Hrant Dink’in yargıya taşınan yazısıyla ilgili hazırlanan bilirkişi raporunda, söylediklerinde herhangi bir suç unsuru olmadığı sonucuna varılmıştı. Buna rağmen Yargıtay 9. Ceza Dairesi, uzun zamandır kamuoyunda hedef haline getirilen Dink hakkında verilen hapis cezasını onamıştı. Agos Gazetesi yayın yönetmeni Yetvart Danzikyan, Dink’in öldürülüşünün 14’üncü yılında İrfan Aktan’a verdiği röportajda şöyle diyordu: “Yıllar sonra Agos muhabiri Funda Tosun, o kararı veren Yargıtay Genel Kurulu üyelerine tek tek ulaşıp ‘neden böyle bir karar verdiniz’ diye sordu. Türkiye yargı sisteminin içinde bulunduğu hali çok iyi özetleyecek şekilde, çoğu mealen ‘bu kararı vermeseydik önümüzün açılmayacağını düşünüyorduk’ yanıtını verdi. Yani kişisel ikballeri çerçevesinde hareket etmişler.”[1]

“Türkiyeliyim… Ermeniyim… İliklerime kadar da Anadoluluyum. Bir gün dahi olsa, ülkemi terk edip geleceğimi ‘batı’ denilen o ‘hazır özgürlükler cenneti’nde kurmayı, başkalarının bedeller ödeyerek yarattıkları demokrasilere, sülük misali yamanmayı düşünmedim. Kendi ülkemi de o türden özgürlükler cennetine dönüştürmek ise temel kaygım oldu.” Hrant [2]

‘Ermeni kimliği’ üzerine hazırladığı yazı dizisiyle ‘Türklüğe hakaret’ etmekle suçlanan Hrant Dink’in yargılandığı 2. Asliye Ceza Mahkemesi salonunda, Dink’in ceza alması gerektiğini hararetle savunan müdahillerden biri avukat Kemal Kerinçsiz’di. Kerinçsiz, bir grup ülkücüyle birlikte kurduğu Büyük Hukukçular Birliği’nin başkanı olarak adını yazar ve gazetecilere TCK’nin 301. Maddesi’nden açtığı davalarla duyurmuşu. Hepsine arkadaşlarıyla birlikte katılıp duruşma salonu ve adliye önlerinde kışkırtıcı davranışlarda bulunuyordu. 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin Dink hakkında verdiği ertelemeli 6 ay hapis cezasını az bulup temyiz eden de yine oydu. 16 Mayıs 2006 tarihli duruşmada Kerinçsiz ve yanındakiler Dink’in avukatlarını ‘sizi izliyoruz’ diye tehdit etmişlerdi. 

Davaya müdahil olmak isteyen bir kişi daha vardı. Emekli Tuğgeneral Veli Küçük. Adı, Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı’nın telefonda son görüştüğü kişilerden biri olarak gündeme gelmişti. 97’de Meclis Susurluk Komisyonu’nda ifade veren dönemin Emniyet İstihbarat Daire başkan yardımcı Hanefi Avcı bu görüşmelerin defalarca yapıldığını belirlediklerini söylemişti. Yine aynı raporda yer alan bir itirafçı ifadesine göre Veli Küçük, 90’da JİTEM’in başındaki albaydı. Küçük’le ilgili bir iddia da Ergenekon soruşturmaları kapsamında ortaya atıldı. Buna göre Küçük görevdeyken, Ermenistan’a karşı kontrgerilla örgütlemek için Azerbaycan’a gitmişti. Küçük, JİTEM’in varlığını hep reddetti.

“Bir yanda artık tarihle hesaplaşmak, yüzleşmek ve demokratlaşmak isteyen yeni bir direnç, diğer tarafta bu hesaplaşmadan ve yüzleşmeden son derece korkan eski direnç. Türkiye demokratikleştikçe gerçeği görecek, gerçeği gördükçe demokratlaşacak.” Hrant [3]

Büyük Hukukçular Birliği üyeleri ve başkanı Kemal Kerinçsiz ile birlikte Veli Küçük de TCK 301 ile yargılanan Hrant Dink’in davasını ilgiyle takip ediyordu. Dink, avukatı Erdal Doğan’a Veli Küçük’ün kendisini birkaç kez tehdit ettiğini söylemişti. Küçük iddiaları reddetti. Davaya ilgisi “yoldan geçerken, bir kalabalık görüp, beş dakika uğramaktan” ibaretti. Hatta dediğine göre duruşma salonuna girdiğinde silahlı olmasına rağmen kimse üzerini aramamıştı. Hrant Dink’in kardeşi Orhan Dink, o gün duruşma salonunda olanları şöyle anlatmıştı. “Ağabeyim, ‘Küçük mahkemeye geldi ve huzurumuz kalmadı’ dedi. Bu ülkenin demokrasi tarihini iyi bilen insanlarız. Küçük’ün ne demek olduğunu da biliriz, Kerinçsiz grubunu da. Ağabeyim, ‘Adres gösteriliyorum’ diyordu. En ciddiye aldığı grup da Küçük’ün grubuydu. Kimin kimi organize ettiğini şu anda bilmemiz mümkün değil. Ama Küçük ortaya çıktıktan sonra işin ciddiyetini anladık. Küçük’ten sonra kurşun gelebilirdi ve geldi.”[4]  

Hrant Dink, 19 Ocak 2007’de, gazetesi önünde uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü. Tetiği çeken 17 yaşındaki Ogün Samast’tı. Bir gün sonra Trabzon’a doğru giderken Samsun otogarında yakalandı. Polis ve jandarma “Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez” yazısı önünde Türk bayrağı açan Ogün Samast’la fotoğraf çektirdi. 22 yıl 10 ay hapis cezası aldı. Cinayeti işlediği sırada 18 yaşından küçük olduğu için infaz yasasına göre 15 yıl 2 ay yatıp çıkacaktı. Gardiyanlara saldırı, silah bulundurma gibi suçlardan aldığı ek cezayı ‘iyi halden’ dolayı tamamlamadan, 16 yıl 10 ay sonra dün tahliye edildi. Babasının “derin devlet oğluma Hrant Dink’i öldürttü” dediği Samast’ın, örgüt üyeliğinden aldığı ceza Yargıtay tarafından zaman aşımına sokulduğundan, Hrant Dink davası da Türkiye’nin ‘örgütsüz’ cinayetler zincirine katılmış oldu. 

“Demokratikleşmeye giden bir ülkede, bunun için mücadele eden insanlarla birlikte, önünde sonunda biz bu işi becereceğiz. Demokrasiyi ithal etmek falan da değil, demokrasiyi adam gibi kendimiz üreteceğiz. Benim söylemek istediğim budur…” Hrant [5]

[1] https://birartibir.org/hrantin-durusu/
[2] Tuba Çandar “Hrant” Everest Yayınları s.445
[3] Tuba Çandar “Hrant” Everest Yayınları s.403
[4] Ertuğrul Mavioğlu & Ahmet Şık “Kontrgerilla ve Ergenekon’u Anlama Kılavuzu” İthaki Yayınları s:81-82
[5] Tuba Çandar “Hrant” Everest Yayınları s.449