Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Yazının başlığı sizi yanıltmasın! Hayır, bu hafta dil yazısı yazmayacağım! Yani başlıktaki deyimi uzun boylu açıklayan sözcükbilimsel bir yazı olmayacak bu. Derdim başka…

Siz de ayırdındasınız sanırım: Tüm muhalif odakları susturmayı amaçlayan Sansür Yasası’nın Meclis’te görüşüldüğü bir sırada biz her şeyi bırakmış, “türban”ı konuşuyoruz!

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, partisinin yetkili organlarında bile görüşülmeden apar topar TBMM’ye sunduğu “başörtüsüne yasal güvence önerisi”, bir anda gündemdeki tüm yakıcı sorunların önüne geçti ve “gerçek gündem”in belirsiz bir süre için ötelenmesine yol açtı.

SORUNUN ADI DOĞRU KONMALI

Yasa önerisinin çok hızlı hazırlanmış olmasından mıdır bilmiyorum, sorunun adı bile yanlış konmuş. Ülkemizde hiçbir zaman “başörtüsü sorunu” olmamıştır. Konu “başörtüsü” değil, 12 Eylül darbesinin yarattığı ve AKP’nin iktidar mücadelesinde çok önemli bir işlev görmüş olan “türban”dır. Başörtüsü, ülkemizin tarihsel, kültürel, geleneksel bir gerçeğidir. Türban ise (inançları gereği takanları dışarıda tutuyorum) ideolojik amaçla kullanılan İslamcı, siyasal bir simgedir. Kılıçdaroğlu, yasa önerisinin adını koyarken bile özensiz davranmıştır. Kim bilir, belki de bilinçli bir çarpıtmadır bu.

Kılıçdaroğlu’nun bu beklenmedik hamleyi taktik amaçla yaptığı söyleniyor. Belli ki AKP’nin yaklaşan seçimde muhafazakâr kesimi, “Biz gidersek kazanımlarınızı yitirirsiniz, türban yasağı yeniden gelir!” söylemiyle korkutmak isteyeceğinden kaygı duyuluyordu. Kılıçdaroğlu, bu kaygıyı gidermek için “türbana yasal güvence” hamlesiyle ön almak istedi. Ama karşı tarafın eli de armut toplamıyordu! Onun hamlesine el yükselterek yanıt verdi Erdoğan; “Samimi iseniz gelin anayasal güvenceye kavuşturalım başörtülü bacılarımızı!” diye de meydan okudu. Kılıçdaroğlu böylece türban konusunda ön alayım derken Erdoğan’a ön açmış, yol göstermiş ve tehlikeli bir yarışı başlatmış oldu.

Bizim siyaset tarihimizde vaat yarışının unutulmaz örnekleri vardır. Örneğin Süleyman Demirel’in bir dönem seçim yarışında rakiplerinin önüne geçmek için,“O ne veriyorsa ben beş fazlasını vereceğim” sözü hâlâ belleklerdedir.

Ama sorunlar, siyasetçilerin sorumsuzca el yükseltme yaklaşımı ve “artıran yok mu?” mantığıyla çözülmüyor. Ülkenin geleceği, oy kaygısıyla girişilen “taktik savaşları”na kurban edilemez. Gördünüz işte, AKP’nin tapulu arazisinde top koşturmaya kalkanlar, bir gün sonra “Yasa yetmez, türbanı anayasal güvence altına alalım” hamlesiyle karşı karşıya geldi! Bu yarışın sonu yok! Sonraki adım, “Türban özgürlüğünü Anayasa’nın değiştirilemez maddesi yapalım” önerisi olacaktır herhalde!

