gelen kitap, Pessoa’dan bir epigrafla başlıyor. Böylece Şahman, öykülerinde iç konuşmalara, bilinç akışına, duygu ve düşüncelere ağırlık vereceğini söylüyor okuruna.

Kitabın ilk öyküsü “Yarım Kalmasın Hiçbir Öykü”de bir nedenle tamamlanmamış, elden kayıp gitmiş, yarım kalmış hayatları iğnesinin gücü yettiğince birleştiren terzi Mediha ile tanışıyoruz. Onun çabası nihayetlenirken, sıradaki öyküde Ceyda ve Sumru’nun hayatındaki “düğüm” çıkıyor karşımıza. Neyse ki çözüm yine bir kadından, anneden geliyor. Bu durumu kabullenip hazmetmesi kolay olmasa da bir düğün gecesi, ana yadigarı küpeleri kulağından çıkarıp kızları arasında paylaştırıyor Hayriye.

∗∗∗

“Kuş Balık Oldu” adlı öyküde içinde yaşadığı toplumca ötekileştirilen, uzun boyuna göre kısa aklıyla gerçeğin uzağında, bir masal aleminin büyüsünde yaşayan Nazif’in peşine düşüyoruz. Onun dünyaya gelişi ve gidişi arasındaki kısa mesafede, unutmak ve yaşama devam etmek için nedenlerimizi sorgularken, “Gök ve Kök” öyküsüne geliyor sıra. Genç adam, akademik eğitim için yurtdışına gitmekle ülkesinde kalmak arasındaki ikircikte boy atmanın, gelişmenin yollarını arıyor. Yabancılık duygusunu başarıya tutunarak yenebileceğinin gayet bilincinde. Kitapta dört beş yerde karşımıza çıkan, özgürlüğe kanat çırpmayı çağrıştıran kırlangıç imgesi hazır valize konmuşken, hızla çekiyor fermuarları.

Oysa aile bireyleri tarafından desteklenme konusunda bazı gençler onun kadar şanslı değil. Kimi babalar özgürce uçabilsin diye çocuğuna kanat takarken, “Daha Ne Kadar?” öyküsünde olduğu gibi kimisi de hoyratça buduyor evladını. Çünkü hayaller ve hakikat bakış açılarına göre değişip farklılık gösteriyor. Böylece yaşam sürdüğü müddetçe baba-oğul arasındaki hesaplaşmaların bitmediğine, bitmeyeceğine tanık oluyoruz. Çocukların ailelerin isteklerini, ebeveynlerin hayallerini gerçekleştirmek üzere dünyaya getirilip getirilmediğini sorguluyor ve “Şah Mat” adlı öyküye el uzatıyoruz. Hayat, çocuk sahibi olmak üzerinden yaşama bağlanma ya da o bağları çözme noktasına getiriyor bir ilişkiyi. Bu kez aile olmak ya da olamamak hakkında düşünürken, ölümünden sonra bile hayata bir kocanın/babanın gözlerinden bakmaya alışmış bir anne ile kızının hikâyesini okuyoruz “Değişen Perdeler”de. O kadar ki bayrak yarışı babadan kızına devroluyor ve gri-yeşil-beyaz dar açılı bir üçgende geçiyor onlar için yaşam.

∗∗∗

Hatice Günday Şahman’ın kitabında bir duygudan ötekine geçmek kolay olmuyor. Tırnağın ucuyla kabuğu kaldırıp altına bakmak, gençliğin izini sürmek, bir diğerinin gençliğini yurt edinmek de öyle, hiç kolay değil. Çünkü umulan ve başa gelenlerin buluştuğu kavşakta duygular, şehvetten şefkate evrilebilir her an. Böylece yüreklerimize birer çentik atıp eski aşklar çıkmazına varıyoruz. Neyse ki bastonuyla bize yol gösteren bir adam var. Derken… İnsan, zamandaki varlığını bedenden önce zihnin yaşlanmasında algılıyor ve kum saatine direnemiyor hiçbir hatıra/hafıza. Bize kim olduğumuzu anımsatan aynaların sırrı dökülmesin istiyoruz. Oysa kendimizi nasıl gördüğümüzle, başkaları tarafından nasıl göründüğümüz yine örtüşmüyor. Bu birbirini tutmazlıklar peşinde koşarken, yalnızlık ve yaşlılık günleri kapıya dayanıyor. İşte o anda hepimizden geriye bir iz, küçük bir hikâye kırıntısı, bazen de uzun soluklu öyküler kalsın istiyoruz ki “ilmek ilmek” çoğalsın yaşam.