Din-Bilim Kavgası
Fotoğraf: Pexels

Can Serhat Halis

Türkiye gibi ‘Aydınlanmacılık’ ile ‘Ortaçağcılık’ arasına sıkışmış ülkelerin, büyük toplumsal çalkantılara gebe olduğu aşikar. Bu gebelik, ilericilik-gericilik makasında şekillenen toplumsal karşıtlıkların döllenmesiyle oluşuyor. Makasın kıskaçları açıldıkça kutuplar arası gerginlik de artıyor. Bu da tarafların güç ilişkilerine bağlı olarak zamanla bir çatışma atmosferi yaratıyor. 

Bu çatışma, her ne kadar bilim ve din arasındaki karşıtlığın dışındaymış gibi görünse de; temelinde hayatın (din-bilim çelişkisinde) hangisine göre dizayn edileceğine dair hemfikir olamamış insanların kavgasından öte bir şey değil. Kısacası bu kavga, bilim temelli yeni anlayışa uyum sağlamak isteyenler ile buna direnen “eski dünya insanları” arasında yaşanıyor. 

Din-bilim kavgasının fitilini ateşleyen kıvılcım; dini, hayatın temel dinamosu haline getirenlerin, çağın doğrularına ve ihtiyaçlarına karşı direnmesi, topluma eski dünyanın doğrularını dayatması, yani toplumu bu (dini) doğrulara göre yaşamaya zorlaması ile patlak veriyor. 

Din-Bilim Kavgası Hayatın Neresinde?

Bugün din-bilim çatışması, Ortaçağ dünyasındaki gibi bilim insanlarının, dini otoritelerin emriyle recmedilmesi ya da yakılması suretiyle olmuyor. Bugünün dünyasında bu çatışmanın -bazı istisnalar hariç- bu biçimde olmasının olanakları yok zaten. 

Gündelik yaşantımızın akışı içerisinde bu çatışma, hayatın kılcal damarlarında, sıradan olay ve olgularda karşımıza çıkıyor. Evrim kuramı ile zorunlu din dersi, cinci hoca ile psikiyatr, ‘İstanbul sözleşmesi’ ile şeriat hukuku, cemaatçilik ile yurttaşlık gibi bir takım karşıtlıklar; (kim ne derse desin) özünde “din-bilim” çatışmasının görüngüleridir. Din-bilim kavgası sanıldığının aksine, çok yüksek bir dozajda hayatımızın içinde, gündelik ilişkilerimizin odağında yer alır.

Sosyal pratikte çeşitli versiyonlar altında hayat bulan din-bilim kavgası, çoğu zaman kültürel ya da politik bir etiketle karşımıza çıkar. Örneğin, yurtdışına çıkmak isteyen genç ile ‘çıkar telefonunu göster’ diyen yaşlı adam arasındaki kavga bunlardan biridir. Meyhane ile nargile kafe arasındaki karşıtlık da öyle. Hatta ‘kuran kursu’ ile ‘bale kursu’ arasındaki farklılık gibi basit mefhumlar bile, din-bilim çatışkısının sokaktaki karşılığıdır. 

Din-Bilim Çelişmez Diyen Ortayolculuk

Dinlerin ve tanrının ilgası üzerine kurulu olan gerçek bilim, kuşkusuz dinle çelişir. Farklı bir söyleyişle; din, dinlerin ve tanrının ilgası üzerine kurulu olan gerçek bilimle kaçınılmaz olarak çelişecektir. 

Bunun aksini öne sürerek, her iki tarafa da şirinlikler yapanların varlığı sizleri yanıltmasın. Bu türden orta yolcuların her iki cenahta da yaygın bir popülasyonu oluşturduğunu biliyorum. Ancak bir iddianın doğruluğu, onu ileri sürenlerin “şirinliklerinden” ya da sayıca çok oluşundan bağımsızdır. Kabaca, “din ve bilimin çelişmez” olduğunu iddia eden birinin gerçek bir dindar, ya da gerçek bir bilim insanı olduğu söylenemez.

Örneğin; tüm kainatın, evrensel ölçekte zerrecik boyutunda bir hacme ve kıymete bile sahip olmayan bir gezegen üzerindeki insanların günlük hayatta nasıl davrandığına bağlı olarak, ölümden sonra ceza ya da mükafat alacakları kurgusuna binaen yaratıldığını ileri süren birinin, bilimsel düşünceden nasibini almamış olduğunu çekinmeden söylemeliyiz. Çünkü bu iddianın doğruluğunu kanıtlayan hiçbir maddi delil ortaya konamamaktadır. Dolayısıyla maddi delili ve nesnel dayanağı olmayan doğaüstü senaryoların bilimsel olduğundan bahsedemeyiz. 

Kavganın Galibi Kim Olacak?

Din-Bilim kavgası, taraflar arasında biriken gerilimin dozajına bağlı olarak, kimi zaman durgun kimi zaman ise şiddetli yükselişler gösteren bir dalgayı ifade ediyor. Dalgaların yüksekliği, tehlikeli boyutlara varabilecek bir fırtınanın da habercisi olabilir. 

Bizimki gibi aydınlanma ve gericilik arasında zikzaklar çizen, burjuva devrimini tamamlayamamış ülkelerde bu türden bir tehlike, önemli bir potansiyele sahiptir. ‘Seküler hayat’ ve ‘dini dayatma’ arasında vuku bulan çatışma, (Madımak, aydın cinayetleri… gibi) bir takım katliamların da habercisidir. Bugün AKP iktidarıyla beraber İslamcılığın aldığı yeni boyut düşünülürse, bu tehlikenin hala güçlü bir potansiyele sahip olduğu söylenebilir. 

Kısa vadede din ve bilim çatışmasının galibi, çatışmanın yaşandığı coğrafyadaki koşullara ve güç ilişkilerine bağlı olarak değişkenlik gösterse de; uzun vadede ve nihai olarak kavganın kazananı bellidir. Bu kavganın galibi kuşkusuz bilimdir.

Zamanın çarkını çeviren pedal, değişimi ve gelişimi zorunlu kılan bir lokomotife bağlıdır. Bu lokomotife karşı koyan, buna direnen hiçbir düşünce, kişi, olgu kendini koruyamaz; zaman çarkının çelikten dişlileri arasında darmadağın olur. 

Dinler de tarihin belirli aşamalarında, toplumsal koşullara, sınıf ilişki ve çelişkilerine göre şekillenen ve zamanı gelince ortadan kalkan fenomenlerdir. Yeryüzünden gelip geçen ve bugün artık varlıklarından bahsedilemeyen binlerce din, bunun basit ispatıdır. 

Hayatın gerçeklerine ve gelişimin seyrine direnen, bunda inat eden hiçbir şey yaşayamaz. Zamanın ileriye doğru fırlayan okuna karşı koymak, ileriye doğru akan nehrinin tazyikine direnmek beyhudedir.