DAVUTOĞLU ETKİSİ

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, yaklaşık bir yıl önce DEVA ve Saadet Partisi’ne mektup göndererek, “Geniş kitlelere kazanımlarımızı kaybederiz korkusu yayarak, yolsuzluklarını meşrulaştırma ve iktidarlarını sürdürme çabası içinde olanlara karşı ilkesel işbirliği”nin öneminden söz etmiş ve “28 Şubat benzeri doğrudan veya dolaylı vesayet rejimleri üzerinden din ve vicdan özgürlüğüne karşı oluşabilecek her eylem ve politika karşısında demokratik hak ve özgürlükleri ve büyük fedakârlıklarla elde edilmiş kazanımları korumak” içerikli ortak bir bildiri yayımlama önerisinde bulunmuştu. Ancak DEVA yönetimi bu öneriyi olumlu karşılamamıştı. Kılıçdaroğlu’nun türbanla ilgili yasa önerisinde Davutoğlu’nun bu girişiminin de etkili olduğu sanılıyor. Nitekim Erdoğan’ın “anayasal güvence” çıkışına Davutoğlu’nun hemen yeşil ışık yakması gözden kaçmadı.

Kemal Kılıçdaroğlu, “türban açılımı”yla Altılı Masa’daki sağcı partilerin güvenini kazanmış ve Cumhurbaşkanlığı adaylığındaki konumunu güçlendirmiş olabilir. Ama unutmasın ki verili koşullarda yalnızca bu masanın desteğiyle Cumhurbaşkanı seçilemez. Seçimi kazanabilmesi için daha geniş bir demokrasi cephesinin oyuna gereksinimi vardır.

SAĞCILIK YARIŞI AYMAZLIKTIR!

“Türban”, siyasal İslamcı bir simge olarak AKP’nin en iyi kullandığı araçlardan biridir. Buradan CHP’ye ekmek çıkmaz! Kılıçdaroğlu, ağzıyla kuş tutsa, o mahalledeki kemikleşmiş yapıyı esnetip AKP’den kopartamaz. Kendisiyle diyalog kuran sınırlı sayıdaki muhafazakâr-mütedeyyin entelektüel kadınların da CHP’ye oy verecekleri kuşkuludur.

Sağcılıkta yarışın CHP’ye kazandıracağı bir şey yoktur ama kaybettireceği çok şey vardır. Parti yöneticileri, kendi toplumsal tabanlarını ve laik seçmen kitlelerini çantada keklik sanmasınlar! Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak da var!

Komşumuz İran’da şeriatçı yönetimin kapanmaya zorladığı kadınlar, molla rejiminin zulmüne karşı ayaklanmışlar; sokaklarda ve okullarda kitlesel biçimde başlarını açıp örtülerini ateşe veriyorlar! Türkiye’de ise laik cumhuriyeti kuran partinin başındaki zat, gerçekte serbest olan türbana “yasal güvence” sağlamaya çalışıyor! Poliste, orduda ve yargıda bile türban yasağının olmadığı bir ülkede nedir sizin bu bitmez tükenmez “endişeli muhafazakâr” duyarlılığınız? Biraz da yaşam biçimlerine kabaca müdahale edilen; hatta müzik dinlemeleri “günah”, konsere gitmeleri “süfli heves” sayılan insanların kaygılarına duyarlık gösterin “aslan sosyal demokratlar”!

Kemal Kılıçdaroğlu, son aylarda liberalizm karşıtı, kamucu çıkışlarıyla kamuoyunda önemli bir ivme yakalamış ve kendisini en çok eleştirenlerde bile yeniden umut yaratmışken, çözülmüş bir konuyu gereksiz ve zamansız biçimde ülke gündemine taşıyarak çok büyük bir siyasal yanlış yaptı.

Yanlış hesap, Bağdat’a gidemeden geri tepmiştir. Millet İttifakı’nın, AKP’nin kavram ve söylemleriyle yol alamayacağı görülmüştür. Halkın yakıcı gündemi aş ve iştir. Bir an önce “türban” gündeminden çıkılarak Saray rejimini yenilgiye uğratacak gerçekçi politikalara yeniden dönülmelidir.

dimyat-a-pirince-giderken-1073371-1.